|
Barış Pınarı ve ekonomi güvenliği

Geçtiğimiz Salı günü Cumhuriyet Bayramı’nı kutladığımız saatlerde daha önce Rusya ile varılan mutabakat kapsamında belirlenen 150 saatlik süre sona erdi. Rusya tarafından gelen resmi bilgilere göre belirlenen bölgedeki terör unsurları bölgeyi terk etti. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun da bölgede yapılacak devriyelerle durumun kontrol edileceğini duyurdu. Öte yandan ABD ile varılan mutabakata da ABD’nin uymaya devam ettiğini görüyoruz. Her ne kadar Temsilciler Meclisi’nde kabul edilen hadsiz sözde Ermeni soykırımı kararı ve Türkiye’ye yönelik yeni yaptırım paketi olsa da iki ülke hükümetleri süreci eşgüdümle yürütmeye devam ediyor. Böylelikle bir yandan sahada diğer yandan masada elde edilen başarıların çıktılarını görmeye başladık.

YAPTIRIMLAR, TEHDİTLER VE SALDIRILAR

Bir süredir ABD Başkanı Trump’ın meşhur tweetlerinde Türkiye konusu en önemli maddelerden birisi olmaya devam ediyor. Her ne kadar bazıları çok can sıkıcı ve gerçek dışı olsa da bazıları da son dönemde ekonomimizin yaşadığı pek çok sorunun ana kaynağını göstermesi açısından itiraf niteliğinde. Özellikle “tıpkı daha önce yaptığım gibi” diyerek Türkiye ekonomisini yerle bir etme tehdidini içeren tweeti 2018 Ağustos’undan bu yana yaşadıklarımızın nedenini gösteriyor. Açıkçası bu tweetin benim gibi “Türkiye ekonomisinin makro ekonomik gerçekleri ile izah edilemeyecek spekülatif bir durum” diyenleri haklı çıkardığını görmek memnun edici. Zira o dönemde bunu söylediğimizde çok eleştiri almıştık.

Peki 2018 Ağustos’unda ne olmuştu? 12 Ağustos gecesi Türk Lirası’na karşı yurtiçi piyasaların kapalı olduğu saatlerde finansal saldırı düzenlenmişti. Türk Lirası bu dönemde aşırı değer kaybetmiş, ekonominin temel verileriyle açıklanamayacak şekilde kur fırlamıştı. Sonrasında enflasyonda, büyümede ve işsizlik rakamlarında hiç istemediğimiz seviyelere neden olan süreç başlamıştı.

EKONOMİ GÜVENLİĞİ ULUSAL
GÜVENLİKTİR

2013 Nisan’ında bir düşünce kuruluşunda “Güvenlik Kavramında Yeni Bir Boyut; Ekonomi Güvenliği “TÜRKİYE NE KADAR GÜVENDE?” başlıklı bir rapor yayınlamış ve “ekonomi güvenliği” kavramının önemine dikkat çekmeye çalışmıştım. Ardından yaşadığımız pek çok gelişme bu çalışmamı destekleyen örnekleri de beraberinde getirdi. Gezi olayları, 17/25 Aralık Darbe Girişimi, 6-7 Ekim hendek olayları üzerinden iç savaş provokasyonu, Türkiye’nin koalisyona itilmesi ve en son 15 Temmuz Darbe Girişimi ile tüm bunların ekonomi üzerindeki etkilerini hep beraber gözlemledik. Sonrasında ABD tarafından gelen yaptırımlar ve bizzat ABD başkanının itiraf ettiği ekonomik saldırıların Türkiye ekonomisi üzerinde negatif etkileri oldu.

Elbette Türkiye ekonomisinin gelişmekte olan bir ekonomi olarak çözmesi gereken yapısal sorunları var. Ancak ne zaman bu sorunlara eğilmeye kalksa, bırakın sorunları çözmeyi mevcut durumu korumak için kendini savunmak zorunda kaldığı saldırılarla karşı karşıya olduğu yadsınamaz bir gerçek. Açıkçası Türkiye ekonomisi 2013 Mayıs’ından bu yana yoğunluğu değişmekle beraber ekonomik saldırılar ve ekonomisine olumsuz etki edecek olaylarla karşı karşıya kalan bir ekonomi olarak oldukça başarılı bir stres testi geçiriyor. Tüm bunlarla karşı karşıya kalıp ayakta kalabilen başka bir ekonomi örneği olacağından çok emin değilim.

Öte yandan maddi hesapları bir Mehmetçiğimizin bir damla kanının önüne geçirmek gibi bir hadsizlik yapmadan ekonomi güvenliği konusunun önemini bir kez daha hatırlatmakta fayda var. Zira ekonomi güvenliğinin doğrudan ulusal güvenlik olarak nitelendirildiği bir dönemden geçerken ekonomi güvenliğini sağlama çabalarımızın sonuç verdiğini ve bizi hem sahada hem de masada daha güçlü kıldığını görüyoruz. Mesela daha önce Rahip Brunson olayı üzerinden başlatılan ekonomik saldırıların oluşturduğu ciddi sorunlar aklımızdayken Barış Pınarı Operasyonu sırasında yapılan ekonomik saldırıların başarılı bir şekilde bertaraf edildiğini görüyoruz.

CEVABI BİLİNEN SORULAR

O halde son dönemde Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın ekonomi güvenliğini tesis etmeye yönelik aldığı kararların ve attığı adımların önemini anlamak için bazı sorular soralım;

(1) Barış Pınarı Operasyonu sırasında yapılan ekonomik saldırılar neticesinde 2018 Ağustos’undaki gibi bir sonuç çıksaydı ABD ve Rusya ile yaptığımız mutabakatlarda masada bu kadar güçlü olabilir miydik?

(2) IMF ile bir stand-by anlaşmamız olsaydı veya IMF’ye gitmek zorunda olan bir ekonomimiz olsaydı ABD tarafı bizi kredi vermemekle tehdit etmez miydi? Zira IMF’de alınacak kritik kararlar için toplam oyun yüzde 85’ine ihtiyaç var ve ABD’nin tek başına oy oranı yüzde 17. Yani ABD istemeden hiçbir kritik karar çıkmıyor.

(3) Son olarak; 2013 Mayıs’ından bu yana yaşadığımız olaylardan ve saldırılardan korkup geri adım atsaydık, yaptırımların ve tehditlerin ekonomimize zarar vermesini engelleyecek yapısal tedbirleri almasaydık, Barış Pınarı, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı gibi operasyonları yapıp yanı başımızda bir terör devleti kurulmasını engelleyebilir miydik?

#Cumhuriyet Bayramı
#ABD
#Rahip Brunson
#Mehmetçik
#Barış Pınarı Harekatı
#Tehdit
4 yıl önce
default-profile-img
Barış Pınarı ve ekonomi güvenliği
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti