|
"Öteki akşam"ın faniliğinde bir kış senfonisi...

''Öteki akşam''ın faniliğinde bir kış senfonisi…

Takvimler yalan söylemiyormuş meğer, kocaman bir yaz gelip geçti ve ben işi gücü bırakıp Ağustos''un balkonunda küçücük bir rüyaya bile dalamadım. Yazın kollarını açtığı günlerde, güneşin aşk kadar coşkulu sıcağını doyasıya yaşayamamak elbette insana hüzün veriyor.

Ve şimdi, yaşanmamış yazları, kırgın aşkları kışın beyaz tülleri örtüyor. Ve hüzün yavaş yavaş çöküyor ''öteki akşam''ın faniliğine…

Ama Ağustos''u yaşayamamak, daha da önemlisi kırgın ayrılmak hüzünlerin en dayanılmazı olsa gerek… Hele bir de yaza sevdalıysanız, neredeyse bütün mevsimlerin Ağustos kadar sıcak geçmesi gibi iflah olmaz duygulara sahipseniz, yaza veda etmek sizin için daha da zor demektir.

İşte bu yüzden, bütün yazlardan ayrılmak hep zor gelmiştir. Ama bu yazdan, özellikle de Ağustos''tan ayrılmanın kırgınlığı hepsinden zor oldu. Çünkü bu kez, Ağustos hiç yaşanmadı….

Bir yaz gecesi rüyasında, Ağustos böceklerinin şarkılarına tutunup yeni şarkılar söylenmedi, dağlarla çevrili bir vadide yıldızların altında okunan şiirlerden ''kara gözlü'' güzeller hiç geçmedi… Tıpkı Nazım''ın, ''Güneşi içenlerin türküsü''nde olduğu gibi, yüreğimizi yakıp geçen kısacık bir rüya kaldı anılarımızda…

Şu güneşten

düşen

ateşte

milyonlarla kırmızı yürek yanıyor!

Sen de çıkar

göğsünün kafesinden yüreğini;

şu güneşten

düşen

ateşe fırlat;

yüreğini yüreklerimizin yanına at!

Güneşi yüreğimizin yanı başına koyamadan, yaz bütün haşmetiyle gelip geçti işte. Ateşi bekleyen üşümüş yüreklerimiz, güneşin koynuna sokulup ısınamadan, önce sonbaharın kırılgan yapraklarına takılıp ''kara gözlü zalimler''in peşinden sürüklendi, şimdi ise kışın balkonlarında ''beyaz'' bir rüyaya savruluyor.

Sonbahar sapsarı güneşiyle gelip, deprasyon uykularına atarak geçip gitti yanıbaşımızdan… Oysa Eylül hep kapıda beklesin, yaz hiç bitmesin diye ne kadar yalvarmış, Ahmet Muhip Dranas''ın dizeleriyle aşk için ne seranadlar söylemiştik:

Bekleyeceğim elbette

Gelişini,

Yaşamak başka nedir;

İsterse ta kıyamete

İlle seni

Ki bu aşk başka nedir/

Yaza sevdalandım diye, karışık haller içinde Eylül''ün de boynu bükük kaldı. Sanki her an renkleri uçup gidecekmiş gibi, güneşin solgun renklerini tereddütler içinde karşılayan sonbahar, sonunda keder ve umutsuzluk içinde boynu bükük kışa teslim oldu.

Hangisi gerçek bilmiyorum, yaz mı, rengi solmuş güneşiyle sonbahar mı yoksa bembeyaz tüllerini üzerimize örten kış mı… Yaşamaya hazır olmadan yaşadığım sesleri, kokuları, renkleri ve dokunuşlarını hissettiğim en müstesna anları uzun bir gecede yanıma alıp kendimle sessizce vedalaşıyorum.

Ve hep, zor zamanlar için sakladığım ''öteki akşam''ın faniliğine tutunarak şu ölümlü dünyanın kıyısından sessizce geçiyorum.

Gecenin karanlık tarafına, derinliklerine kıymık kadar bir acıyla ve hiç olmadığı kadar bir varlıksızlık halinde, içimdeki sisi dışarı taşıyacak uygun sözcükleri arıyorum. Yıkıntılar arasında küçücük bir ışığı arayan bir hayalet gibi…

Belki de, yazlar, sonbaharlar, kışlar ben olmadan da geçip gidecek, bense acısına açıldığım sesin ''söylenmeyen'' kıyısında hep aynı şarkıyı bekliyor olacağım. Ruhumda büyütüp, dünyanın bütün zalimliklerinden sakladığım o ''gizli şarkı''yı adımın aşkla nakşedildiği o muhteşem kalbe emanet ediyorum. Bütün şiirleri, kalbinden damıtarak yazıyorum…

17 yıl önce
"Öteki akşam"ın faniliğinde bir kış senfonisi...
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak