İbrahim Kalın’ın “Barbar, Modern, Medenî” kitabı, “içinde bulunduğumuz durumu tasvir etmeyi amaçlıyor. Bugün barbarlığı, modernliği ve medeniliği aynı anda tecrübe ediyoruz. İstediğini zorla ve rasyonel ahlaki olmayan yöntemlerle elde etme çabası olarak barbarlık, farklı biçimlerde yaşamaya devam ediyor. Modernlik, ilerleme, kalkınma, ulusal çıkar, uluslararası düzen, ekonomik fayda ve verimlilik vs. adı altında insana ve tabiata karşı yapılan barbarlıklar uzun bir liste oluşturuyor.”Düşünürümüz
İbrahim Kalın’ın “Barbar, Modern, Medenî” kitabı, “içinde bulunduğumuz durumu tasvir etmeyi amaçlıyor. Bugün barbarlığı, modernliği ve medeniliği aynı anda tecrübe ediyoruz. İstediğini zorla ve rasyonel ahlaki olmayan yöntemlerle elde etme çabası olarak barbarlık, farklı biçimlerde yaşamaya devam ediyor. Modernlik, ilerleme, kalkınma, ulusal çıkar, uluslararası düzen, ekonomik fayda ve verimlilik vs. adı altında insana ve tabiata karşı yapılan barbarlıklar uzun bir liste oluşturuyor.”
Düşünürümüz İbrahim Kalın, bizi yine yanıltmıyor. Modern dünyanın siyasi ve ekonomik düzenine her cenahtan itiraz ediyor, sorumlularını da gösteriyor, “Sizsiniz!” diye yüzlerine vuruyor. Onların objektif ve insandan yana aydınlarının eserlerinden yararlanarak siyasi ve ekonomik düzenin zihni çerçevesini de faş ediyor: “Burada yaşanan, büyük bir ontolojik kaymadır. Araçların tanımladığı bir dünyada asli, ilk, orijinal ve otantik olanın anlamı değişmiştir. Suretler, imajlar, imitasyonlar, simülasyonlar asli ve birincil olanın yerini almıştır…
Hiper-realitenin şehvetine kapılan kitleler, artık gerçekle yüzleşecek zihni ve duygusal donanımlarını yitiriyorlar. Ekrandaki mükemmel, yaldızlı, biteviye akan kurgular gerçek, eksik, karmaşık ve sınırlı hayatların yerini alıyor. Gerçeğe ulaşmak için onun taklidi, imajı, kopyası ve simülasyonu kaçınılmaz bir araç haline geliyor. İnsanlar artık bir ekrana bakmadan dünyayı tanımanın, algılamanın ve idrak etmenin imkânsız olduğunu düşünüyorlar. Bu ontolojik daralmanın yıkıcı sonuçlarının henüz farkında değiliz. Varlığın, var olan şeylerin toplamından ibaret odluğunu sanıyoruz…
Varlığın kokusunu duyamayanlar, varlığın sırrına eremezler. Sesin kozmik ahengini yitirdiği, kokunun kozmetik sanayiine indirgendiği bir gürültü ve imaj çağında yaratılışın ritmini hissetmek kolay iş değildir. Bu yüzden de dünyanın büyüsünün bozulması karşısında zafer naraları atanlar, nasıl kuru, boş, düz ve anlamsız bir dünyanın sahte efendileri olduklarının da farkında değildirler. Oysa insana musahhar kılınmış âlemin anlamlı ve yaşanabilir bir yer haline gelmesi için, varlığın sırrına erişmeye ve yaratılışın kokusunu duymaya her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var…”
Dünyamızın ekonomik ve siyasi egemenleri aynı zamanda zihnimizin de belirleyici kodlarını ele geçirmişlerdir. Zihnimizin idrakini bozanlar, zihnimizdeki ontolojik kayma ve daralmaya sebep olanlar da onlardır. Ama tam kazandık dedikleri yerde sözleri tükeniyor, İslam dünyası ise henüz sözünü arıyor. Böyle bir dünya-resmi’ni yorumlarken, parçalarını analiz ederken Batılı düşünürler çok işlevsel, bazılarının bakışları ve kavramları, “Tamam işte bu!” dedirtecek nitelikte. Ama iş çözüme geldiğinde maalesef pek işe yaramıyorlar. İbrahim Kalın’ın modernlik eleştirisinin ince işçiliğinde ona el veren, yardım eden batılı düşünürler, iş çare armaya geldiğinde birden ortadan kayboluveriyorlar. Yeniden ayağa kalkmanın çarelerini düşünürken iş başa düşüyor. Üzerine basıp yükseleceğimiz kavramlardan biri olarak “medeniyet”i görüyor Kalın. Medeniyet ve medenilik kavramlarını emperyalist geçmişinden ve modern hegemonik çağrışımlarından kurtarmaya; “adab-ı muaşeretten şehir hayatına, mimariden hukuka, davranış biçimlerinden müziğe, sanat ve zanaatten mutfak kültürüne kadar her alana dokunan” bu çok katmanlı kavramları yeniden inşa etmeye girişiyor. Bunun ancak Müslümanca bir dünya görüşü ve varlık tasavvuruyla, bilgi anlayışı ve estetik duyuş olabileceğini belirtiyor.
Tespitlerinin hemen tamamına katılıyorum. Okuyucumuz bu bakışı farklı bir tonda bu köşede dillendirmeye çalıştığımızın tanığıdır. Şöyle bir formül var kafamda: Medeniyet ve medenilik iyidir ve dahi kaçınılmazdır; zira bir kültürün entelektüel ve maddi-teknik gelişimi, eninde sonunda, toplumsal iş bölümünün artmasına ve karmaşıklaşmasına, hukuk anlayışının yerleşmesi ve incelmesine ve yaşamın estetize edilmesine doğru yönelir. Medeniyet ve medenilik iyidir lakin “hakikat” ve “merhamet” eksenli olmak kaydıyla… Yoksa dün tarihte bugün modernlikte görüldüğü üzere, her fırsat bulduğunda tek dişi kalmış canavara dönüşmesi an meselesidir.
“Barbar, Modern, Medenî”, modernliğin sıkıntılarına karşı yeni bir medeniyet inşa etmenin lazım geldiğini, insanlık adına üstlendiğimiz mücadelenin bir “medeniyet siyaseti” şeklinde yürütülmesinin şart olduğunu ortaya koyuyor. Ama bunun henüz başlangıç aşmasındayız. “Dünya beşten büyüktür” itirazımız ve muhteşem göçmen politikamız dışında, henüz tarihi mirasla övünen söylem düzeyindeyiz... Medeniyet siyasetinin bir sonraki aşamaya sıçraması, yaşayan farklı bir etik tutum, estetik ürün ve entelektüel gelişmişlik düzeyine ulaşması gerekli. Bunun için öncelikle İbrahim Kalın gibi zihni akıncılara, kütüphaneler dolusu “Barbar, Modern, Medenî” kalitesinde güncel esere ihtiyacımız var.