Dünya durdukça, insanın, tabiatın, hayatın, cümle âlemin varlık yapısı (ontolojisi) aynı kaldıkça, kıyamete kadar geçerli olacak söz, kutsal kitabın sözüdür. Müslümanlar için bu nitelikleri haiz kitap, Hz. Muhammed'e (sav) indirilmiş Kur'an-ı Kerim'dir. Kur'an-ı Kerim kökenli, Fıkıh, Tefsir gibi ilimlere Nakli veya Şer'i İlimler denir. Nokta.
Yapısı öyle belirlendiği, tayin edildiği için varlıklar âlemi, mütemadiyen bir değişim, oluş-bozuluş yani kevn ü fesad halindedir. Dili olması, sembol ve ve bilgi üretebilmesiyle varlıkların en şereflisi makamına getirilmiş insan, bu bitmeyen devir daim, sonsuz deveran içinde önce ayakta kalmaya, sonra olan biteni anlamaya, kendisine apayrı bir dünya (kültür) kurmaya çalışır. Daha doğrusu, bunun için çalışmak insanın kaderidir. Değişir, değiştirir, dünyayı anlamaya çalışır, kendine has dünya kurar insan. Felsefe ve bilim, insanın anlama faaliyetinin özgün, yüksek ve kurumsallaşmış şekli. Modern bilim, Nakli İlimler ile bağını büyük ölçüde koparmışsa da Müslüman düşünce insanı, Nakli İlimlerin bilgisi ile bilimden elde edilen bilgi arasında mütemadiyen diyalektik bir bağlantı arayışı içindedir.
Böyle bir giriş yapmak zorunda kaldık, zira para ve bize tesiri hakkında konuşurken neden daha ziyade Batılı düşünürlerin ürettiği fikirlerden faydalandığımızı izah etmek durumundayız. Görünüşe göre bu apaçık bir tenakuz hali ama başka çaremiz de yok. Dünyadaki değişimlere gözlerimizi kapayıp bu alanda üretilmiş bilgiyi Nakli İlimlere kat(a)mazsak düşüncemiz anakronik kalıyor, âlimlerimiz dertlerimize deva olamıyorlar. Evet, felsefe ve bilim bugün büyük ölçüde Batı'da üretiliyor. Kültür coğrafyamızdan büyük düşünürler, bilim insanları çıkana kadar, onlardan “faydalı” bilgiyi alarak istifade etmek zorundayız. Evet, sikke zamanında üretilmiş bilgiyi ve yorumu, kâğıt (ve hatta elektronik) para devrinde aynen kullanamazsınız diyebilmek için, kâğıt paranın hayatımızı nasıl değiştirdiğini Batılı düşünürlere dayanarak anlatmaya mecburuz. Bu Nakli İlimleri reddettiğim değil onların zamana uygun bilgiyle donanmasını istediğim anlamına geliyor. Hani Mehmet Akif merhum “asrın idrakine söyletmeliyiz İslam'ı” diyor ya işte öyle...
Müsaadenizle, paranın psikolojisi ve felsefesi konusunda bugüne kadar aşılamadan kalmış Georg Simmel'in fikriyatından bahsetmeye devam edeceğim.
Simmel'in paranın nasıl olup da modern zamanların ruhunu temsil ettiği ve hayatlarımızı böylesine belirlediği tezi için, onun “değer” teorisini yeniden hatırlamalıyız. “Yakında ve kolay elde edilen ile uzakta ve zor elde edilen şeyler değil çok yakında, ulaşılabilir ve aynı zamanda büyük çaba gerektiren şeyler değerlidir.” Para, hem mesafeyi hem çabayı etkileyen bir güce sahip olduğu için modernliğin ruhunu oluşturur. Değer oluşum sürecinde böylesine etkin bir rol üstlenen para, piyasanın, modern ekonominin ve nihayetinde modern toplumsallaşmanın hem gelişiminde hem işleyişinde vazgeçilmez bir temel teşkil eder.
Paranın hükümranlığı ile insanın eylemlerini akılcılaştırması (rasyonelleştirme) at başı gider. Para ekonomisi, nakit rezervli banknotları içeren parasal işlemler, yüksek zihinsel faaliyet gerektirir. Zekâ, zihinsel enerjilerimizden en değerlisi olarak görülmeye başlanır. Zekâ ve entelektüel görünümün, eğitimin önemi, böylece artar. Takas ekonomisinin aksine, saf bir mübadele aracı olan para sayesinde modern ekonomi, sonsuz sayıda mübadele imkânı sağlar. Tüm toplumsal yapıları ve kültürü belirleyen para, insanın şeyleşmesinin de yabancılaşmasının da kökeninde bulunur. Modern zamanların insanı, parayı özgürleşmesinin de yegâne yolu olarak görür, daha doğrusu böyle bir yanılsamaya kapılır. Şeyleşen dünya üzerinde ancak para sayesinde bir hâkimiyet kurabileceğimiz algısı zihinlere yerleşir.
Marx'ın her şeyi kapitalist düzene bağlayan anlayışı gibi sınıf bakışını da kabul etmez Simmel. Ona göre yoksulluğa, toplumun her tabakasında rastlanır. Mesela zenginler kategorisine dâhil olan birisi, çevresindekilerden nispeten daha az gelire sahip ise kendisini pekâlâ yoksul hissedebilir. İnsanın bu fıtri özelliği yüzünden iktidarlar ne yaparlarsa yapsınlar, insanlar yoksul olup olmadıklarını anlamak için çevresindekilerin sahip olduklarına dikkat kesileceklerinden yoksulluğu dünyadan silemeyeceklerdir. Marx'ın sandığının aksine sosyalizm, durumu düzeltmek yerine daha da berbat edecektir, etmiştir.
İnsanı ve toplumu birbirinden keskin hatlarla ayırmayan, düşünceyi kavramsal şemalara hapsetmeyen, hayatın zenginliğini ve her şeyin zapturapt altına alınamayacağını kabul eden Simmel gibi düşünürler, bize yaşadığımız toplumu anlama ve dertleri çözme konusunda cesaret veriyor, fesada, ifsada ve kan dökücülüğe karşı barış, ıslah ve imar vazifelerimizi hatırlatıyor.