|
Hayaller denizinin lütfü kaptanı

Yıllardır televizyonda görünürüm.

Anladım ki, hava gazı rumbaymış. Çarşıda, pazarda, şurada yada burada insanların beni işaret ederek birbirlerine göstermesi bir yanılsamadan ibaretmiş. Esas mesele gazetede iki satır yazı yazmaktan geçermiş meğerse.

“Biz sizi ailecek severek izliyoruz” yalanlarını bir yana bırakın, en çok ağrıma giden de Gülhane parkında kafes içinde sergilenen maymunlara gösterilen ilginin bir benzeriyle sürekli karşılaşmak olmuştu bugüne dek.

Ne zaman ki, bu sütunlarda geçtiğimiz hafta ilk yazım yayınlandı, işin şekli de bir anda değişti.

İlk önce yıllardır terk etmediğim mahalle bakkalımın bana karşı gardını almasıyla sarsıldım.

“Ezine peyniri geldi mi Lütfü kaptan” soruma, yıllardır bakkal olan fakat derinlerinde bir yerde kaptan olamamanın tarifsiz ezikliğini yaşayan Lütfü abi, “ben kaptan değilim bakkalım” diye beklenmedik bir cevap verdi. Ben bütün safdilliğimle, “hayırdır kaptan” diye tekrar paça kasnağa girince de, “bırak bu kaptan muhabbetini de işimize bakalım” şeklinde beni iyice şaşırtan bir söylemle kepenklerini kapattı.

Biraz deşince Lütfü kaptan ağzından baklayı çıkarttı tabii: “seni de kaybediyoruz anlaşılan İbrahim bey”.

Niye ben ne yapmıştım ki? Televizyonda paşa paşa iftar programı sunup, yıllardır yaptığım gibi Lütfü kaptana ihanet etmeden yine dükkânına girip Ezine peyniri alma derdindeydim.

Doğan görünümlü şahin bakkalım Lütfü kaptan, orijinal çelik jant yumurtasını ortalık yere koyuverdi: “gazetede yazmaya başlamışsın..Artık senden korkulur.”

“Nasıl yani” diye içimden geçirirken, kendi hayaller denizinin kaptanı ve fakat esasında mahalle bakkalı olan Lütfü devam etti: “üç vakte kalmaz sen de dönersin.”

Sadece Ezine peyniri almak gibi masum bir gayeyle bulunduğum yıllarımın mahalle bakkalında derin bir sosyal sorgulamayla yüzyüzeydim.

“Nereye ve niye döneyim yahu kaptan” deyiverdim ve ekledim: “Senin çok sevdiğin gazetende yazıyorum işte. Üstelik benimkisi fantezi bir durum. Keyfe keder yani kaptan. Ben ne anlarım gazetecilikten. Bir renk, bir çeşit olsun diye yaz dediler, ben de yazıyorum. Olay bundan ibaret”.

Bu açıklamam maalesef Lütfü kaptanı kesmedi. “Bırak bırak” dedi, “yakında seni de Nişantaşında kafelerde ekspresso içerken görürüz. Yakışır mı sana bu yollar” şeklinde nakış nakış duygusal kanallara akıverdi.

Vehbinin kerrakesi anlaşılmıştı.

Lütfü kaptan benim gibi ince ayarı yapılmamış tv adamlarının gazetelerde yazmaya başlayınca semti ahbabı bi kalemde silip atıvereceğinden korkuyordu. Üstelik kaptanın elini güçlendiren sağlam örnekleri vardı. Benim tarafımdan bakılınca kazın ayağı öyle değil perdeliydi ama, yine de endişelerinde haksız sayılmazdı. Bu insanoğlu dediğimiz en nihayetinde çiğ süt emmişti ve bunu bile isteye yapmıştı. Lütfü kaptanın tokat gibi sözleri İtimat bakkaliyesinin zeytin, peynir, arap sabunu ve cif kokan ortamında yüzüme çarpınca ayıldım.

Gözümün önüne yakın gelecekte bambaşka bir İbrahim Sadri geldi.

Blazer ceket giyen, pipoya başlamış, Ortaköyde snob bir kafe bulup masa sandalye yapmış, antin kuntin dergilere yazılan, Erkut, Derin, İz, Yorum gibi isimlere sahip yeni arkadaşlar ve ortamlar edinmiş biri mi olacaktım?

En vahimi de Lütfü kaptanın işaret tetiği gibi mis gibi okkalı türk kahvesini bırakıp, ekspressoya mı dadanacaktım?

Gazetede yazmak, benim gibi bu işin çilesini çekmemiş, çekirdekten yetişmemiş, hasbelkader kendine bir sütun bulmuş birini yoldan çıkarıp bozar mıydı?

Hepsi bir yana, Lütfü kaptanı kaybetme riskini göze alabilir miydim? Lütfü kaptan gidince koca bir müktesabat olanca gümbürtüsüyle çöker miydi içimde?

“Bu yol önce noele, ordan nobele gider” diyerek, tezine iyice tüy dikti Lütfü kaptan.

Oysa benim derdim yarım kalıp sert Ezine peynirini alıp, evceğimize yol almaktan ibaretti.

En iyisi, televizyonda görünmeye devam edip, milletin beni görünce birbirlerine maymun görmüş gibi göstermelerine geri dönmekti galiba. Bu gazetecilik, daha doğrusu gazetede yazmak durumu benim için tehlikeli görünüyordu. O saat kararı verdim.

Neme lazım, blazer ceketimle Ortaköy''de ekspresso içerken görünüp madara olmaktansa, Ezine peynirimle çayımı yudumlamaya devam etmek daha tercih edilir olmalıydı.

Sağolasın Lütfü kaptan!

Yelkenlerin rüzgarla dolsun ve hayaller denizinin derin ve gizemli sularında bana hayata dair hikmetler öğretmeye devam edesin inşallah..

Senin de, cümle eski arkadaşların da Ramazan bayramı kutlu olsun..

Yine de, insan merak ediyor tabii..

Bu blazer ceketlerin siyah ve iki düğme olana var mıydı yav?

٪d سنوات قبل
Hayaller denizinin lütfü kaptanı
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
Batı’da İsrail spiritüel bir tutkuya dönüştürüldü...
Din savaşı
13 şehit
İstanbul’da bir Yemenli âlim: Abdülmecid el-Zindanî