|
Kaşığımız pilâvdan dönmeseydik kırılmazdı

Olayların akışı kimseye yürek ferahlığı getirmiyor. Hele mantık hiç kimseye yardımcı olmuyor. Halbuki Türkiye''de ne siyasetin, ne de iktisadın muamma kabilinden havadisin refakatinde mesafe kat ettiğini söyleyebiliriz. İnsanların yönetimini ilgilendiren ve insanlara kazanç getiren vakıalar neler idiyse gözler önünde, apaçık gerçekleşti. Muamma içtimaiyattadır. Siyaset ve iktisat sahasında ürettiğimiz sebeplerin içtimaî hayatta neden karşılaştığımız neticelere ulaştığını başkasına izah edemediğimiz gibi kendimize de söyleyemiyoruz. Toplum hayatının mahiyeti söz konusu oldu muydu şimdiye kadar biz Türklerin tercihi kasıtlı olarak cehaletten yana oldu. Hangi işle uğraşırsak uğraşalım, biliyoruz ki olmasını istediğimiz toplum çerçevesi içinde değiliz ve olan çerçevenin istediğine uymayı gönlümüze göre bulmuyoruz.

Türkiye''nin hangi siyasi rejime sahip olacağını önemsiyoruz. Kendine muhafazakâr, kendine sosyal demokrat diyenlerimiz var. Türkiye''nin hangi iktisadi düzeni tutturacağını önemsiyoruz. Kendilerine işveren dediklerimiz, kendilerine çalışan zümreye mensup dediklerimiz, kendilerine rantiye dediklerimiz var. Adlandırma sırası içtimaî faaliyetlere geldiğinde suspus oluyoruz. Türk usulü dediğimiz şey nedir? Bir şeyi Türk gibi yaptığımızın ölçüsü nedir? Türk tarzı diye bir şey var mı? Sıra bizlere hangi toplum biçimlerinin modellik edeceğine geldiği zaman kimse kimseye karışmıyor. Toplum ilişkilerinden doğan hayatın nasıl şekillendiği, nereye yöneldiği bakımından herkes başının çaresine bakıyor.

Asırlardan beri Türkiye''de yönetim kademelerinde yükselmek ve büyük bir servet edinmek çok çetin bir iş gibi görülmemiştir. Çetin iş yükseldikten ve servete kavuştuktan sonra başa gelir. Sorarız: Yüksek bir mevki sahibi olduktan sonra bir insanı hemşehrilerini kayırdığı için mi el üstünde tutmalıyız; yoksa üzerine düşen görevi yerine getirirken hemşehrilerini kayırmayacak derecede ilkeli davranmasını mı taktirle karşılamalıyız? Ya yakınlarına bile hayrı dokunmayan adamın adamlığından şüphe edeceğiz, yahut bir adam adamlılığını görevine olan bağlılığı yüzünden kazanmış olacak. Yukarıdaki adamın oraya nasıl çıktığı siyasetin ve iktisadın meşguliyet sahasına girer. Yukarıdaki adamın oraya çıkmakla altta kalanlara nispeten ne olduğu, altta kalanların nesi haline geldiği ise içtimaîyat sahasının içindedir. Türkiye''de siyaset ve iktisat sahası tıka basa doludur. Buna mukabil içtimaiyat sahası gayet ıssızdır ve bomboştur.

Cumhuriyetin ilânından şimdiye kadar günlük hayatlarını modalara kapılmak ve talimatları yerine getirmek suretiyle geçirmeyi başarmış olan Türkler bu başarılarından dolayı ellerinde ne kaldığını hesap etmek zorundadır. Devletin varlığını idame ettirmesi sebebiyle bir Türk toplumu hâlâ var; ama devlet zaafa uğradığında ve giderek devletin mevcudiyetine endişeyle bakıldığında millî varlığa güvence sağlayacak bir Türk toplum hayatı yok. Her nasılsa "yukarı" çıkmış bulunan Türkler kendilerinin yukarıda kalma güvencesini toplum hayatı olmayan bu tuhaf toplumun devamında arıyor.

23 yıl önce
Kaşığımız pilâvdan dönmeseydik kırılmazdı
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’