|
Düğüm çözülüyor

Osmanlı Devleti’nin takribi dört asır boyunca yönettiği topraklarda, bugün altmışı aşkın irili ufaklı devlet kurulmuş. Yani dünyanın üçte birinin Osmanlı ile adalet ve muhabbet ekseninde bir irtibatı var. Hanlar, hamamlar, sebiller, camiler, kervansaraylar, imaretler, tarihin seyri içinde bu coğrafyalara yapılan askerî, siyasi ve ticari yardım ve birlikte yaşama hususiyetinin bugünlere kadar uzanan mührü gibi hâlâ dimdik ayakta. TİKA ve yapmakta olduğu muhteşem işler için sözün burasında ayrıca bir paragraf açmak gerekir ama bu bir başka yazının başlı başına mevzuu olmayı hak edecek kadar muazzam hizmeti şimdilik hayırla yâd edip yazma işini sonraya bırakalım.


O zamanın şartları gereği Osmanlı Devleti’nin, kendileriyle savaşmak suretiyle temas kurduğu devletler ise sanırım dünyanın üçte birlik bir başka kesimine tekabül ediyor. Osmanlı’nın, o günün haçlısı, bugünün Avrupa’sı üzerinde bıraktığı tesir asla küçümsenemez. Rönesans-reformla ruh, sanayi devrimiyle vücut bulan Batı hayat telakkisinin fikir, yorum ve uygulama sahasındaki tesirden tutunuz, tarih şuurlarından atasözlerine kadar sinen büyük bir müdahale alanı... Onların biz bulduk, biz yaptık dediği şeyleri aslında onlardan önce bizim bulup yaptığımızı ispat derdine düşmek gibi bir basitlikten tamamen azade bir şekilde söylüyorum bunu. Malumat seviyesinde medeniyetler tarihi, kırıntı çapında tarih felsefesi okuyanlar bilirler ki; Antik Yunan, Roma, Hint, Çin, Endülüs, Osmanlı, Avrupa vs. arasında bu bağlamda yapılan alışverişler bu işin tabii bir gereği, ötesi olmazsa olmazıdır.

Gün olmuş, vakit erişmiş, Osmanlı Devleti yönettiği topraklardan, savaştığı devletlerin marifetiyle tedricen çekilmek zorunda kalmış. Nihayetinde yedi yüz seksen bin kilometre kerelik, sonradan büyüklüğü ile iftihar etme zilletine dahi düşeceğimiz Anadolu coğrafyasına sıkışıp kalmışız. Vaktiyle vali gönderdiğimiz topraklara şimdi büyükelçi gönderiyoruz, daha ne olsun? Osmanlı’dan istemese de kopan, zorla koparılan yahut kopmak için can atan kimselerin de her birinin yeni birer ülkesi olmuş. Biz Türkiye’yi küllerinden doğan bir Anka gibi baş tacı etmişiz, onlar yeni ve özgür ülkelerinde bağımsızlığın kendilerince tadını çıkarmışlar.

Meseleyi iki taraf için de bu hale getirenler birtakım tedbirleri almayı ihmal etmemişler elbette.
Türk’ü Osmanlı’ya ve Osmanlı’nın temsil ettiği değerler manzumesine Türk’ün eliyle düşman etmişler
. Burası ilginç çünkü diğer ülkelerde hayata geçirecekleri sömürgeleştirme faaliyetini bağımsızlık süsü vererek kendi elleriyle göstere göstere yapmakta bir beis görmeyenler, Türkiye üzerinde yapmak istediklerini, bu milletin boyunduruk kabul etmez asil şahsiyetinden tedirgin olarak bizzat Türk’ün eliyle yapmışlar. Bilgiyi, anlamı ve değeri biz kendimiz gibi yorumlamaktan vazgeçmişiz; sömürgeleştirilen ülkeler böyle bir derdin farkına dahi varmamışlar. Biz kendimizden bir başkası olmuşuz, onlar bir başkasının kölesi olduklarını fark etmeden güya kendileri.

Bütün bu işleri enteresan bir cilve ve sebepleri tarihçiler tarafından hâlâ izah edilmeye muhtaç bir kabiliyetle başaranlar, işin şimdisini hallettikten sonra sonrasına dair tedbir almayı da ihmal etmemişler. Onları, kendilerini sömüren Osmanlı’dan kurtardıklarına ikna ederek sömürmeye başlamışlar; bizi Osmanlı’nın yanlışlarından, üstelik düşmanlarla da savaşarak kurtulup yepyeni bir devlet kurduğumuz yalanına inandırarak kendi elimizle sömürgeleştirmişler. Osmanlı’nın evlatlarıyla kardeşlerinin tek bir ortak noktası oluşmuş böylece: Osmanlı düşmanlığı.

Biz bir yandan Osmanlı’ya düşman olmuşuz, bir yandan Osmanlı’yı arkadan vurdukları yalanına inanarak bütün Araplara... Araplar bir yandan kendilerini asırlarca sömürdüğü safsatasına inanarak Osmanlı’ya düşman olmuşlar, diğer yandan Osmanlı’nın ardından kurulan ülkenin dine mesafesine bakarak Türkiye’ye.

Gel çöz bu düğümü çözebilirsen.

Türk’e, Türkiye’nin Osmanlı’nın devamı, Selçuklu’nun Osmanlı’nın öncesi olduğunu anlat, yani Türk’ü kendisiyle barıştır. Bu arada güncellenen tefrikalara da çözüm bul. Kürt’e, Osmanlı’yı bitirenlerin kendilerini de Türk kabul ettiklerini anlat mesela. Türlü dalavere ve ikbal rüşvetiyle Osmanlı’ya ihanet eden Arapların olduğunu ama bu ihanete karşı çıkan sadık Arapların hainlerden çok daha fazla olduğunu anlat.

Araplara, Osmanlı’nın kendilerini sömürmediğini, bilakis kurtarıcıları eliyle Osmanlı’nın gidişinden bu yana sömürülmeye devam edildiklerini anlat. Türkiye’nin kendi eliyle kendisine ettiği, her şeye rağmen hangi mirasın varisi olduğunu unutmadığını, Türk ve İslam’ın halen dünyada yan yana yazıldığını anlat. Mescid-i Aksa girişinde Arap demenin Müslümanım demek manasına gelmediğini ama Türk’üm diyene Müslüman mısın diye bir soru sorulmadığından bahset mesela.

Nasıl yapacaksın bütün bu işleri?

Sen yapamazsın ama o senin elinle yapar, hatta senin düşmanların eliyle…
Biz bir işi yapmak istediğimiz zaman Allah’tan onun olması için gerekli sebepleri halk etmesini bekleriz. Allah bir işin olmasını murad ettiği vakit o işin icap ettirdiği sebepleri halk eder. İlkinde senin arzun var, ikincisinde O’nun muradı.
Senin arzun senin çabana rağmen olmayıverir de, O’nun muradı senin rağmına gerçekleşir. Sebep mi, aynı sebep...

Yunanistan Dışişleri Bakanı’nın teamüllere aykırı bir toplantının ardından yaptığı “güvenilecek tek lider” açıklamasını da, İsrail’in bize ne zaman bir şey söylemek istese söze Osmanlı devri geride kaldı diye başlamasını da, BM’deki Kudüs oylamasında dünyanın pervasız kabadayısına atılan çiziği de, Suud’un “Ilımlı İslam” gayretlerini de, BAE Dışişleri Bakanı’nın sosyal medyadan söylediklerini de, Bangladeş’e yaptığımız yardım teklifini de, Somali’deki kuyuları, Gine’ye giden otobüsleri de, Sudan’daki göz yaşartan alakayı, Çad’daki coşkulu merhabayı da, hep buradan okuyor ve mutlu oluyorum. Netice çok güzel olacak!

İki asırdır hasıraltına süpürüyorduk. Sıkıntıyı da, güzelliği de tarihin hasıraltına süpürüyor ve her ikisine de yok muamelesi yapıyorduk. Hasır artık her yanından yırtılıyor farkında mısınız? Bütün pislikler ve bütün güzellikler meydan yerine çıkıyor bir bir. Pislikleri temizledikçe yüklerimizden kurtulacak, güzellikleri sahiplendikçe güçleneceğiz.

Bırakın birileri küçümseyip burun kıvırsın “Sudan’daki alakadan ne olacak” diye. Bir kişinin şahsında alkışlananın aziz bir millet ve o milletin asil duruşu olduğunu fark etmesin birileri, boş verin.

Siz tebessüm edip büyük resme bakın ve unutmayın: Beş dünyadan küçük, Sudan Mikronezya’dan büyüktür.

#​Osmanlı Devleti
#Çin
#Endülis
6 yıl önce
Düğüm çözülüyor
Neden Şimdi?
Tevhid risalesi yazan Milli Eğitim Bakanı
Bir Başka Mesele: Kadın ve erkeğin ince ayarları bozuldu
Omelas’ı bırakıp gitmeyenler..
Tek bir zamana/ tarihsizliğe hapsedilmeye başkaldıran adam: Kadir Mısıroğlu