|

Hem çizdim hem ağladım

Yaptığı illüstrasyonlarla dikkat çeken sanatçı Cemile Ağaç Yıldırım 17 yaşındayken İzmit’te depremi yaşamış biri olarak bölgedekileri çok iyi anladığını söylüyor. Çizerken gözyaşlarını tutamadığını belirten Yıldırım, “Çizgilerimdeki temel fikir; birliğimizi, beraberliğimizi, kardeşliğimizi vurgulamak” ifadelerini kullanıyor.

Merve Akbaş
04:00 - 5/03/2023 Pazar
Güncelleme: 01:06 - 5/03/2023 Pazar
Yeni Şafak
Sanatçı Cemile Ağaç Yıldırım.
Sanatçı Cemile Ağaç Yıldırım.

Kahraman-maraş merkezli depremler hepimizi derinden etkiledi. Bu süreç içinde yaptığı sanatsal çalışmalarla dikkat çeken isimlerden biri de sanatçı Cemile Ağaç Yıldırım oldu. Yıldırım’la hem kendi sanat bakışını hem de toplumsal acıların sanata nasıl yansıdığını konuştuk. Yıldırım, “Bu acıları yaşarken sanat bize sadece acıyı hisset ve üret diyor. Sanatsal üretim, acıyla baş edebilmenin bir yolu; sanat da varolmak için bir anlamda acıya ihtiyaç duyuyor ama en güzel yanı acının sanatı beslediği gibi sanatın da acıyı dindirmesi” şeklinde konuşuyor.

Maalesef Kahramanmaraş merkezli depremler bölge insanı başta olmak üzere hepimizi derinden sarstı. Bir sanatçı olarak bu süreçte sizin de üretimlerinizi gördük. Depremin yarattığı yıkıma ait gerçeklik kuvvetli ve sarsıcıyken sanatın sunduğu farklı bakış açısı nedir sizce?

Ben İzmitliyim. 99 depreminde 17 yaşındaydım. Kıyametin küçük bir provası olan, o geceden kalma travmalarla doluyum. Kahramanmaraş depremiyle o geceyi, acıları tekrar yaşadım. Yaşanılan bu büyük acının tarifi imkânsız. Maalesef bu acıları yaşarken sanat bize sadece acıyı hisset ve üret diyor. Sanatsal üretim, acıyla baş edebilmenin bir yolu; sanat da varolmak için bir anlamda acıya ihtiyaç duyuyor ama en güzel yanı acının sanatı beslediği gibi sanatın da acıyı dindirmesi. Sanat olaylara farklı açılardan bakabilmemizi ve yorumlamamızı sağlar. İlk önce o açıları yakalayabilmemiz gerekir ve onlar hayatın içinde saklı ipuçlarıdır. Ben, bu gizlilikleri yakalayabilmenin önceliğini sanatçının aşırı duyarlılık yeteneğine ve görebilme üstünlüğüne bağlıyorum. Bu duyarlılık ve görebilme yeteneği sıradan insanların hissettiğinden biraz farklı ve fazlasıyla yoğun. Buradaki farklılık ve olağanüstülük, olumlu anlamdadır. Duyarlılık ve görebilmek; bakış açısı, dikkat-i nazar, basiret ve şuur gerektirir. Şahsen, bunların mülkiyetini elime geçirdiğimde eserimin fikir altyapısını oluşturmuş olurum.

SANATI DA SANATÇISINI DA SEVEN BİR MİLLETİZ

Bu tür acılar karşısında sanatçının tutumu, duruşu, üretimi toplumun geneli için sizce ne anlama geliyor?

İlahi güzelliklerle donatılmış bu Dünya’da, ilahi yeteneklere sahip sanatçı kişisi bu öfken, kinin neye diye sormak istiyorum. Sanat diye taklidin, taklidini taklit etmeye çalışırken, verilmiş olan bu lütfü kerem-i hunharca, haince, küfür ederek kullanmak, yaşadığın topluma saygısızlıktan da öte bir eylem. Sanatın en güzel ve en güçlü yanı iletişimdir. Tarihler boyunca bu güç ülkeler yönetmiş, siyasete yön vermiştir. II. Meşrutiyet dönemi çıkan dergi ve gazetelerdeki illüstrasyon örneklerinin hepsi sanatın gücünü kullanarak dezenformasyon ve manipülasyonlara yataklık etmiştir. Şimdi yıl 2023 toplumun refahı, birliği, bekası için üretmesi gereken en etkili kişiler olan sanatçılar yine sahnede fakat beis için. Sanatçı, toplumun kimliğini bozan ve hürriyetini boğan onu anonim bir varlıkmış gibi değerlerinden, geleneklerinden uzaklaştıran kişi olmamalıdır. Sanatçı, taban tabana zıt olduğu, fikir ayrılıklarına saplandığı anda dahi ülkesinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü koruyabilen, statükocu tavırlardan uzak bir bakış açısına sahip olmalıdır.

Toplum olarak sanatı da sanatçısını da seven bir milletiz, kısacası popülerizm seviyoruz. Bir haberin yada görselin doğruluğunun peşine düşmektense kolayı seçip, kinimizle yalıyoruz, yıkıyoruz. Etkilenen küçükcük bir grup dahi olsa, sanatın yada sanatçının etkisi canlara mal olabiliyor. O yüzden sanatçı var olduğu toplumun refah bilincinde, korkuya yer vermeyen toplumu tekelinde görmeyen bir zihniyete sahip olmalıdır. Sanatçı toplumun yanında, onunla birlikte, yaşamı güzelleştirme ve her daim iyiye dönüştürme eylemi içerisinde olduğu sürece sanatıyla var olacak demektir.

Yalnız olmadıklarını anlatmam gerekiyordu

Bir illüstratör olarak var olan bir acıyı başka bir boyutta tekrar var etmek size nasıl bir duygu bırakıyor?

Çok ağır. Ben aşırı hassas bir ruha sahibim. Doğal olarak çoğu zaman girdiğim o ruh halinden uzun bir süre çıkamıyorum. Günlerce uykusuz kaldığım oluyor. Yeni Şafak Kitap eki kapağı için, enkazdan çıkan

20 günlük bebeği çizmiştim. Bebeğin fotoğraflarına bakmak… O ve onun gibi bir sürü can çok yalnızdı, yalnız olmadığını, yalnız olmadıklarını anlatmam gerekiyordu, etrafında ona uzanan bir sürü el çizmeye başladım, elleri çiziyorum, çizdikçe ağlıyorum, eller bitmiyor, içimde kıtaları aşıyor, ezanlar okunuyor, gözyaşım bitmiyor, peçeteler bitiyor ama eller bitmiyor sonra güneş doğdu… “Dünya, hassas kalpler için bir cehennemdir.” -Evet biliyorum, Goethe. Bildiğim başka şeylerde var, Allah’ın takdiri ve ilahi adalet.

Temel fikir kardeşliğimizi vurgulamak

Depremde yaşananlar hakkında çizim yaparken öne çıkardığınız öğeler, hikâyeler sizde nasıl bir yer tutuyor?

Fikirlerimiz, hayata bakış açımız farklı olsada bizler aynı bayrağın altında yaşayan insanlarız. Ülkemizin bu zor günlerinde sanatçıların uzlaşmacı bir tavır halinde olması hiç kuşkusuz toplumumuz için fayda sağlayacaktır. Yeni Şafak Gazetesi’ne yaptığım editöryal illüstrasyonları örnek alalım, yazı bana geliyor ve o yazının konusuyla bir fikir alt yapısı oluşturuyorum akabinde eskiz yapıyorum. Gerekirse editörle fikir alışverişi yapıp, ortaya eser çıkartıyorum. Burada önemli olan bir konu var tabii, aynı ideolojiye sahip olduğum bir platformda çiziyor olmak. Yani önceliği millet olan, ülkesinin refahı için uğraşan zihinlerle birlikte olmak, sanatımı cesurca icra etmeme olanak sağlayan önemli bir detay. Deprem ile ilgili illüstrasyonları çalışırkende temel fikir; birliğimizi, beraberliğimizi, kardeşliğimizi vurgulamaktı. Gün, sanatımızı birlik ve beraberliğimiz için kullanma günüdür. Bu sıralar şöyle mesajlar çok alıyorum; “Bak onlar çizmiş sende cevap olarak bir şeyler çizsene.” Yunus Emre ne demiş; Edebim el vermez, edepsizlik edene… Sanatın gücü çok yüce, Dünya’da bunu insanlık adına faydaya çevirebilmiş sanatçı sayısının artması ümidiyle.

Kuşkusuz acıyı yazmak gibi resmetmek de zor. Ancak bir gerçekle görsel olarak karşılaştığımızda onu doğrudan anlayabiliyoruz. Bu bağlamda görsel sanatların bizi sahip olduğumuz önyargılardan arındırma ve gerçeğe yönelme imkânının daha geniş olduğunu söyleyebilir miyiz?

Tabii ki söyleyebiliriz. Burada hissettiğiniz, sizi derinden etkileyen aslında sanatın iletişim gücünün, ta kendisi. Zaten, sanatın iletişim ihtiyacı ile doğan ve gelişen bir yaratım süreci vardır. Sanatçıyı tanımıyorsunuz, hayatınızda hiç karşılaşmamışsınız ama onun ruhunu, hissettiği o acıyı sizde hissediyorsunuz ve o an, önyargılarınızdan arınıyorsunuz çünkü hayal dahi edemediğiniz çok farklı bir açıdan etkileyici bir biçimde yüzleşmenizi sağlamış oluyor.

Size Naci-el Ali’nin çizimi Hanzala örneğini vermek istiyorum. Ben Hanzala’yı ilk gördüğümde çok etkilenmiştim. Çocuk, yetim, savaş, acı, yalnızlık, direniş daha bir sürü kavram ve duyguyu bize hissettiriyor. Tabii kullandığı estetik, grafik çözümleme ile karakteristik bir görsele dönüştürmesi sanatçının mukaddes yeteneğinden kaynaklı.

Dünya genelinde çok fazla karikatür yarışması düzenlenir ve orada İranlı ve Filistinli kısacası zulüm görmüş coğrafyalardan gelen sanatçılar ön plandadırlar. Çünkü acıyı bizatihi yaşamış, gördüklerini içselleştirmiş, duyarlılık vasfının zirvesini yaşamış ve sanatını acılarından beslenerek icra etmiştirler. Ve biz onların eserlerine baktığımızda onların acılarında, mesajlarında kayboluyoruz. Toplumun önünde ve kitleleri kendine çekebilecek güçte olması gereken sanat ve sanatçılara her zaman ihtiyaç duyulacaktır.

#Cemile Ağaç Yıldırım
#Deprem
#İllüstrasyon
1 yıl önce