|
IMF ve Protestocular

IMF ve Dünya Bankası''nın Yıllık Ortak Başkanlar Toplantısı, İstanbul''da gündelik hayatı altüst etmiş olsa da, dünya kamuoyuna daha ziyade toplantıların yapıldığı Kongre Vadisi''nin hemen kıyısında gerçekleşen protesto eylemleri yansıdı. Bu tür toplantı ve zirvelerin tabii odağı olan protestolara karşı alınan önlemler, protestolara engel olamadı. Dahası yaşanan arbede protestoların şiddetini ve çevreye verdiği hasarı da arttırdı.

İşin açıkçası, protesto eylemlerinin sesini duyurabilmesi için biraz da taşkınlık ortaya koyması gerekiyor. Negatif haberin pozitif olana nispetle değerinin çok daha yüksek olarak algılandığı günümüzde, medyanın ilgisini çekebilmek için ya oldukça farklı bir eylem tarzı benimseniz (mesela çıplak eylem yapmalısınız), ya da polisi zor kullanmaya itmeniz gerekiyor. Bunlardan ilki, belki fotoğrafınızı gazetelerin aktüalite veya eğlence sayfalarınıza taşıyacaktır, ama ikincisi ile manşete kadar yükselmek mümkün. Ne yazık ki günümüz medyasının, okuyucunun bu yönde bir ilgisinin olduğu yönünde bir kanaati var.

2000 yılının baharında yine IMF ve Dünya Bankası''nın bu kez Washington''da yaptıkları toplantılar sırasında yaşanan protesto eylemleri ile ilgili olarak o tarihlerde yazdığım yazıyı hatırladım. Hatırlanacağı gibi, IMF önce Asya, ardından Rusya''yı vuran kriz sebebiyle oldukça ciddi eleştiriler alıyordu o günlerde. Toplantılar sırasında o zamanlar IMF İcra Direktörü Stanley Fischer''a bir gazeteci aşağıdaki soruyu yöneltmişti:

"Dışarıda IMF''yi protesto eden dünyanın dört köşesinden gelmiş binlerce genç ve yaşlı insanın neler söylediğine dikkat ediyor musunuz? Bunlar IMF''nin dünyayı, ancak büyük şirketlerin yaşayabileceği bir cennet haline getirmekle görevlendirildiğini söylüyor. Sanayileşmiş ülkeler gibi yüksek koruma duvarları arkasında gelişme imkânı bulamayan az gelişmiş ülkelerinin küçük şirketleri, sayenizde dışarıya açılmak ve dünyanın en devasa şirketleriyle rekabet etmek durumunda kalıyor. Sayenizde tuzu kuru Batılı şirketler, bir borsa dalgalanmasıyla Kore''nin önde gelen fabrikalarına el koyuyorlar. Bu protestoculara ne cevap vermek isterdiniz?"

Fischer bu soruyu uygulanan politikaların alternatifsiz olduğunu ileri sürerek cevaplamaya çalışmıştı. Akademik çevrelerin, gelişmiş ülkelerin dışa açılarak büyüdüğü iddiasını doğruladığından, bir fabrikanın sahibinin Amerikalı veya Alman olmasının çok fazla ehemmiyet taşımadığından, önemli olanın iş imkânı yaratan oluşumların gelişmekte olan ülkelerde doğması gerektiğinden, bunun da ancak yabancı sermaye akışına izin vermekle gerçekleşebileceğinden bahsetmişti.

Bugün gelinen noktada finansal liberalleşmenin kendisi artık ciddi eleştirilerin odağında bulunuyor. Küresel krizi aşmak için kamu kaynaklarının sonuna kadar kullanılması bir yana, bundan sonra küresel mali sistemin ciddi bir revizyona sokulması ihtiyacı yüksek sesle dillendiriliyor.

O günlerde liberalleşme yolundan büyüme politikasını savunanları dile getirmediği bazı önemli hususlar vardı. Sözgelimi bugünün sanayileşmiş Batılı ekonomilerinin sahip oldukları zenginliklerin temelinde sömürgecilik döneminin edinimleri olduğu ya da dışa açılarak ve liberal politikalar güderek geliştikleri iddia edilen Asya ekonomilerinin, sanayileşme sürecinin önemli bir kısmını devletçi politikalarla gerçekleştirmiş oldukları pek ifade edilmiyordu.

Şüphesiz ki bu, liberal bir yaklaşımla sağlıklı ve sürdürülebilir bir büyümenin sağlanamayacağı anlamına gelmiyor elbette. Ancak son krizde gösterdi ki, bizatihi piyasaların düzgün işlemesi için etkili bir düzenleyici bilincin varlığı gerekiyor. Dahası küreselleşen ve iç içe geçen bir dünya ekonomisinde bu düzenleyici ve yönlendirici bilinç uluslararası bir nitelikte olmak durumunda. Gelinen noktada bunun az sayıda gelişmiş ülkenin diğer ülkeler üzerindeki tahakküm edici zorlamasıyla olmayacağı, bilakis ortak bir mutabakat zeminin bulunması ve ortak bir yönetişiminin tesis edilmesinin gerekeceği yavaş yavaş anlaşılıyor.

Şüphesiz ki, küreselleşen dünyada IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşların varlığı kaçınılmaz bir gereklilik. Ancak dengesizliklerin suni yönlendirmelerle bir dengeye kavuşması imkânı her zaman mevcut olacağından, bu tip kuruluşların varlık sebebi, istikrarı temin değil, dengesizliklerin bertaraf edilmesi olmalıdır. Fon kaynaklarının kullanımı aşamasında ülkelerden talep edilen politikalar, her ne kadar öyle olmadığı iddia edilse de, bugüne kadar verimsiz yapıların ve dengesizliklerin bertaraf edilmesi yönünde olamadı. Dahası bu tip kuruluşların kendi iç işleyişleri ve dışarıya karşı kapalı tavırları, mevcut statükonun değişmesini büyük ölçüde engelliyor. Dışarıya karşı şeffaflığını ispat edememiş bir IMF''nin, fon kullanımı karşısında ekonomilerde şeffaflık talep etmesi oldukça zor gözüküyor.

Dünyanın sadece Kongre Vadisi içindekileri değil, dışındakileri de dinlemesinin zamanı geldi artık.

14 yıl önce
default-profile-img
IMF ve Protestocular
Rusya’nın ahvâli
Nikahı Cennette Kıyılan Yiğit
‘Beşikten mezara kadar ilim’
Sarhoştum, hatırlamıyorum
Suçlu kim?