Coğrafî noktadan bakacak olursak sınâî dünyâların kültürel yapılanmasını, Avrupa ve Amerika üzerinden
olarak gerçekleştirdiğini biliyoruz. Kabaca
olarak altı çizilen bir yapıdır bu. Yapının son derecede
olduğu da çok âşikârdır. Bu anlatısına da yansır. Atlantik kendi Batılılığını, ancak zıddının, yâni Doğululuğun inşâsında idrâk eder. Burada bir illüzyon vardır. En azından söylemde Doğu’nun kendisini Batılılaşmasına açar. Bu Doğu’ya verilmiş t
olarak tanıtılır. Bu yanılsamanın sihri ile sihirlenen Doğu, entelektüel sermâyesini bunun başarılması gayretlerine hasreder. Aslında bu mütemâdiyen bir dâirede, tıpkı deney fâreleri gibi yol almaya benzer. Basamaklar kat edilmekte; lâkin çark döndüğü için her gayret neticede boşa çıkmaktadır. Doğulu toplulukların sırtına bindirilmiş bu ev ödevinin başarılması imkânsızdır. Nihayetinde, gayretleri notlayacak olan Batı’dır. Batı burada iki yol tâkip eder. İlki, sunumlardaki başarısızlıkları -illâki bulurlar- Doğu’nun yüzüne vurur. AB mâcerâmızın sicili buna tipik bir misâldir. Bu onun,
müşkilpesent, biteviye menfîlik serdeden sert sûretidir.
İkinci yol ise Batı’nın
Doğu’yu Doğu olarak takdir etmesidir.
Batı’nın Doğu güzellemeleri son derecede aldatıcıdır. Batı tarafından, Doğu olarak takdir edilmiş olmaklıktan duyulan haz,
Batı’nın Doğu’yu Doğu olarak tescil etmesinden Doğuluların duyduğu haz eksiksiz bir afyonlamadır.
Aslında böyle yaparak Doğu’yu Doğu olarak bir kere daha tescil etmek ve bir takdir mercii olarak Batı’nın yerini keskin ve tekelci bir şekilde yeniden üretmektedirler.