|
Büyüttük... Mecbur besleyeceğiz

Esasen Türkiye''nin Öcalan hakkındaki kararının "asmayıp-beslemek" olacağı veya "olabileceği", "PKK''nın başı" daha bize teslim edilmeden çok çok önce belliydi

Abdullah Öcalan konusunda gelinen nokta; Türkiye''yi haksız olmasa bile aciz duruma düşürmüştür. Türk "yargı"sının bir solukta aldığı idam kararının, "yürütme" gücü olan hükümet tarafından "yasama"nın egemenlik sahasına bulaştırılmadan sümenaltı edilecek olması aynı zamanda PKK''nın siyasallaşmasının da ilk ve önemli adımı olarak kabul edilmelidir. Türkiye, kendince ne planlamış olursa olsun, kaçınılmaz olarak PKK''ya ve Öcalan''a da güç aktarmıştır. Bu güç, Avrupa''nın doğrudan vermekten kaçındığı ve AB üyeliği aracılığıyla Türk Hükümeti üzerinden plase ettiği "Kürt siyasallaşması"dır.

15 yıldır göz göre göre saplanıp kalınan politikaların bu tür dramatik sonuçlara yol açmasına şaşırmamak gerekir. Ancak, Öcalan hakkındaki idam kararı için AİHM''nin tavrını beklemenin Türkiye-AB ilişkilerinin istikbali açısından bir kaygı unsuru olduğu da gözardı edilemez.

Çünkü, Türkiye''nin AİHM''ye atfettiği bu büyük önem hukukun üstünlüğüne olan saygısından değil, AB''ye üyelik süresinde en elverişli koz; yani en parlak taviz malzemesi oluşundan kaynaklanmaktadır.

İşte bu gerçek, sorunun toplum nezdindeki algılanışında gizlenemeyecek bir hayal kırıklığı ve aldatılmışlık duygusu uyandırmaktadır.

Bu durum, kendi iradesinin egemen olduğu 15 yıl zarfında her türlü "siyasal ve kültürel" çözüm önerisine sırt çeviren ancak; Avrupa baskısı ve AB yol haritası devreye girdiğinde "Kürt siyasallaşması"na rıza gösteren bir ülke için gerçek bir trajedidir.

Esasen Türkiye''nin Öcalan hakkındaki kararının "asmayıp-beslemek" olacağı veya "olabileceği", "PKK''nın başı" daha bize teslim edilmeden çok çok önce belliydi. Biz bu gerçeği, Öcalan bir ateşten top gibi kucağımıza bırakıldığında itiraf edebildik. Suriye''deyken yumruğumuzu sıkıp "kelle almak"tan söz etmenin içeride koskoca bir ülkeyi "milli şuur ve vatanın bölünmezliği" için manipüle etmenin dayanılmaz çekiciliği vardı.

Şimdi ise, hem PKK ile savaşa devam etmenin o bıktıran ve artık bir tane bile olsa verilecek şehidin insanları öfkelendiren baskısı var.

Bir de AB üyelik istikametinin 10 Aralık öncesinde olduğundan çok daha net ve tavizsiz olarak önümüze koyduğu reelpolitik..

Ne garip! Bugün ülkenin AB üyeliği sürecinin politika içinden ve dışından ön plana çıkan aktörleri; Öcalan''a insaf dileyen, bunun için kamuoyu ısmarlayan mahfiller, Türkiye''nin PKK ile savaş yıllarının şahinleridir. Dün, "kana kan, intikam" isteyenler; bugün "Asmayalım, yararlanalım... Ölüsü değil dirisi işe yarar" diyenlerdir.

İşte, bu basiretsizlik, bu çelişki, bu politik yenilgi, bir şehit babasının "Madem uzlaşacaktınız, öyleyse bunun için neden 15 yıl kan dökülmesini beklediniz?" sorusundaki sosyo-politik analizin önemini artırıyor.

Neden beklendi?..

Hal böyleyken bugün; Türkiye''nin Öcalan''a lütfetmek zorunda kaldığına değil de, lütfettiğine kim inanır?

Heyhat!.. 15 yıldır büyüttüğümüz bir "yaratığı", şimdi artık beslemekten başka çare kalmamıştır.

24 yıl önce
Büyüttük... Mecbur besleyeceğiz
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi