İbn Haldun’un asabiyet teorisinde esas aldığı umran, bedeviyet, hadariyet, mülk, devlet, iktidar, hilafet vb. kavramlardan ’80 kuşağının ziyadesiyle etkilendiği malumdur. Çünkü bu kuşak kendini materyalizmle, daha özel bir söyleyişle güya komünizmle mücadelede yükümlü görmüş ve İbn Haldun’un teleolojisine acil bir savunma ihtiyacıyla tutunmuştur.
Gökdağ’ın çalışmasını, söz konusu savunma psikolojisinin aşıldığı ve dolayısıyla İbn Haldun’un salt kendi tefekkürü içinden ve salt tefekkür maksadıyla anlaşılma gayretinin önce çıktığı bir zamanda gelmesi nedeniyle sevinçle karşıladım ve bilgisini okurlarımla paylaşma gereği duydum.
Başucu / kaynak eserlerimize ansiklopedi muamelesi yapma yanlışı sadece bana ait değildir, maalesef birçokları hâlen onları böyle okumaktadır. Gerçekte ise bu bir okuma değildir, okuduğunu sanmaktır.
Gökdağ’ın çalışması ad olarak İktidar Teleolojisi ana başlığıyla, İbn Haldun’un Toplum ve Siyaset Teorisinde Asabiyet alt başlığını ihtiva etmesi bakımından, deyim yerindeyse genelden özele yönelmektedir.
Dilimizde gâiyet, ereklik, erekbilim kelimeleriyle karşılanan Teleoloji, İbn Haldun’un salt dünyada olmanın, yeryüzünde bulunmanın mahiyetini ve şartlarını incelemeyi ilk maksat olarak seçmesi bakımından kuşatıcı bir terimdir.
Ancak İbn Haldun da “Orduya, gelir gider itibariyle Beytülmale, sulh ve kılıç zoruyla ele geçirilen bölgelerin ayırdedilmesine, bu vazifeye ve makama yapılacak olan tayine, bu hususta görevlendirilen nazır ve kâtibin şartlarına ve hesap esaslarına mahsus olmak üzere bu vazife ile alâkalı şer’i hükümlerin beyan edilmesi Ahkâmu’s-sultaniye kitaplarına aittir. Eserimizin maksadı ve gayesi olmayan bu hususlar o nevi kitaplarda yazılıdır. Biz bu hususta, sadece konumuz olan ‘mülkün tabiatı’ (devletin mahiyeti) itibariyle konuşuyoruz.” sözleriyle (Trc. Süleyman Uludağ) bizzat vurguladığı bu ayrımı, bugünkü dünya – ahiret ayrımlı / bölmeli zihinle değil, İbn Haldun’un kendi zihniyetini kurduğu tefekkür iklimiyle birlikte düşünmek gerekir.
Evvela kendi seçimim ya da okurluğum açısından bu hususun Gökdağ’ın çalışmasında da içten içe hakim olması beni sevindirmiştir.
Bu manada ilahiyatçı bir felsefeci olarak Gökdağ, İbn Haldun tefekkürünü bir Batı bilimi olan Teleoloji’ye hapsetmemiş ve onun arzunun hilafına meseleyi sadece şeriat / hilafet çerçevesiyle sınırlandırmamıştır.
Umrânın Bir Bilim Olarak Kuruluşu; Toplumsal Varoluş Düzlemleri; Toplumsal Varoluşun Öznesi; Öznenin Teleolojik Süreçleri; Teleolojinin Çözülme Döngüleri adlı beş ana başlık altında aşkınlık – içkinlik, medeniyet – siyaset, umran, asabiyet, hadariyet, iktidar, mülk, hilafet- siyaset, aklî siyaset – hilafet, asabiyetin kaybedilişi ve yozlaşma konularını inceleyen Gökdağ, yukarıda da değindiğim gibi İbn Haldun’un kendi tefekkürü içinde ve salt bu yönüyle anlaşılmasına çok yetkin ve çok güzel bir katkıda bulunmuştur.
Hocamızın aklına, eline, emeğine sağlık.