|
Çağını aşma sağgörü ister
1.
1930’lu yıllarda gazetelerin adedi ve tirajı artmaya başladığında İngiliz Filozof Bertrand Russell yakın gelecekte ormanların tükeneceği endişesi ile kâğıdın hammaddesi olan odun hamuru yerine suni selüloz üretimine geçilmesi gereğini ileri sürüyordu (İlimden Beklediklerimiz, 1957, s. 112).
2.
Necip Fazıl 1970’li yılların sonlarına doğru uzay mekiklerinin uzayda kenetleneceği haberlerine inanmadığını söylüyordu. Kendisini desteklemek üzere bazı İngiliz gazetelerinde de bu kenetlenme olayının yalan olduğuna ilişkin haberlerin yayınlandığını kanıt olarak gösteriyordu. Daha da önemlisi, uzaya fırlatılan bir cismin arzın çekim gücünden kurtulduktan sonra kendi istikametinde sonsuza kadar seyredeceğini ileri sürüyordu.
3.
Cep telefonunun icadından çok önceleri, görüntülü telefonların icat edilmesi tahayyül ediliyor fakat bunun gerçekleşebileceğine asla ihtimal verilmiyordu.

Bu örneklerin ortak özelliği, içinde yaşanılan çağın koşullarının bazen sıkı düşünürler tarafından bile aşılamadığı gerçeğidir.

Russell, gazetelerin ormanları tüketeceği endişesine karşı tedbir olarak suni selüloz üretimini salık veriyordu. Çünkü biliyordu ki ormanlar tükenirse yer küresi yaşanmaz hâle gelir. Ama kitabın, gazetenin kâğıda ihtiyaç olmadan yayınlanabileceği nereden aklına gelsindi?

Üstat Necip Fazıl, uzaya fırlatılan iki mekiğin asla buluşamayacağını ileri sürerken kendi döneminde okuduğu Newton’un verilerine dayanıyordu. Einstein’ın ve takipçilerinin farklı düzlemde Newton’u kullanışsız hâle getirmiş olduğunu hatırlamak istemiyordu.

Görüntülü telefon hayalinin gerçekleşemeyeceği ise, binlerce telefonun birbiriyle interaktif biçimde yüzbinlerce, belki milyonlarca kilometre uzunluğundaki kablolarla nasıl irtibatlandırılacağı sorusuna cevap bulunamaması ile ilgiliydi. Sonuçta, o günün teknik imkanlarına göre bile görüntülü telefon ihtimaller aleminde mümkün görünüyor fakat gerçekleşmesine şans tanınmıyordu.

Hepsinin odaklanmış göründüğü kısır döngü kendi çağının teknik imkanlarına mahsur kalmış olması…

Durum, besbelli, salt teknik alanla mukayyet değil. Sanat ve edebiyat alanında da aynı kısır döngü geçerli…

Ne var ki kendi döneminin koşullarını aşmayı başaran düşün ve edebiyat erbabı sadece kendi çağını aşmakla kalmamış, sonraki çağların koşullarını da aşmayı başararak günümüze kadar ulaşabilmiştir.

Bütün büyük teknik buluşlar olsun sanat yaratıları olsun kendi çağının koşullarına mahkûm olmayı reddedip onu aşma cehdinde başarı gösterdiği için bin yıllara karşı dayanabilmiştir.

Ancak kendi çağının koşullarını aşmak kolay değil. Sıradan kafalar -ki çoğunlukta olan onlardır- kendi çağını aşmaya cüret edemez.

Cüret, evet… Kendi çağını aşabilme maharetini ve gücünü gösterebilenler aynı zamanda çağın koşullarının dışına çıkamayan çoğunluk tarafından kınanırlar, toplum dışı tutulurlar, yerine göre zulme maruz bırakılırlar. O koşulları aşmak kolay olmaz…

Tarihte fazla gerilere gitmeye gerek yok. 1400 yıl gibi uzak olmayan bir geçmişe, Asrısaadet dönemine bakıldığında, sahabilerin yaşadığı zulümler hatırlanabilir. Nasıl olur da bizi atalarımızın dinini terk etmeye davet edebilirsin mülahazasıyla neler yapıldığını anımsatmaya ihtiyaç duymuyorum.

Sanat ve edebiyatta da çağının koşullarını aşanlar kolay kabul görmemiştir. Kınanmışlar, gülünç görülmüşler veya gülünç düşürülmüşler fakat sonunda galip gelenler çağının koşullarını aşanlar olmuştur.

Demem şu: çağın koşullarına ram olan o çağla birlikte sönüp gidiyor. O koşulları aşmayı göze alanlarsa çağlar boyunca yaşamanın üstesinden geliyor.

Necip Fazıl hâlâ okunuyorsa şiirde ve tefekkürde, Russell hâlâ hatırlanıyorsa tefekkürde çağını aşma cesaretini göstermiş olmalarına borçludur…

Mesele yenilgi korkusunu aşabilmek ve o korkuya teslim olmamakta…

#Çağ
3 yıl önce
Çağını aşma sağgörü ister
Fitne teşebbüsü ve yasak
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?