Kandil’deki elebaşı Murat Karayılan 7 Şubat’ta dedi ki… “Sadece videolu çağrıyla bir şey olmaz .” 15 Şubat takvimli olası İmralı açıklamasına bir reddiyeydi bu. Beş gün sonra (12 Şubat) terör örgütü, Karayılan’a yüz seksen derece zıt bir açıklama yayınladı. Herkesin sorumluluklarını doğru anlaması gerektiği belirtildi. PKK’nın Suriye kolu YPG/SDG, “Şam yönetimiyle anlaştık” haberlerini (19 Şubat) dolaşıma soktu. Peki, anlaştılar mı? Aksine. Silah bırakmama kararını açıkladılar . O halde, neler oluyor?
Kandil’deki elebaşı Murat Karayılan 7 Şubat’ta dedi ki…
çağrıyla
şey
.” 15 Şubat takvimli olası İmralı açıklamasına bir reddiyeydi bu. Beş gün sonra (12 Şubat) terör örgütü, Karayılan’a
bir açıklama yayınladı. Herkesin sorumluluklarını doğru anlaması gerektiği belirtildi.
PKK’nın Suriye kolu YPG/SDG, “Şam
haberlerini (19 Şubat) dolaşıma soktu. Peki, anlaştılar mı? Aksine.
Silah bırakmama kararını açıkladılar
. O halde, neler oluyor? Gördüğümü, duyduğumu, zihnimde beliren fotoğrafı anlatayım.
Türkiye terörle mücadelede çok bedel ödedi. On binlerce insanını kayıp verdi. Örgüt maşadır. Türkiye’nin insan kaynağını, enerjisini, vizyonunu tüketme görevi üstlendi. Geçtiğimiz günlerde,
önce
güvenlik toplantılarında karar alıcılara sunulan bir raporun
detaylarını dinledim. Terörün Türkiye’ye verdiği maddi zararın ne olduğu çalışılmış
. Ortaya 1.2 trilyon dolarlık bir rakam
çıkmış.
Türkiye bu prangadan kurtulmak için 2015’te konsept değişikliğine gitti. Terörü kaynağında hedef aldı. Irak ve Suriye’de örgüt hareket edemez hale geldi. Örgüte öldürücü darbe mi vurulacak yoksa silah bırakmaya mı zorlanacak, bu aşamaya gelindi.
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin
Ekim 2024 çağrısı ile
“Ya bu sese kulak verecekler ya da bırakmadıkları silahlarla onları inlerine gömeceğiz” yaklaşım
mütemmim cüzdür, bu idealinin sac ayaklarıdır.
YA SİLAH YA SİVİL SİYASET
Bu süreçte İmralı ile iki görüşme yapıldı. Öcalan’ın birinci mesajıyla (Aralık 2024) ikincisi (22 Ocak) arasında fark var. Öcalan ilkinde “Sayın Bahçeli’nin ve Sayın Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigmaya, ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim” dedi. İkincisinde verilen şartlı mesajı DEM’li Tülay Hatimoğulları 29 Ocak’ta açıkladı: “Öcalan son görüşmede heyetimize,
‘Bahçeli’nin yaklaşımının devlet aklıyla buluşması halinde
barışa hizmet edecek tarihsel bir çıkışa hizmet edeceğim’ dedi”.
Bu cümleye dikkatli bakanlar İmralı’nın “devlet aklının farklı bir açıda” olduğu kuruntusuna kapıldığını görür. Bu kapsamda açıyı anlamak isteyenlerin
haftasonu AK Parti Kongresi’nde yaptığı konuşmayı yakından takip ettiğine şüphe yok.
Cumhurbaşkanı Erdoğan daha önceki duruşuyla aynı açıda, son sözünü söyledi: “Terörle siyaset, terörle demokrasi aynı anda bir arada bulunamaz. Bunun için
’ya terör ya demokrasi’, ’ya silah ya sivil siyaset’ diyoruz.
” Elbette şu vurguyla cümlesini bağlayarak: “Terör sorunu ortadan kalktıktan sonra demokrasiden kalkınmaya, kardeşlikten bölgesel entegrasyona yeni bir dönemin kapıları Allah’ın izniyle açılacaktır.”
Öcalan’ın 15 Şubat’ta açıklama yapması bekleniyordu. Henüz yapmadı. DEM heyetinin Kuzey Irak ziyaretinin ardından muhtemelen üçüncü randevu gerçekleşecek. Cumhur-başkanı Erdoğan’ın yukarıda vurguladığım son sözü üzerine pozisyon belirlenecek (DEM Parti, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasından bir gün sonra, dün, İmralı ile görüşme için başvuru yapılacağını açıkladı.)
İmralı’yı
çok
şey
Perde arkasında ve satır aralarında itirazların yükseldiği görülüyor. Elebaşlar, “Neden üçüncü ülkelere gidelim” diyor.
Aynı şey Suriye için de geçerli. ABD, Şam yönetimi ile YPG/SDG arasında mekik dokuyor. Şam, YPG/SDG’nin silah bırakmasını, Suriye ordusuna entegre olmasını, Kandil’den gelenlerin ülkeyi terk etmesini, tüm Kürtlerin eşit vatandaşlık bağıyla Suriye’nin parçası olmasını, enerji yataklarının Suriye’ye ait olmasını istiyor. Egemenliğini tesis etmeye çalışıyor yani.
19 Şubat’ta çıkan
“SDG, Suriye ile 8 maddede anlaştı” haberi aldatmacadır.
Bu bir anlaşma değil, YPG/SDG’nin kendi iç görüşmeleri neticesinde Şam’la müzakere pozisyonunu açıklamasıdır.
Buna göre, Suriye devlet kurumları SDG’nin kontrolündeki bölgede yeniden faaliyete geçecek (Pozitif). Suriyeli olmayan tüm PKK’lılar çekilecek (Pozitif). Peki, enerji kaynakları ve tarım arazileri? O konuyu konuşmuyorlar (Negatif). Peki, silah bırakma? YPG/SDG, Suriye ordusu çatısı altına girmeyi kabul ettiğini açıklasa da bunu Şam’ın istediği formülle yapmak istemiyor. ”Silah bırakmayız, blok olarak katılırız” diyorlar (Negatif).
Anlaşmış gibi yapıyorlar ama tutumlarında bir değişiklik yok.
Burada farklı olan şey silah bırakmayacaklarına ilişkin kararı, iç müzakerelerle süsleyerek, kendilerini bağlayacak şekilde açıklamalarıdır. Diğer önemli nokta şudur:
İmralı
açıklamasını beklemeden aldılar.
ÖRGÜT HALA HAMİ ARAYIŞINDA
ABD’deki yeni yönetim, Şam’daki rejim değişikliği örgütü yeni hami arayışına itiyor. PKK’nın İsrail’le dirsek temasında olduğunu yazmıştık. İran’ın, direniş ekseninin kayıp Suriye halkasını PKK ile tahkim etme çabasını da.
ABD-Rusya görüşmeleri terör
örgütü
için yeni bir umut kaynağıdır.
Putin “Rusya ile ABD, Suriye ve Filistin dahil olmak üzere Ortadoğu’da işbirliğine yönelik ilk adımları attı” demiştir. Örgüt elebaşlarının bu cümleyi analiz etmeye çalıştığına eminim.
ABD Suriye’den çıkacaktır. Ama YPG/SDG meselesiyle ilgili kafasının netleşmediğini geçtiğimiz hafta yazmıştık.
örgütünü
üstü
mü bırakacaklar yoksa velayeti bir başkasına mı devrecekler, orası belirsizdir.
Tüm bunların ışığında başlıktaki soruya gelelim. PKK neden ağız değiştirdi? Her halde birileri “Reddeden siz olmayın” suflesi vermiştir. Duvar yıkılacak, altında kalmak istemiyorlar.