|

Mario'nun sandığı evine döndü

İstanbul'da doğan ve 6 yaşındayken Fransa'ya göç eden Mario Prassinos, doğumunun 100. yılında, Pera'ya geri döndü. Pera Müzesi'nde açılan "Bir Sanatçının İzinde" sergisiyle birlikte sanatçının serüvenine tanık olduk... Küratör Seza Sinanlar Uslu, Türkiye için saklı kalmış Prassinos hakkında, "Kesinlikle bulunmayı isteyen birisiydi" diyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 26/06/2016 Pazar
Güncelleme: 20:56 - 25/06/2016 Cumartesi
Yeni Şafak

Ben burada doğdum, merhaba, bağışlayın, tanışmıyoruz beyefendi, hanımefendi, yine de bizi birbirimize bağlayan bir bağ var, bu ev, yeri değişmemiş bu odalar, bu sapasağlam duvarlar, bu güzelce cilalanmış parke, arkadaşız biz, kardeşiz...


Bu satırlar İstanbul'da Rum kökenli sanatçı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Mario Prassinos'a ait. 20. yüzyılın büyük isimleri arasına giren ressam Mario Prassinos 1916 yılında Galata'da doğdu. Henüz 6 yaşındayken ailesiyle birlikte Fransa'ya göç etti. Ve bir daha İstanbul'a hiç dönmedi. Fakat zihni ve kalbi doğduğu toprakları terk etmedi. Yaşadıklarını, hayatının son demlerinde bir kitaba döktü. Hasretini yazdı.



Ve Mario Prassinos, doğumunun 100. yılında doğduğu Pera'ya geri döndü. Pera Müzesi, sanatçıyı "Bir Sanatçının İzinde, İstanbul-Paris-İstanbul" başlıklı çok özel bir sergiyle anıyor. Türkiye için gizli kalmış Prassinos'un sandığı da bir nevi açılmış oluyor. Sergide, Prassinos'un Türk kültüründen etkilenerek yaptığı Turqueire, Türk gülü gibi dokuma çalışmalarına, resimlerinden kitap illüstrasyonlarına, dokuma örneklerinden gravürlere uzanan eserlerine rastlamak mümkün. Biz de Prassinos'un hikayesinin peşine düştük ve soluğu küratör Seza Sinanlar Uslu'nun yanında aldık. İşte o hikaye...



Öncelikle Mario Prassinos kimdir? Siz nasıl tanıştınız?


Benim Mario'yu bulmama neden olan kişi üvey dedesi Pretextat Lacomte. Lacomte'un izlerine 1880'lerden itibaren rastlıyoruz. İstanbul'a gelmiş ve bir diş hekiminin yanında Kariye mozaikleri için çalışmaya başlamış. Mario'nun babası ise idealist bir edebiyat öğretmeni. O dönemde bir fotoğraf makinesi var. Fotoğraf çekip tab ediyor. Bugün Galata, Serdar-ı Ekrem sokakta izini bulduğumuz evde 5 kişi yaşıyorlar. Bir evin odasına dedeniz mozaik taşlarla, tuvallerle uğraşıyor, babanız edebiyat hayranı, eskizler yapıyor. Mültikültürel bir ortam. Böyle bir çocukluk geçiriyor. Tüm bunlar Mario'nun sanat dünyasını etkileyen figürler. 1922'de, yeni dünya koşullarında ne olacağız endişesi ile gitmeyi tercih ediyorlar. İstanbul'daki 6 yıl Mario'yu etkiliyor. Bunları olgunluk döneminde fark ediyor. Paris'te resime yöneliyor. Onu besleyen ise İstanbul'daki ortamı.



6 yaş farkındalığın oluşabileceği bir yaş. Çocukluk serüveni Prassinos'un sanat serüvenini nasıl etkilemiş?


Mario Prassinos yaptığı işleri büyük yazarlık marifetiyle anlatan birisi. Resminde neden böyle bir üsluba yöneldiğini, neyi niçin yapmaya çalıştığını yazmış. 1951 yazında Güney Fransa'ya gidiyor. Alp Dağları'nın uzantısında bir ev satın alıyor. Eşi ve çocuğula birlikte yeni bir hayata başlıyor. Burada her gün gördüğü bir tepe var. 51'den 70'lerin sonuna dek süren bir Alp serisi var. İşte burada bir tetiklenme yaşadığını düşünüyorum.



Nasıl bir tetiklenme bu? Kendine doğru bir yolculuk mu?


Orada hem resimle hem geçmiş ve bellekle kurduğu ilişkiyi kendisinin de ilk defa tecrübe etmeye başladığını düşünüyorum. Alpler'i yaparken bir yandan da dokumalara yöneliyor. Turquerie, Türk Gülü çalışmalarına imza atıyor. Demek bellekte bir imge oluşmaya başlamış. Bir kabuk kalkmış. Ve oradan bir şeyler çıkıyor.



ADA'DA ÇOCUKLUK ÖZLEMİ


1958'de Stepses Adası'na gitmesi bunu tamamlıyor. Bu ada Ege Denizi'ne yakın. Hem orada yaşayanlar hem de Mario buranın Büyükada'ya benzediğini söylüyor. Mario'nun çocukluğu da Büyükada'da geçmiş. Çocukluğuna geri dönmüş oluyor böylece. Eserlerinde servi ağaçlarına yöneldiğini görüyoruz. Bizim için serviler mezarlıklara referans verir. Bu ağaçlarla giderek işin içine daldığnı görüyoruz. Akabinde ata figürlerinde oluşan portreler geliyor. 1979- 1981 arasında 33 resimden oluşan Türk Peyzajları serisini oluşturuyor. Bu ağaçlar da kök metaforu.





44 YIL SONRA ÇIKAN FOTOĞRAF BELLEĞİN BİR GÖSTERGESİ


Bu çalışmaları yaşamının son döneminde yaptığını görüyoruz. Yolculuğun son demlerinde en başa dönüş diyebilir miyiz?


Yaşamının sonlarına gelirken ağaçlarla bu kadar bütünleşik olması hayatın başladığı yere dönmek gibi geliyor bana da. 1980'de kızı evde bir kutu buluyor. İstanbul'dan gelirken getirdikleri tahmin olunan ama hiç açılmamış bir kutu. İçinden bir yığın negatif filmler çıkıyor. Hızlıca tab ediyorlar. Birden bire İstanbul'a ait görüntüler çıkıyor. Zihinindeki imajlarla fotoğraflar yan yana geliyor. Ve bir anda Mario'nun 1936'da yaptığı otoporte geliyor göz önüne. Buradaki resmettiği kapı, 1980'de bulduğu Lacomte'un resim yaptığı fotoğraftaki kapıyla aynı. Ve bunu görünce kendi kendine, "Ben bu odada çok zaman geçirmiş olmayalım ki evdeki bu kapı kulpunu hatırlıyor olmam gerekir. Acaba dedem burada resim yaparken ben de onunla ressamcılık mı oynuyordum?" diyor. Bu bir bellek analizi değil de nedir? Mario kesinlikle bulunmayı isteyen birisi.



Prassinos'un her şeyi yazdığını söylediniz. Anılarında nelere rastlıyoruz peki?


Galata'daki evini tarif ederek, çocuk gözüyle terasa çıktığında Üsküdar'daki ağaçları gördüğünü söylüyor. Tepebaşı'nda şuan TRT binasının olduğu yerde bir parkta oynadığını anlatıyor. Dövmeli Tepe kitabında İstanbul'a geldiğini hayal ettiği şöyle bir bölüm var. "Biraz eğilince, daha şimdiden karanlığa gömülmüş sokağa bakacağım. Kaldırım taşlarının arasında otlar olacak. Bahçe tarafında ağaçların altında çocuklar yabancı ve dost bir dille bağıra çağıra oyunlar oynayacaklar..." Bence burada yeterince yüklü bir anlam var...



Müezzin seslerini ve sokakları anlatırdı




Mario Prassinos'un kızı Catherine Prassinos hala hayatta. 70 yaşında ve Fransa'da yaşıyor. Prassinos babasını şu sözlerle anlatıyor: "Babam bana sık sık İstanbul'u ve sürgünü anlatırdı. Boğaz üstündeki martı çığlıklarını, müezzin seslerini, Türk dilini,


Sultanahmet Camii'ni bana aktardığnı hatırlıyorum... Şöyle derdi, 'Babamla birlikte akşam Galata Köprüsü'ne yürüyoruz. Pera'ya evimize gidiyoruz. Rıhtımlarda sandviç, meyve ve salatalık satıcıları var.... Köprüden camiiler olağanüstü görünür.


Geceleri sokaklar karanlıktır, neredeyse hiçkimse olmaz, yerler kağıtlarla kaplıdır. Çocuklar taş döşenmemiş sokaklarda top oynar. "


#Mario Prassinos
#Pera
#Küratör Seza Sinanlar Uslu
8 yıl önce