|
Siyasetimizin tarihsel boyutları!

Günübirlik politikalarla, nereye varacağımız mechulümüz. Amma, şu "kutsal gün"lerde, geçmişten ibret alıp, geleceğe doğru daha sağlıklı adımlar atacağımızdan eminim.

Nitekim, şu günlerde, hacı eda eden yüz binlerce müslümanın ziyaret ettiği topraklar ile, o topraklarda İslamın ilk adımlarını atanların "hicret"te Habeşistan''ı vatan ittihaz etmeleri, Osmanlı siyasetinin de ilgisini çekmiş olacak ki, Sultan Hamîd Han Hazretleri, "İslam kardeşliği"nde bu diyarlar için gösterdiği feraset ve dirayetle bir kerre daha ortaya çıkar.

Nitekim, Batılıların, özellikle de İngilizler''in "sömürgeci" hareketleri karşısında, "İslamlaştırma hareketi"ni Cengiz Orhonlu şöyle tanımlar:

"İngilizler''in Habeş ve Eritne havalisindeki sömürgeci hareketlerine, müslümanların uyanışı açısından yapılan çalışmalar semeresini vermiş, tazyik sonunda "Hristiyan" gözükmek durumunda kalan önde gelen kişiler yanında, hükümdar Lic Yasu da "Harar" bölgesindeki müslüman halka beklenmeyen ilgiyi gösterdiği gibi, Habeş bayrağında bulunan, haç taşıyan aslan yerine, yeşil zemîn üzerine "La ilahe illallah!" ve bir hilâl şekli nakşedilmiş bayrağı Habeş bayrağı olarak kabul etti. Harardaki ikamet süresini uzatarak müslüman adetlerini ve giyim tarzını benimsedi. Hristiyan karısını bırakarak müslüman olan Afar ve Galla reislerinin kızları ile evlendi. Dıredawa ve Jigiga''da camiler inşa ettirdi. Fakat Lic Yasu''nun bu hareketleri İngiliz ve Fransızların dikkatinden kaçmadı ve Cibuti meselesi kadar Harar''daki müslümanların etkinliği Birinci Büyük Savaş''ın arefelerinde, İttihad-ı İslam konusunda Osmanlılar tarafına meyl eden ağırlıktan dolayı, İngilizler, Müslümanların Hristiyanlara karşı cihada sürüklendiği iddiası ile baskılarını arttırmışlardı. Hristiyanları etkisi altına alan İngilizler, Habeş Paspiskopusu''nun verdiği "hüküm"le, Lic Yasu''yu bertaraf ederek yerine Menelik''in kızı geçirildi. Osmanlıların Habeş siyaseti de harbin başlaması ile kesintiye uğradı. Rus, Fransız ve İngiliz itilafı ile, Afrika''nın bu kesimine uzanan Osmanlı İttihad-ı İslam siyaseti de bitmiş oldu." (1)

Aynı durum, Hicaz bölgesi için de cari idi. Zira, merhum babamın anlattığına göre, babası Abdullah Efendi, (yani dedem) Hacca gidip, orada zuhur eden karmaşa sırasında, Osmanlı''nın tayin ettiği Hicaz Valisi''nin yanında, "terk-i hayat" ettiği sıralarda da, durum Habaşistan''dan farklı değildi.

Hicaz ve Yemen''de de İngiliz sömürgeciliği ve iç ayaklanmalar sürüp gidiyordu. İslam aleminden müslümanlar, Beytullah ile Rasulullah''a kavuşmakta, çöllerde susuz, aç ve perişan dolaşıp, İslamı ilâ için mücadele veriyordu:

"Mekke Emîri ile Hicaz vali ve kumandanı arasındaki münasebetler iyi değildi. Mekke Emîri ile Hükümet Merkezi''nin münasebeti de iyi değildi. Bu durum, bir çok yanlış anlamaların doğurduğu bir netice idi. 1326 (1910) senesinde Yemen ve Asîr büyük isyanı esnasında Yemen''in dağlık kısmında hakim olan İmam Yahya "San''a"yı muhasara ederken Seyyid İdris de "Asîr"in merkezi olan "Ebhâ"yı muhasara etmekte idi. "Ebha" ile sahil arasındaki askerî noktalar hemen düşmüştü. Hiç bir zaman Yemen''de bundan daha müthiş bir isyan olmamıştı. Önceki isyanlar yalnız Yemen''in Yezidîler ile meskun dağlık kısmında iken, şimdi Seyyid İdris de sahneye girmiş, İmam Yahya''dan daha müthiş bir düşman olduğunu isbat etmişti. Esasen Şafiî Mezhebinden olan Seyyid İdris, Mekke Emîrinin "Asîr" havalisindeki nüfuzunu tehdit ettiğinden Mekke Emîri, Seyyid İdrîsi hoş bir nazarla göremiyor ve etkisinin giderilmesini gerekli görüyordu."

"Yemen umum kuvvetleri kumandanlığına tayin edilen İzzet Paşa bu durumu takdir ederek "Ebhâ"yı kurtarmak için yapılacak hareketlerde Mekke Emîrinin kuvvetinden de istifade etmek istemişti. "Cidde" iskelesinde İzzet Paşa ile Şerîf Hüseyîn arasındaki mülakat neticesinde Emîr Hazretlerinin de kendi kuvveti ile "Asîr" seferine iştirak etmesi ve harekâtın bir elden idaresi için "Asîr"a tahsis edilen Osmanlı seferî kuvvetlerinin kumandasının da Mekke Emîri tarafından deruhte etmesi kararlaştırılmıştı."

"Emîr, İdris''in kuvvetleri ile bir çok muharebeler yaparak muzaffer olarak Ebha''ya girdi. O sırada Ebha''da kumandan ve mutasarrıf olan Şefîk Paşa güzel bir şekilde Ebhâ''yı savunmuştu. Mekke Emîri Ebha''ya girdikten bir hafta sonra, Süleyman Şefîk Paşa ile darılarak Ebha''dan geri dönüyordu. Kurtaran ile kurtarılan arasındaki bu dargınlık dikkate şayan idi. Süleyman Şefîk Paşa, gerekçe olarak, Mekke Emîrinin bu seferi, Osmanlı Devleti''nin "Asîr"deki mevkiini takviye etmek için değil, Seyyid İdris isyanından istifade ile, Osmanlı hükümeti yerine kendi etkisini "Asîr"de Osmanlı Kuvvetleri vasıtasıyla sağlamak için yapmış olduğunu ve Emîrin bu niyetini fiil ve hareketleri ile açıkça gördüğü cihetle kendisi için Osmanlı Hükümeti''nin mümessili sıfatıyla Osmanlı Hükümetine karşı yükümlü olduğu vazifenin gerekli kıldığı tavır ve vaziyetten başka bir tavır almakta mazur olduğunu beyan ve Mekke Emîrini "Toplu tüfekli İdris" diye tavsîf etmişti. Süleyman Şefîk Paşa''nın bu tavrı, umumî kuvvetler karargahında makbule geçmedi ve aksine siyasî dirayet ve kiyaset noksanlığı gibi sayıldı."

"Hicaz''da bir çok vali ve kumandanlar değiştikten sonra en nihayet erkan-ı harp miralayı Vehib Bey, Balkan Harbi''nden sonra Hicaz vali ve kumandanı olmuştu. Vehip Bey pek az zaman sonra Emîr ile darılmış ve hatta Emîrin isyanı andırır bazı halleri üzerine Hicaz''a bir seferî heyeti gönderilmesine bile merkezî hükümetçe karar verilmişken, sanırım Çürüksulu Mahmut Paşa''nın telkinleri ile kaçınılmıştı. Fakat böyle bir tasavvur bile Emîri büsbütün kuşkulandırmak için yeterli idi. İşte Harb-i Umumî çıktığı zaman Hicaz''ın dış manzarası böyle idi." (2)

Bugünkü manzara çok mu farklı ki. Emperyalist güçler, aynı oyunu nerede ise bir asır sonra, Filistin''de, Moro''da, Keşmir''de, Afrika, Balkanlar ile Kafkaslar''da sürdürmek için çaba sarfetmiyorlar mı?

Müslümanlar haccı eda ettikleri şu günlerde, ülkelerine dönerken biraz da olaylara bu açıdan baksalar, daha sağlıklı bir akibete uğramış olurlar.

Çünkü, nerede bir müslüman varsa, orada bir siyaset ve kiyaset yöntemi uygulanmalı ki, müslümanlar varlıklarını, yeryüzü coğrafyasında sürdürme hakkını kullanabilmiş olsunlar!

(1) Cengiz Orhonlu, Osmanlı İmparatorluğunun Güney Siyaseti / Habeş Eyaleti, İstanbul/1974, 170-180

(2) Ali Fuat, Paris''ten Tîh Sahrasına, Akşam Matbaası / 1337, sh: 44-45

23 yıl önce
Siyasetimizin tarihsel boyutları!
Günden güne değişen kimlikler, imha olan şahsiyetler...
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?