Konya'nın ileri gelen İş İnsanlarından Halil İbrahim Sayar Geçtiğimiz hafta 104 yaşına bastı. babasının başlattığı hayır işini sürdüren Sayar, yaşına rağmen hayırda yarışmaya devam ediyor. İlk olarak İnönü döneminde boşaltılan, yıkılan tarihi camileri tamirle bu işe başlayan Sayar, “Babam Sıdkı Sayar, Konya’nın hayır sahiplerinden birisi idi. Her hayır işinde bulunmaya çalışırdı. Babamın vefatından sonra babamın görevini üstlendim. Halk da tamiri gereken cami, mescit gibi tarihî ve dinî eserlerin onarımı için bana müracaat etmeye başladı" diyor. Konya İmam Hatip Lisesi'ni babasının ve arkadaşlarının yaptırdığını kendisinin de Yüksek İslam Enstitüsü'nü Konya'ya yaptırdığını anlatan Sayar, Menderes'in Konya'ya okulun temelini atmak için geleceği gün ihtilal yapıldığını söylüyor.
Geçtiğimiz hafta Konya’nın ünlü hayırsever iş adamlarından olan asırlık çınar Halil İbrahim Sayar’ın 104. Yaş gününü kutladık. Konya Aydınlar Ocağı Başkanı Mustafa Güçlü, Başkan Yardımcısı Mustafa Sinan Ümit, Mehmet Altıntaş ve Tayyar Yıldırım’ın organize ettikleri doğum günü partisi için Sayar’ın Konya Organize Sanayi’deki iş yerinde buluştuk. Ekip, Sayar’a doğum günü hediyesi olarak 27 Mayıs 1960 yılında Menderes’i Konya’ya davet ettikleri o günkü basılı davetiyeyi hediye etti. Konya’nın tanınmış iş adamlarından olan Sayar’ın 104 yıllık yaşamı bizi Osmanlı’nın yıkılıp Cumhuriyet’in kurulduğu yıllardan bugüne getiriyor. Konya’nın bir asırlık değişim ve dönüşümüne de şahitlik eden Sayar’ın anlattıkları aslında Anadolu insanının çalışkanlığının, yardımseverliğinin, dindarlığının özeti gibi. Aynı zamanda onun hikayesi toprağına, vatanına olan sevgisiyle sadece kendisi için değil bu toplum için çalışan çabalayan bir Anadolu Müslamanın hikayesi. Nitekim Sayar’ın hayatı aslında hepimize örnek olacak kadar etkileyici. Halil İbrahim Sayar 104 yaşında olmasına rağmen işine gidip geliyor, elinde akıllı model bir cep telefonu var. Davet edildiği programlara mümkün mertebe icabet ediyor. İlerleyen yaşına rağmen hayır işlerine koşmaktan geri durmuyor. Mesela 1950’lerde temelini babası ve arkadaşlarının birlikte attıkları Konya İmam Hatip Lisesi’nin fotoğraflarını albümden gösterirken geçen hafta da Konya Anadolu İmam Hatip Lisesi’nin yeni binasının temel atma töreninde olduğunu söylüyor. Bu arada ilk Anadolu imam hatip liselerinden birisi Sayar’ın gayret ve çabalarıyla 80’li yıllarda Konya’da açılmış. Pek çok cami, okul, hastane binasını yapan, bunun için Konyalı iş adamlarını da organize eden Sayar hayırseverlikte adeta babasıyla yarışmış. 1950’lerde Türkiye’de ilk açılan imam hatip ve islam enstitülerin temellerini yine babası ve onun arkadaşlarıyla birlikte atmış.
Yeni Şafak gazetesinin ‘en yaşlı’ okuru
Sayar aynı zamanda iyi bir gazete okuru. Yeni Şafak gazetesinin de sıkı takipçilerinden. Nitekim benim de onu ilk tanımam geçen yıl Yeni Şafak Kitap’ı okurken çekilmiş bir fotoğrafını görmemle oldu. Konyalı iş adamı Mustafa Sinan Ümit’in gönderdiği bu fotoğraf sayesinde ‘en yaşlı’ okurumuzdan haberdar oldum. Tanışmak ve hikayesini dinlemek için geçtiğimiz hafta Konya’daydım.
Her hafta oruç tutuyor her yıl umreye gidiyor
16 Ekim 1920 doğumlu olan Sayar’ın bazı rutinleri var. Mesela pazartesi ve perşembe günlerini gençlik günlerinden bu yana oruçla geçiriyor. Belki de sağlığını ve güçlü hafızasını buna borçlu. Yarım asırdır her Ramazan ayında Kutsal Toprakları ziyaret ediyor. Geçtiğimiz aylarda Konya Büyükşehir Belediyesi Yayınları arasında çıkan Konya’nın Asırlık Çınarı: Halil İbrahim Sayar kitabı “Bana Konya’yı Anlat” serisi arasında okurla buluştu. Mehmet Ali Uz’un yaptığı uzun bir nehir söyleşiden yola çıkılarak hazırlanan kitap sadece 104 yıllık bir hayatın özeti değil, aynı zamanda Konya’nın Cumhuriyetin ilk yıllarından bugüne tarihi ve kültürel kimliğine da ayna tutuyor. Konya’nın bugün pek çok tarihi camisini yeniden ayağa kaldıran, pek çok kamu binasını yaptıran 104 yaşındaki Halil İbrahim Sayar’ın hikayesine şimdi kulak verelim:
Atatürk’ü Konya’ya gelince gördüm
1920 yılında Konya’nın Sille nahiyesinde dünyaya gelen Halil İbrahim Sayar ailenin üçüncü evladı. Babası dönemin ünlü taş ustalarından Silleli Sıtkı Usta, annesi ise ev hanımı Elmas Hanım. Küçük yaşta yetim kalan ve Ermeni bir duvar ustasının yanında mesleği öğrenen Sıtkı Usta, Konya’daki Yapı Kredi Bankası, PTT Merkez Binası, Ziraat Merkez Binası, Konya Lisesi Binası, Kız Öğretmen Okulu Binası, Kayseri Sümerbank Fabrıkası, Eski Konya Doğumevi ve Ereğli Sümerbank Binası’nda emeği geçen iyi bir usta. Yine askerlik yıllarında İstanbul’un ilk akıl hastanesi olan Zuhurat Baba Tekkesi yanındaki Reşadiye Kışlası’nı inşa etmiş. Duvar ustalığından sonra ise Konya’da bir dükkan açıp hırdavat satmaya başlamış.
Babası ustalığı bırakıp dükkanı açtığı yıllarda Halil İbrahim Sayar da ilkokula gidiyormuş. İlkokuldan sonra da Karma Ortaokulu’na yazılan Sayar aynı zamanda dini eğitimini Gönce mahalleden bir hoca hanımdan ardından da Hacı Veyis Camii’nde Hacı Veyis Efendi’den Kur’an dersleri alarak tamamlamış. Bir yandan da okula gidiyormuş ancak orta ikinci sınıftayken babasının “okursan elimden kayarsın” korkusuyla okuldan alınmış ve babasının dükkanında ticari hayata atılmış. Okul yıllarındayken Konya’ya Atatürk’ün geldiğini kendisine el salladığını hatırlıyor. Başlarda okulu bıraktığına üzülse de kısa sürede ticaret hayatını sevip benimsediğini söylüyor. Öyle ki bir yandan dükkanda çalışırken diğer yandan da o yıllarda çok rağbet gören elekler yapıp bunları müşteriye satmaya başlamış. Bugün odasının duvarında hala o ilk gençlik yıllarında yaptığı eleklerden biri anı olarak asılı duruyor. O günleri şöyle anlatıyor: “Her gelen müşteri bir okul gibiydi. Her müşteri farklı yapıda ve karakterde bir insandı. Onları izlemek benim hoşuma gidiyordu.Bu tecrübelerin çok faydasını gördüm.”
İkinci Dünya Savaşı yıllarında askere giden Sayar bu yıllarda da evlenmiş ve üç çocuğu dünyaya gelmiş. Askerden geldikten sonra da babası dükkanı tamamen Sayar’a bırakarak kendisini hayır işlerine adamış. Hırdavat dükkanını kapatıp oto boyama alanına yönelen Sayar burada işlerini daha da büyütür. Bugün halen daha faaliyette bulunan Halil İbrahim Sayar Boya Ticaret ve Sanayii Limited Şirketi ile Sayar Metil ve Reklam A.Ş’deki fiili görevini bıraksa da onursal başkanlığı devam ediyor. Ticari hayatında attığı başarılı adımlara hayır işlerinde attığı adımlar takip etmiş. Bugün Konya’ya gittiğimizde ziyaret ettiğimiz Alaaddin Cami, İplikçi Cami, Kapı Cami gibi pek çok tarihi yapının ihyasında onun çabası var.
Menderes’le Konya’da buluşacağımız gün darbe oldu
Babasının ve arkadaşlarının gayretiyle önce Konya’da imam hatip lisesi açılmış. Kendisi de yükseğinin açılması için büyük gayret göstermiş. O günleri Sayar şöyle anlatıyor: “O zaman on üç yerde İmam Hatip Okulu vardı, biz bunları 1958 Haziranında Konya’da topladık. Bu amaç için Türkiye Din Tedrisatına Yardım Eden Dernekler Federasyonu oluşturuldu. İkinci toplantı 23.07.1959 da İstanbul’da İlim Yayma Cemiyeti’nin Çarşamba semtindeki İstanbul İHO salonunda yapıldı. Bu toplantılardan sonra hareket olgunlaştı. Milli Eğitim Bakanı Celal Yardımcı’nın delaleti ile Başbakan Adnan Menderes’e ulaşıldı. Neticede 1960-61 eğitim yılında İstanbul’da YİE açıldı. 3. toplantı Trabzon’da yapılacak idi, 1960 yılının Temmuz ayında Trabzon’a gittiğimizde emniyet buna müsaade etmedi, biz de bu toplantıyı daha sonra Ankara’da yaptık.
Bundan sonra bizde Konya’da Yüksek İslam Enstitüsü hazırlıklarına başlamıştık. 1958’de merkez İmam Hatip Okulu bahçesinde Yüksek İslam Enstitüsü binasının inşaatına başlandı. 27 Mayıs 1960’ta rahmetli Menderes Konya’ya gelecekti. Eskiden Ankara yolu şimdiki Merkez İmam Hatip Okulu’nun önünden geçerdi. Tam okulun yanına, Ankara yolunun üstüne büyük bir tak yaptırdık, süsledik, kurbanları hazırladık büyük bir heyecan ve ümitle bekliyorduk. Ancak sabah olunca ihtilali öğrendik. Çok üzüldük. Bizim takı askerler yerinden söküp atmışlar.”
Yassıada fotoğrafları
Bu olaydan bir süre sonra, 13.10.1960 tarihinde, gazete satan bir büfenin önünden geçerken, Cumhuriyet gazetesindeki bir habere gözü ilişen Sayar, “Haberde Yassıada duruşmaları sırasında, gazetelere fotoğraf servisinin ordu tarafından yapılacağı, bundan toplanan paraların da, aydın din adamı yetiştirmek için açılacak Yüksek İslam Enstitüsü’ne harcanacağını yazıyordu. Biz de o sıralarda merkez İmam Hatip Okulu’nun bahçesinde, Yüksek İslam Enstitüsü binasını yaptırıyorduk. İmam Hatip Okulu ve Yüksek İslam Enstitüsü binaları hep halkın yardımı ile yapılıyordu. Hemen bu gazeteden bir tane aldım ve habere çok sevindim. O fikir kimden çıkmıştı bilmiyorum. O gazeteyi hâlâ saklarım.” Ertesi günü Ankara’da Milli Birlik Komitesi Üyesi, Aksekili Kâmil Karavelioğlu’na gidip gazetedeki haberi ona gösterdiğini ve Ankara’da bir takım görüşmelerden sonra Yüksek İslam Enstitüsü için 300 bin TL ayrıldığını ancak bu parayı uzun uğraşlar sonucu alabildiğini söyleyen Sayar, “Yapağımız binanın yarısını onlara vermezsek parayı vermeyeceklerini söylediler biz de kabul etmedik. Onlar da parayı vermekten vazgeçti.Büyük mücadele sonucu adıma, Ziraat Bankası ile 300 bin lira havale çıkarıldı. Bu mücadeleli günlerle, 1961 yılının mayısını bulmuştu. Okulun açılışı da 1962 yılı Ekim ayında oldu” diyor.
Sayar ayrıca Konya’da pek çok kültür adamını da ağırladıklarını dile getiriyor ve Necip Fazıl ile de böyle bir toplantıda tanıştığını söylüyor. Büyük Doğu mecmuasına da maddi olarak destek olan Sayar, bu makbuzları da özenle albümünde saklıyor.
Halk cami tamiri için bana gelirdi
1939-1945 yıllarında yani 2. Dünya Savaşı döneminde askere alınanların sayısı artınca ortaya barınma sorunu ve onların ihtiyacını karşılayacak askeri malzemeyi saklayacak yer ihtiyacı doğuyor. Böyle olunca pek çok camiye ve hanlara el konuluyor. Uzun yıllardır hala gündemde olan amaçları dışında kullanılan cami ve mescidler ile bu ibadethanelerin satılan arsaları hala tartışılır. İşte Sayar Konya’da boşaltılan bu camilerin durumuna birebir şahit olanlardan. Bu camilerin tamirini 1958 yılında kaybettiği babası önce yaptırmış onun vefatından sonra ise kendisi üstlenmiş. O günleri şöyle anlatıyor: “Babam Sıdkı Sayar, Konya’nın hayır sahiplerinden birisi idi. Her hayır işinde bulunmaya çalışırdı. Babamın vefatından sonra babamın görevini üstlendim. Halk da tamiri gereken cami, mescit gibi tarihî ve dinî eserlerin onarımı için bana müracaat etmeye başladı. Eskiden tarihî eserlerin tamirinde bürokratik zorluk yoktu bunları gerektiği şekilde halkın da yardımıyla tamir ettirirdim. Ben yapılan tamir ve restorasyonların aslına uygun şekilde olmasına özen gösterirdim. Bunun için de eserin ya eski resimlerini araştırır ya da bilenlerden öğrenmeye çalışırdım. Fakat günümüzde Vakıflar Bölge Müdürlüğü daha dikkatli davranıyor, rastgele yapılacak müdahalelere engel oluyor, bunda da isabet ediyor. Meselâ ben Mücellit Mahallesi mescidini yıkıp tamamen yeniden inşa etmiştim. O zamanlar mescidin tarihî başlıklı ahşap sütunları boşa çıktığı halde Cami içinde muhafaza ettim. Gerçekten tarihî eserlerin restorasyonu yapılırken çok dikkatli olunması gerektiğini düşünürüm.”
İplikçi Camii minaresine izin yok
Konya’da yaptırdığı camilerle ilgili Sayar şu bilgileri veriyor: Mesela Alaeddin Camii 1950’li yıllara kadar harap vaziyette ve kapalı durumdaymış. Bu caminin ihyası için babasının da aralarında bulunduğu Konya’nın eşrafı “Konya Alâeddin ve Emsali Camileri Tamir Derneğini” kurmuş. “Bütün hayır işlerinde ve ecdat yadigarı eserlerin tamirinde bu isimlerin yardımı bulunurdu ve bu işleri onlar organize ederlerdi. Alâeddin Camii’nin tamirinde de bunların büyük hizmetleri geçti. Bunların hepsi yaşlı başlı insanlardı. Bütün tamir işlerinde ve bu talimatların yerine getirilmesinde hep ben koştururdum. Tamirler de babamın nezareti altında yürütülürdü. Cami bu tamirden sonra birkaç kere devlet tarafından tamir ve restorasyon geçirdi” diyen Sayar İplikçi Cami ile ilgili de şunları söylüyor: “Cami müzelikten kurtarıldıktan sonra esaslı bir tamir gördü, gerekenleri yaptık. Yalnız Vakıflar Müdürlüğü, yeri belli olmasına rağmen camiye minare yapılmasına müsaade etmedi. Minarenin yeri konusunda uzun araştırma ve tartışmalar yapıldı. Vakıflar minarenin caminin ön bahçesinin yol kenarına, aşağı yukarı camiden 10 metre kadar uzağa yapılmasını istiyordu. Biz ise itiraz ediyorduk. Nihayetinde bir gün, Mehmet Önder Bey telefonla arayarak beni müzeye çağırdı. Baktım, Ekrem Hakkı Ayverdi Bey’le oturuyorlar. İplikçi Camii’nin eski bir fotoğrafını gösterdiler. Caminin minaresi, caminin güney batı tarafında, halen mevcut kümbetli binanın hemen batı yanında bir yerde idi. Minare yıkılmış beş-altı basamağı görünüyordu. Yıkılan bu minare de camii gibi tuğladan inşa edilmişti. Vakıflar yine de minarenin eski yerine yapılmasını istemediler ve şimdiki yerine yapılmasına müsaade ettiler. Şimdiki minare ondan sonra yapıldı.”
İplikçi Camii’nin şadırvanını ise Nesibe Hanım adında bir hayırsever hanım üstlenmiş ve İstanbul Edirnekapı’daki Mihrimah Sultan Camii’nin şadırvanının birebir kopyası buraya yapılmış.
Tamir sırasında bazı hatalar da oldu
Kendi çabalarıyla cami ve mescidleri tamir ederken bazı hatalar yaptıklarını da Sayar kabul ediyor. Bugün bu tarihi eserlere devletin sahip çıkıp onun eliyle restore edilmesini bu yüzden çok önemsiyor. Mesela Mücellit Mahallesi Mescidi’ni yaparken mescidi yıkıp tamamen baştan yaptıklarını ve bu yapının duvarlarının öncesinde kerpiç olduğunu söyleyen Sayar, zeminin ise altı köşeli tuğla döşeli olduğunu belirtiyor ve ekliyor: “Ahşap sütunları ise bir sanat eseri idi. Boşa çıkan bu süslemeli sütunları yük taşımamasına rağmen, yine mescit içerisinde muhafaza ettik. Mescidin yapım masraflarının bir kısmı mahalleliden toplandı, kalanını da biz ilave ettik. Altı köşeli tuğla döşeme, ahşap döşemenin altında kaldı. Zannediyorum ki sanat tarihçilerinin dahi bu değişikliklerden haberi yoktur.”
İlk kadın Kur’an kursunu açtık
Yine Konya’da kendi çabalarıyla ilk kadın Kur’an Kursu’nu bu mescitte 1962 yılında açtıklarını söyleyen Sayar, ilk kadın hocasının da Nebile Bolay Hoca olduğunu aktarıyor.
Çocukluğunda Kur’an dersi aldığı Hacı Veyis Cami’yi onarırken de Hacı Veyiszade Mustafa Efendi Hocanın çok yardımlarını gördüklerini dile getiren Sayar çocukluk yıllarında bu camiyle ilgili şu hatıralarını paylaşıyor: “Ben on-on bir yaşlarında iken bu camiye Hacı Veyis Efendi Hoca’ya okumaya gelirdim. Hoca Efendi’de Kur’an, namazlık ve ilâhi okurduk. Hacı Veyis Efendi, sabırlı, halim selim, fedakâr ve melek gibi bir insandı. Fakir babası idi. Ömrü boyunca fakir bir hayatı tercih etti. Hoca Efendi o dönemlerde doğudan gelen göçmenlere sahip çıkardı. Elinde avucunda ne varsa onlara harcardı. Dersimden gelen Kürtlere de kol-kanat germişti. Hacı Veyis Efendi, 1935 yılının aralık ayında vefat etti.”
Şadırvanı yıktıran arkadaşa hapis cezası
Halil İbrahim Sayar, Konya’nın en büyük tarihi camilerinden olan Kapı Camii’nin tamirini yaparken iş adamı olan bir arkadaşının avludaki eski tarihi şadırvanı yıktırıp yerine yenisini yaptırdığı için hapis cezasına çarptırıldığını dile getiriyor. Daha sonra Selçuklu yapısı olan ve pencereleri lime lime dağılan Şerafeddin Camii’nin pencere, sıva ve aydınlanma sistemlerini yeniden yaptırdıklarını söyleyen Sayar Selçuklu eseri olan ve tahrip edildiği için kullanılmaz hale gelen Bulgur Tekkesi’ni de tamir ettirdiklerini ve buranın uzun yıllar Kur’an kursu olarak kullanıldığını söylüyor ve şu hatırasını anlatıyor: “Burada pek çok hafız yetişti. Eskiden tekkeye bir merdivenden çıkılır, batı tarafındaki bir odadan mescide girilirdi. Mescidin kubbesine iskele kurarak tuğlalar üzerindeki sıvaları kazıyıp kubbenin eski halini ortaya çıkardık. Akmaktan tahrip olan yerlerini de tamir ettirdik.
Sarnıç tamirde ortaya çıktı
1976 yılında bir gün Arabacı Hamo Dayı’ya mescidin altındaki bölümde bulunan ve pencereden görünen küllükleri çıkarmasını söyledim. Hamo Dayı, buradan 330 at arabası küllük ve toprak çıkardı. Mescidin tam altında ortaya bir sarnıç çıktı. Sarnıcın içi ve tabanı parlak ve sağlam bir şap (sıva) ile sıvanmıştı. Kıble tarafında ve pencere hizasında da yarıya kadar içi çamur dolu, yirmi santim çapında iki de künk çıktı. Bu Konya’da cami altında görülen ilk sarnıçtı herhalde. Sarnıçla esas mescidin duvarları arasında bir metrelik boşluk ve sarnıca açılan iki pencere görülüyordu. Demek ki su, bu pencerelerden alınıyordu. Bu su buraya Havzan’daki havuzlardan geliyordu. Daha sonra mescidin kuzeyindeki takriben iki metreyi bulan dolgu toprakların temizlenmesi ile bugünkü son cemaat bölümünde bulunan muhteşem mihrap, sağdaki merdiven ve mihrabın önündeki taş zemin ortaya çıktı. Dışarıdaki mihrabın önünde çıkan kabir de muhafaza edildi. Kabrin karşı tarafı ve son cemaat mahallinin bir kısmı olan alanın tapusu bir kişi tarafından sahiplenilmiştir. Dükkânda devam eden kemerler bu dükkânında camiye ait olduğunun delili idi. Bütün uğraşmalarımıza rağmen geri alınamadı. Şimdi dükkân olarak kullanılmaktadır. Sarnıcın altına taban çakıldı, buraya bir girişle yukarıya bir merdiven eklendi. Şimdi sarnıç içerisinde de namaz kılınıyor.”
Yeni mihrap konuldu
Sayar’ın Konya’daki tarihi eserlerle ilgili tamirleri devam ettikleri yeni hatıralarını da öğreniyoruz. Mesela Konya’da tarihî eserlerimizden biri olan Konevi Camii’yi ve Şems Camiyi de tamir etmişler. Sayar, “Bir gayretkeş vatandaş da bizden habersiz olarak yaptırdığı minber ve mihrap yerlerine kondu, caminin esas mihrabı bu sonradan yapılan mihrabın altında kaldı. Sonradan konan bu mihrabın kaldırılarak tarihî mihrabın ortaya çıkarılmasını düşünürüm. Daha sonra caminin yeniden restorasyonu yapılarak ibadete açıldı” diye anlatıyor.
İlk İslam Enstitüsü’nü birlikte yaptık
Babasının da aralarında bulunduğu bir grup 1950’li yılların başında imam hatip okulu için, “Hafız Yetiştirme ve İlerletme Derneği” adında bir dernek kuruyor. Bu derneğin daha sonra imam hatip öğrencilerine bir de yurt yaptığını söylüyor. Sayar şunları anlatıyor: “Buranın iki katı Yüksek İslam Enstitüsü öğrencilerine, geri kalanı da İmam Hatip Okulu’ndaki parasız yatılı öğrencilere yurt olarak tahsis edildi. 1967’de yurt binası bittiği sıralardı. Vali bey, emniyet müdürü ve milli eğitim müdürü hep birlikte binayı görmeye geldiler. Yukarı çıktık bu arada bana, ‘Konya’da 0-6 yaş kreşi yok, yardım edin de bir kreş yaptıralım’ dedi. Ben de ‘paramız yok’ dedim. Buna karşılık ‘Burayı nasıl yaptırdınız ya’ dedi. Ben de ‘Her sabah inşaata gelirim, bakarım, ustalara ne ihtiyacınız var diye sorarım, onlar da bütün ihtiyaçlarını söylerler esnaf da o ihtiyaçlarını gönderir'' diye anlattım.
Askeri hava üssüne yapılan camiye albay kilit vurdu açtırdım
1974 yılında Kıbrıs Harekatı döneminde Konya Hava Üssü’nden bir albayın bir heyetle gelip kendisinden üsse bir cami yapılmasını istediklerini anlatan Halil İbrahim Sayar aralarında para toplayıp buraya bir cami yaptırdıklarını ancak caminin açılmasına yakın Konya Valisinin üsse izinsiz geldiğini ve heyeti kendisinin üsse sokup camiyi gezdirmesine çok sinirlenen albayın caminin kapısına kilit vurduğunu anlatıyor. Ancak daha sonra işi tatlıya bağladıklarını da sözlerine ekliyor. Yine Konya’da 1980’lerin sonunda ilk Anadolu İmam Hatip Lisesi’ni kendisinin yaptırdığını ifade eden Sayar bu okulu rüyasında önemli din alimlerinden Mahmut Sami Ramazanoğlu’nu gördüğü ve onun himmetiyle yaptırdığını dile getiriyor.
Ali Ulvi Kurucu futbol tutkunuydu
Konyalı pek çok önemli şahsiyeti de yakından tanıyan Halil İbrahim Sayar’ın yakın tanıdığı isimlerden birisi de Hafız Ali Ulvi Kurucu imiş. “Tanışmamız gençlik yıllarımıza dayanır” diyen Sayar, “Çok güzel futbol oynardı, Konya’da üç takım vardı; İdman Yurdu, Gençler Birliği ve Selçuk Spor’du. Ali Ulvi Kurucu Bey İdman Yurdu’nda oynardı. İdman Yurdu ve Gençler Birliği’nin birincilik maçı idi. Ramazan ayında idarecilerin ‘orucunu bozmazsan oynayamazsın’ demesine; ‘o zaman oynamam’ demişti, idarecilerden Silleli Hasan dayı araya girerek diğer idarecileri ikna etmişti. Orucunu bozmamış ve çok güzel oynayarak iki gol atmıştı. İdman Yurdu birinci olmuştu” ifadelerini kullanıyor.