|
Görünmeyen hapishanemiz: Kamu
Diğer canlılardan farklı olarak kendisine
akıl
ve dolayısıyla
teemmül
nimeti verilen insanın, gerekli olmadıkça düşünmek istemediği, az bir kısmının düşündüğü ama onların da az bir kısmının ancak asıl düşünülmesi gerekeni düşünebildiği bilinen bir husustur.
Bu sebeple insanların,
kamu
genel tanımı altındaki ortak bir görünmez
hapishane
de, eski söyleyişle
avam
ve
havas
, yeni söyleyişle
yığınlar
ve
seçkinler
olarak ikiye ayılması usul haline gelmiş; avam/yığınlar düşünmedikleri için
güdülen
; havas/seçkinlerse
güden
grup olarak nitelenmiştir.
İnanç-işgal-istila planında tarihin kaydettiği yığın hareketleri, bugün de gizli olarak varlığı devam ettirilen
Haçlı Seferleri
’yle, temel nedeni ekonomik olmakla birlikte daha çok insan hakları, inanç, düşünce özgürlüğü, Demokrasi vb. görünümler altında yapılan devrimler ve darbelerdir.

Her üçünde de yığınlar bir merkezden güç gösterme, zafer kazanma, refah sağlama, mal edinme… gibi saiklerle sokağa sürülür; bu sürülüşte aklın devre dışı bırakılması ve hayvanî güdülerin tahrik edilmesi nedeniyle vuku bulan linç etme eylemleri de ilgili hareketin mahiyeti ve maksadı içinde meşrulaştırılmış olunur.

Bunlara tabi olarak kamunun mahiyeti (kamusallığı), maksadı (yeni kazanımları) bidayetinden beri düşünenlerin dikkatini çekmiş; kamunun yeni şartlara, yeni taleplere, yeni hareket tarz ve imkanlarına (bilgiye) göre değişen uygulamaları felsefeciler, sosyologlar ve aktivistler tarafından sürekli olarak mercek altında tutulmuştur.

Bu manada konuyla ilgili günümüzdeki anlayış,
Özkan Gözel
’in herkes, mesafelilik, sıradanlık ve düzleştirme terimlerinden
kamusallık fenomeni
ne geçen
Martin Heidegger
’in ilgili tespitlerinden yaptığı şu şerhten açıkça görülebilmektedir:

“Kamusallık, (..) hayatın çekilip çevrilmesinde karar, yargı ve değerlendirmenin kendisinden hareketle verildiği zemini ifade eder. Ya da şöyle demek de pekâlâ mümkündür: Kamusallık dediğimiz bu elle tutulur ve gözle görülür olmayan fenomen, insan tekleri olarak aldığımız kararların, verdiğimiz yargıların ve yaptığımız değerlendirmelerin her daim ardında bulunan gizli ve belirsiz öznedir.

Fiiliyatta bizden sadır oluyor görünüyorlarsa da söz konusu karar, yargı ve değerlendirmelerin perde ardındaki hakiki oluşturucusu şu hâlde kamusallıktır. Bu surette o, Dasein’ı sahiden düşünme ve görüş oluşturma ödevinden kurtarır, onu bu yükten azat eder, çünkü onun yerine bunları o yapar. Dasein ortada dolaşan şu veya bu düşünceyi ya da görüşü kendine mal eder sadece veya onları paylaştığını beyan eder.

Heidegger her ne kadar, buna doğrudan işaret etmese de kamusallık ‘ortak duyu’yu (common sense), dolayısıyla ortalama/vasati idrak düzeyini –medy(okra)atik düzeyi– akla getirmektedir aynı zamanda. Nitekim ‘tüm düzey ve gerçeklik ayrımlarına karşı duyarsız olan kamusallık’ der Heidegger, ‘en yakından tüm dünya ve Dasein yorumlarını düzenler ve tümünde haklıdır.’ Keza kamusallık ‘her şeyi bulanıklaştırır ve böyle örtülmüş olanı tanıdık ve herkes için erişilebilir bir şey olarak ortaya sürer.’

Gündelik hayat üzerinde hükümran olan kamusallık, kişileri tekilliklerinde ya da biricikliklerinde göz önünde bulundurmaz hiçbir şekilde, ama onları birbiriyle eşitlenebilir ya da birbirinin yerine geçebilir veriler olarak hesaba katar, bu surette onların özgüllüklerini yok eder, farklılıklarını düzleştirir, aykırılıklarını törpüler. Kamusallıkta kişiler kendileri olarak yokturlar ortada, onlar daha ziyade bütün’e ya da genel’e aidiyetleri bakımından bir anlam ifade ederler. (…)

Egzistansiyal-ontolojik bir fenomen olarak kamusallık, sosyo-politik bir kategori olarak özel-kamusal ayrımının ikinci yakasında yer almaz hiçbir şekilde, ama bu ayrımın tam da berisinde bulunur. Dolayısıyla, özel-kamusal ayrımı ve bu ayrımın unsurları, daha temel ve asli bir özellik arz eden kamusallığa göre ikincil ya da türevsel bir konumdadır.

Böyle olarak kamusallık, ‘kamusal alan’ bir yana ‘özel alan’ı dahi alttan alta belirlemektedir. Herkes’e maruz kalışı ve kamusallık tarafından tepeden tırnağa biçimlendirilişiyle Dasein, sureta özel alana sahip olsa da aslında bu alanda (bile) kendine mahsus kim’liğe sahip değildir.

Sözgelimi medya ya da kamuoyu onun iç âlemini çoktan işgal etmiş, tercih, eğilim ve düşüncelerini belirlemiştir. Sonuçta Dasein, ‘kamusal hayatı’ bir yana, ‘özel hayatı’nı ‘herkes’in diktatörlüğü’ne kaptırmıştır.” (Heidegger’in Dünyası – Varlık ve Zaman’da Dünya Kavramı, Ketebe Yayınları, 2022)

Gözel’den alıntılarla konuyu işlemeye devam edeceğim inşallah.

#Kamu
#Özkan Gözel
#Martin Heidegger
#Haçlı Seferleri
1 yıl önce
Görünmeyen hapishanemiz: Kamu
İsrail ordusunun yabancı askerleri
Kum gibi…
Sırada Japonya var
Kırık dökük şarkılar
Haram kılma ya da yasak koyma yetkisi