Ekrem Demirli önemli islam alimlerini ve düşünürlerinin eserleri üzerinde yaptığı çalışmalarla tanıyoruz. İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tasavvuf Anabilim Dalı öğretim üyesi Ekrem Demirli bu titiz çalışmalarına Fikriyat Yayınları arasında çıkan Letaifü’l İşaret( İlahı Kelam’ın Sırları Kuran’ı Kerim Tefsiri) kitabını çevirdi. Eser Abdülkerim Kuşeyri’ye ait. Demirli ile Abdülkerim Kuşeyri’nin Kur’an-ı Kerim tefsiri olan İlahî Kelâm’ın Sırları üzerine konuştuk.
Tasavvufta deyim hale gelmiş bazı cümleler var, bunlar belirli bir bağlam içinde geçerliliğini korusa bile ortaya çıkan literatür sebebiyle yoruma muhtaçtırlar. Bunların başında tasavvufun bir hal ilmi olduğu ve o yoldan gitmeyenlere bir fayda vermeyeceğine dair sözlerdir. Bu sözü bütünüyle reddedemeyiz, çünkü bu cümle aslında dine ve inanca ait bir ayrıcalıktır. Biz inancın da tam olarak dışarıdan anlaşılamayacağını, en azından anlaşılsa bile, inancı paylaşmayan insana bir katkı sağlamayacağını biliriz. Söz gelişi oryantalist çalışmaları düşünelim: Bildikleri inanca ve iman ile tahkim edilmediği sürece bir fayda vermiyor. Dinin bu özelliği tasavvufta da belirli bir ölçüde kabul görmüştür. Fakat tasavvuf bütün olarak aktarılamaz bir tecrübe olarak görülürse o zaman dinden uzaklaşır. İslam içinde ortaya çıkan bütün disiplinlerin müşterek özelliği dinin genel ilkeleriyle bağdaşmış olmaktır. Dini bilgi aktarılabildiği ölçüde, tasavvufi bilgi de aktarılabilirdir. Haddi zatında ortaya çıkan literatür bunu gösterir. Sufiler erken bir tarihten itibaren yazmaya başlamışlar, büyük bir literatür ortaya çıkartmışlardır. Bu kitaplar faydasız olsaydı veya tasavvuf aktarılamaz olsaydı o zaman bunları niçin yazmış olsunlar? Fütühat niçin yazıldı, Fusus veya Konevi’nin kitapları niçin ve kime yazıldı? Cüneyd kime yazdı? Bu bakımdan Kuşeyri’nin tefsiri de aynı mesabededir: Sufiler bilginin aktarılabilir olduğunu, insana fayda verebileceğini, fakat nihai olarak insanın kemale ermesinin ayrı bir mesele olduğunu söylemişlerdir. Kuşeyri’nin hitap kitlesi Kuran-ı Kerim’i merak eden ve onu ilahi kitap olarak ciddiye alan her insanadır.
TEFSİR GÜNCELLİĞİNİ YİTERMEZ
İslam çağa ve hayata göre yorumlanabilir, fakat değişmeyen kısımları değişen yorumlardan daha ağırlıklıdır. Kuran-ı Kerim’in her çağa göre yorumlandığı iddiası doğru bir tespit değildir. Kuran-ı Kerim’in bizzat kadim kitap olarak kabul edilmesi, onun hidayeti, rehberliği, ahlaki unsurları, ibadet, dini hayatla ilgili konuları zamanla değişmez. Bu bakımdan Kuşeyri’nin tefsirinin güncelliğini yitirdiğini düşünmem. Haddi zatında sadece onun da değil. Geçmişte yazılmış birçok tefsir güncelliğini yitirmiş değildir. Zemahşeri’yi hala okuyoruz, İmam Matüridi’yi, hatta Mukatil b. Süleyman’ı okuyoruz ve okumalıyız. Değişme meselesi günümüzde abartılıyor. İnsanlığın değişen zamanları vardır, fakat dört beş bin yıldır değişmeyen düşünceleri, davranışları vardır. Platon’u okumak hala felsefe yapmanın olmazsa olmazı kabul ediliyor. Bunu akılda tutmak lazımdır. Klasik Düşünce Okulu insanlık mirasında değişen ve değişmeyen unsurların neler olduğu sorununu düşünmekten doğdu.
ÖNEMLİ BİR ALİMDİR
Kuşeyri bir alim, daha doğrusu bir din alimi! Tasavvuf onun döneminde benim kişisel çalışmalarımda “Sünni tasavvuf” diye tabir ettiğim dönemin zirvesine ulaşmıştı. Kuşeyri de bu dönemin en önemli isimlerinden birisidir. Artık tasavvuf fıkıh ve kelam ile uzlaşarak din bilimleri arasına bir ahlak ilmi olarak girmeye çalışmıştı. Sünni tasavvufun ana meselesi fıkıh ve kelam gibi bilimlerle uzlaşan bir din bilimi haline gelmekti. Kuşeyri’yi burada hatırı sayılır bir isim olarak zikretmek lazımdır. Kuşeyri öncelikle tasavvufi hayatta ortaya çıkan birçok kavramın, birçok makam, hal diye tabir edilen ahlaki hayatın kurucu kavramlarını ayet ve hadislerle delillendirmek istedi. Aslında tefsirin en önemli özelliği ahlaki bir perspektifle ilahi kelamın yorumlanmasıdır. Bu mesele günümüzde de dahil olmak üzere ihmal edilen bir konudur. Bu nedenle de tefsiri, İlahi Kelamın Sırları diye tercüme ettik. İlahi kelam terakkiye açık bir okuma süreciyle anlaşılabilir. İnsanın ahlaklı olması veya olmaması onun anlayışını belirler. Merhametli bir insanın veya adil ve doğru sözlü insanın anlayacağı ile merhametten yoksun insanın anlayacağı kesinlikle bir değildir. Kuşeyri’nin iddiası ilahi kelamı ahlaklanma ölçüsüyle anlayabileceğimizdir. Bu haddi zatında dini bir önermedir fakat zaman içinde tasavvufa münhasır kalmıştır. Günümüzde bu önermeyi hatırlamaya çok ihtiyacımız vardır. Kuşeyri bunun yanı sıra dil bilimleri, fıkıh, hadis gibi farklı geleneklerden yararlanıyor tabii. Fakat herhangi bir tefsirciye, felsefeci veya filozof demek aşırı bir yorum olur. Ehl-i rey veya dirayet ehli olmak felsefeci olmak demek değildir.
Tasavvuf bir din bilimidir, din bilimi demek iki temel özelliğe sahip olmak demektir: Birincisi bilginin mutlaka ilahi kelam ve hadislerden istinbat edilmesi gerekir. Bütün din bilimlerinin ortak yönü bir istinbat tarzıdır. Bu bakımdan din bilimlerinin hepsi istinbat kavramında toplanır. Burada fıkıh veya kelam veya tasavvuf olmak durumu değiştirmez. Din bilimi veya ulum-ı diniyye tabirindeki dinî niteliği kaynağa gönderme yapar. Burada bilgi herhangi bir bilgi anlamına gelmez. Günümüzde birtakım faydasız tartışmalar var, mesela dini bilgiyi anlatmak için ilim veya hikmet veya başka bir tabir kullanalım diyorlar. Bu doğru değil ve bir karşılığı yoktur. İlim Arapçada bilim kelimesinin karşılığıdır. Kelimenin kendisinin abartılı bir yönü yoktur. Onu ayrı kılan dini niteliğidir. Bu bakımdan dini ilimler ile akli ilimler arasında ayrım vardır. Dini olan ilahi kelam ve sünnete atıf yaparken akli olan sadece akılla ilgili ilimler demektir. İkinci ayırıcı özellik ise kurbiyettir (Hakka yakınlık). Din ilmi insanda ahlaki bir değişim yapmalıdır. Bu değişim ise kurbiyet, yani Hakka yakınlık getirir. Din ilimleri yakınlığın dünyada mı ahirette mi olacağı konusunda dikkat değişikliği arz edebilir. Tasavvufun dışındaki bilimler öte dünyaya odaklanarak dünyada yakınlığın neticelerini dikkate almazlar. Tasavvuf ise dünyadaki yakınlığa odaklanır, dünya hayatı ile öte dünya arasındaki görece mesafeyi ortadan kaldırır. Bir tasavvuf tabiri olan tayy-ı zaman ve tayy-ı mekan (zamanın ve mekanın dürülmesi) ahiret ile dünya arasındaki görece mesafenin ve zaman farkının ortadan kalkması demektir. Bu sayede insan dünyayı öte dünya haliyle yaşamaya başlar. Sanki kıyamet kopmuş ve biz ukbada yaşamaya başladık. Ölmeden önce ölmek budur. Şimdi böyle olunca tasavvufun bütün konularının ayet ve hadislerden istinbat edilmesi gerekir. Burada kişisel yoruma, kişisel tecrübeye yer yoktur. Bütün tecrübeler, yaşanan haller, makamlar vs. ayet ve hadislerle teyit ve tahkim edilmekle bilgi haline gelir. Tasavvufta tecrübenin ayet ve hadislere bağlanması meselesi kişisel rey karşıtlığının bir devamıdır. Bu bakımdan tasavvufta niçin tefsir yazıldığını değil sayılarının azlığını sormak lazımdır. Niçin sayıca bu kadar az olmuştur bu tefsirler? Tefsirleri genellikle üç türde düşünmek lazım: Birincisi Kuşeyri’nin tefsiri gibi daha sünni tasavvufu temsil eden tefsirlerdir. Bu tefsirlerin kanaatimce en önemlisi Kuşeyri’nin tefsiri olmakla birlikte birçok parça tefsir veya ayet tefsirlerinde örnekler ortaya çıkmıştır. İkincisi İbnü’l-Arabi’nin ve takipçilerinin vahdet-i vücud anlayışı ekseninde gelişen yorumlarıdır. Bu yorumlar bazen sure tefsirleri bazen de tekil ayetler ve hadisler üzerine yazılmış yorumlardır. Konevi’nin Fatiha Tefsiri bu kısma girer. Üçüncüsü ise daha aşırı diyebileceğimiz tefsirlerdir. Tevilat-ı Kaşani bunun örneği olabilir.
Tefsirin tarih içindeki etkisini tam olarak bilmiyoruz. Çünkü bu alanda fazla çalışma yok maalesef. Fakat tasavvuf tefsiri denilince akla gelen birkaç isimden biri Kuşeyri’dir. Muhtemelen bütün dönemlerinde belirli ölçülerde okunmuş ve etkili olmuştur fakat ne derece olduğunu bilemeyeceğim.
Risale tasavvufu savunmak üzere yazılmış basit ve ortalama bir kitaptır. Tabakat ile başlar, sonra tasavvuf içinde ortaya çıkan kavramlar ele alınır, daha sonra da bazı tasavvuf konuları ele alınır. Kuşeyri Risalesi sünni tasavvufun ne olduğunu anlamak bakımından önemli bir örnektir, sünni bakış açısının refleksleri kendini çok iyi gösterir. Kuşeyri’nin meselelere müdahale etme tarzı insanı hayrete düşürür orada. Tefsir ise daha büyük daha iddialı bir kitaptır. Bence biz günümüzde Gazali öncesi tasavvufu en iyi bu kitaptan takip edebiliriz. Bu yönüyle gerçekte Kuşeyri kimdir sorusunun cevabı tefsirinde bulunabilir.