İsrail’in Hamas ve Hizbullah’a yönelik saldırıları, intikamın ötesinde vahşice bir soykırımı beraberinde getirdi. Bir yıldır Filistin’de bir soykırım uygulayan ve savaş suçları işleyen İsrail’e göz yuman Batılı devletler ve özellikle savaşı önlemek için kurulmuş Birleşmiş Milletler’in iyi niyet elçiliği düzeyinde kalmış olması durumu daha da vahim hale getiriyor. Bizi de çok yakından etkileyen böyle bir kritik eşikte olayların tek başına İsrail’in barbarlaşması ekseninde değerlendirilmemesi gerekir.
İsrail’in Hamas ve Hizbullah’a yönelik saldırıları, intikamın ötesinde vahşice bir soykırımı beraberinde getirdi. Bir yıldır Filistin’de bir soykırım uygulayan ve savaş suçları işleyen İsrail’e göz yuman Batılı devletler ve özellikle savaşı önlemek için kurulmuş Birleşmiş Milletler’in iyi niyet elçiliği düzeyinde kalmış olması durumu daha da vahim hale getiriyor. Bizi de çok yakından etkileyen böyle bir kritik eşikte olayların tek başına İsrail’in barbarlaşması ekseninde değerlendirilmemesi gerekir.
Gazze’yi de tek başına ele alarak değerlendiremeyiz. Diğer taraftan İsrail’in 2006’da yenemediği ve Lübnan’dan çıkartamadığı Hizbullah’a yönelik saldırılarını da bir bütünden bakarak ve tarihi süreklilik içinde görmek zorundayız.
Hikâyeyi az geriden alıp birkaç önemli başlık vermek isterim.
NATO üç şey için kuruldu: Rusya’yı durdurmak, Amerika’yı Avrupa’da tutmak ve Almanya’nın güçlenmesini önlemek.
Birinci ve 2. Dünya Savaşının öznesinin ve başlatıcısının Almanya olması bu son maddeyi önemli kılar. Aradaki tarihi atlayıp bugüne geldiğimizde ise bombanın asıl pimini çeken Rusya-Ukrayna savaşı oldu. Amaç, güçlenmeye başlayan Rusya’yı sistemin dışına atmak, Putin’i Humeyni gibi şeytanlaştırmak, Çin’in yol projeleriyle ortaya koyduğu ticari, kültürel, siyasi işbirliklerine engel olmak ve Avrupa ile Çin bağlantısını kesmekti. Savaşın başlamasıyla birlikte Avrupa’dan, Ruslara dair her şey adeta sürüldü. Öyle ki bu yasak, fikir dünyasını bile kapsadı, yayınevlerinde Putin hakkında pozitif tek bir kitabın dahi basılmasına izin verilmedi. Rusya’nın Avrupa’daki tüm parasal varlıklarının üstüne çöküldü. İngiltere’nin el koyduğu Rus varlığının 200 milyar dolar olduğu söyleniyor.
ABD-Avrupa ittifakının istediği, kırk parçaya bölünmüş bir Rusya idi. Ondan sonra Çin’e yükleneceklerdi, bu savaşla Çin ve Rusya’yı Avrupa’dan izole edeceklerdi. Devamında ise İran vardı, çünkü İran Rusya’ya yakın olmasının yanı sıra Çin ile büyük anlaşmalar yapıyordu.
Bu manevralara Rusya’nın cevabı Çin ile daha yakınlaşmak oldu. Beraberinde Suudi Arabistan gibi ülkeler de Çin ile el sıkıştı. Rus oligarklar İngiltere’den çektikleri parayı Rusya’da büyük yatırımlara dönüştürdüler. Kendi hamburger markalarını, kahve markalarını, moda, parfüm, çikolata markalarını ürettiler. Ruslar, Lindt çikolatalarının, Starbucks’ların, Dior gibi markaların boşalttığı mağaza zincirlerinin yerine Rus markalarını ikame ettiler.
Almanya Rus müşterilerini kaybetti, Ukrayna savaşına silah desteği vermeye, savaşı finanse etmekte zorlanmaya başladı. Ambargodan muaf olan Rus doğalgazını iki katı fiyatla almak zorunda kaldı. Bu, Rusları daha da zenginleştirdi. Öyle ki ünlü Alman araba markası Volkswagen fabrikası kapandı, Bosch küçülmeye gitti…
180 milyonluk Rus pazarı Batı firmalarına kapanırken Çin firmalarına açıldı.
Diğer taraftan İsrail’in Gazze’de orantısız bir güçle intikam ve işgal duygusuyla yönettiği savaş en büyük silah satıcısı olan ABD ve Avrupa ülkelerinde ekonomiyi kısmen ayakta tutsa da yeterli olmadı. İç kamuoyundaki tepkiler siyasi sonuçlar doğurdu.
Bugün İsrail’in Hamas-Hizbullah hedefleri maskesiyle Suriye ve sonrasında Irak-İran ekseninde savaşı genişletebileceği senaryolarını konuşuyoruz. Bunlar nereye kadar gerçekleşir bilmiyorum. Ancak Ukrayna savaşı ile başlayan Gazze ile devam eden savaş, “Yeni dünyanın etkin güç odakları kim olacak” sorusunun cevaplarını da belirleyecek. Bu süreçte Türkiye’nin yeri çok daha önemli hale geldi.
Türkiye Çin ve İran, Rusya gibi, Amin Maalouf’un tanımıyla “Batı’nın hasımları” arasındaki bir ülke değil. Ne olursa olsun bölgede tüm ülkelerle iletişimi ve etkileşimi olan tek ülke. Bu iletişimin ve etkinin, bölgede tıpkı tahıl koridoru gibi ateşkesin sağlanması noktasında kullanılmasını insanlığın geleceği için çok önemli görüyorum.
Amerika 10 yıllık bir hedefle Rusya-Çin hattını kesmeye çalışırken daha pek çok kan dökeceğe benziyor. Tedbir ve uzak görüşlülüğe bu dönemde çok ihtiyacımız var.
Rosa Luxemburg’un bir yüzyıl önce birinci dünya savaşından önce söylediği yerdeyiz: “Barbarlığın eşiğindeyiz!”
Türkiye’nin bu çerçevede Cumhurbaşkanımız liderliğinde hem ülkemiz hem de insanlığın geleceği için kilit bir rol oynayacağına inanıyorum.