|
Çankaya"nın örtüsü

Cumhurbaşkanlığı tartışmaları bu defa öncekilerden çok farklı. Bu defa harareti yükselten Çankaya için adı geçen kişi değil, eşi. Daha doğrusu eşin başı. İmal ve iman edilmiş "öd patlatan korku"nun ham maddesi "Ya Çankaya'ya eşi başörtülü biri çıkarsa!".

Gün geçmiyor ki bu korku yeni bir ürpertiyle kendini bir kez daha üretmesin.

İngiliz Independent gazetesinin, hem Cumhurbaşkanlığı hem türban tartışmalarına yaslanıp Latife Hanım ile Emine Hanım'ı türban üzerinden kıyaslaması ve Cumhuriyetin kazanımlarının tehlikede olduğunu ima etmesi de; Erdoğan'ın Reuters'ın yönelttiği "Türkiye, eşi başörtülü bir Cumhurbaşkanına hazır mı?" sorusunu "Buna halk karar versin" şeklinde cevaplaması da "Başörtüsü rakım kaydetmesinde ne olursa olsun"un savunucularınca cezbeyle karşılandı bu yüzden.

Eh, bu böyle sürer ve sonuç alınırsa Çankaya'ya bu defa, kişisel özellikleri, başı açık eşe sahip olmasının ardına itilivermiş biri çıkacak, "eş durumundan seçilmiş olma" ihtimali adamcağızın içini kemirecek, biz de medyasıyla milletiyle "yok öyle değil"miş gibi oyunu mahsuscuktan sürdüreceğiz demektir.

Emine Hanım "first lady" olsun olmasın hatırlamamız gereken Çankaya'nın türbana, türbanın Çankaya'ya hiç de yabancı olmadığı. Dönem şartları ve henüz gerçekleştirilmemiş devrimler nedeniyle olsa da, türban Çankaya'ya 83 yıl önce girdi sonuçta. Latife Hanım Çankaya'ya gelin gittiğinde başı bağlı bir kadındı. Başlarını farklı gerekçelerle örtüyor olsa da bu iki "Hanım" üzerinden tarihsel bir hal ve gidiş çetelesi tutmamızı gerektiren bir durum yok yani.

Kaldı ki iki görüş taraftarı için de kullanışlı bir örnek değil Latife Hanım. Zira ne Latife Hanım'ın Atatürk'le evli olduğu dönemlerde örtülü olması, ne de Emine Hanım'ın örtüsü için bir başka kişi üzerinden dayanak aranması, kişilerin sorgulamaya açılamayacak olan tercihleri alanına girer.

Bir kişinin sahip olduğu hak ve özgürlüklerin, çoğunluğun ya da bir sembol kişinin tercihleri üzerinden tanınamayacağına, onaylanamayacağına, bu hakkın bunlardan tamamen bağımsız, doğuştan kazınılmış bir hak olduğuna inanan, savunan herkes için o tartışma da orada biter.

Bugün olup biteni anlamak için yakın tarihin gizlenmiş, üstü örtülmüş gerçekleriyle yüzleşmek, dinsel bir havaya büründürülmüş resmi tarihi çözmek, bunun için de cesur kararlar vermek gerekiyor. Ama bu olana kadar Cumhuriyet tarihinde etkin olmuş isimler üzerine yapılan çalışmalarla yetinmek durumundayız.

Gazeteci İpek Çalışlar'ın Latife Hanım üzerine yazdığı nefis biyografi kitabı bunların son örneği. Atatürk ile iki buçuk yıl evli kalan ve suskunlukla geçen ömrü 31 yıl önce 12 Temmuz günü sona eren Latife Hanım'ı odağa alan kitap, pek çok açıdan iyi bir tarih okuması.

Resmi tarihin ya görmezden geldiği ya da karalayarak bir kenara ittiği Latife Hanım'ı hem kadın, hem lider eşi, hem de dönem siyaseti ve Mustafa Kemal üzerinde etkin bir isim olarak netleştiren kitap, Latife Hanım'ın kadın hakları ve özgürlüğü için neler yaptığını da, bu uğurda "gönüllü rol modelliğe" nasıl soyunduğunu da, yabancı basının Latife Hanım'a neden bu kadar düşkün olduğunu da ortaya koyuyor ve bugünü anlamak için dünü bilme isteğini depreştiriyor. En azından ezberlerle donuklaştırılıp zırhlarla korunmuş dönem aktörlerinin zaafları, korkuları, azimleri, heyecanları, hezeyanları ile kanlı canlı birer insan olduğunu güçlüce hatırlatıyor. Ve insan bilinenlerin bilinmeyenlerden az olduğu gerçeğine bir kez daha toslayınca, sormadan edemiyor: Türk Tarih Kurumu Latife Hanım'dan kalanları açıklamak için neyi bekliyor?
18 yıl önce
Çankaya"nın örtüsü
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset