Bu tespit benden önce konuyu çalışan akademisyen ve sahayı bilen siyasetçilerin de tespiti. Tabii bu tespitin katı ve değişmez olduğunu söyleyemeyiz. Yine de bu tespiti yapmaya imkan veren veriler benim çalışmamda da karşıma çıktı. Sebebine bakmak lazım tabii ki. Önemli olan bence bu. Ayrıca sekülerleşmenin kendi doğasına, etnik milliyetçilikle sekülerleşmenin birbirini nasıl beslediklerine bakmak lazım. Bu tespiti yaparken bu verileri de göz önünde bulundurmak gerekiyor.
Bana kalırsa en temelde Kürt sorununun merkez kaç yapısıyla alakalı bir süreç bu. Bir zamanlar İslamcılık, Kürtlerin müstakilen yaşadığı sorunları da kapsayan bir üst tanımlamaydı. Türkiye’de İslami görünürlüğe, siyasette dindar kimliklerin varlık göstermesine karşı çok ciddi bir baskı, dışlama vardı. Kürtler hem dindar olmaları hem Kürt olmaları sebebiyle adeta çifte kavrulmuş bir dışlama mekanizmasına maruz kalıyordu. Dindarlık ortak paydası Türklük ve Kürtlük farklılıklarını görünmez kılıyordu.
Üniversite yıllarımdan tanıdığım bazı arkadaşlarımın ben o yıllarda Kürt olduklarını bile bilmiyordum mesela. Kürt sorununa dair pek çok rahatlamanın yaşandığı 2007-2008’den sonra baskı altındayken Kürtlüklerini öne çıkartmayan dindar arkadaşlarımızın Kürt kimliğini öne alan yaklaşımlarına şahit olduk. Beni soru sormaya iten sebeplerden biri de bu oldu. Siyasal baskı azaldığında ya da demokratikleşme arttığında kimlik siyasetinin de azalması gerekmez miydi? Neden tersi oluyordu? Bana göre cevaplardan biri tam da baskının azalmış olması. Bunu tarihte de görmek mümkün, demokratikleşme sorun olan alanı sorun olmaktan çıkarmıyor, bilakis sorunun siyasallaşmasına daha fazla imkan veriyor.
‘MİLLİYETÇİLİKTEN ALLAH’A SIĞINIRIM’
Dindar Kürtler için milliyetçilik makbul muteber bir görüş değil. Benim görüştüğüm dindar kanaat önderlerinin çoğunluğunda bu yaklaşım hakim. Milliyetçilikten Allah’a sığınırım diyorlar. Ancak Allah’ın yarattığı Kürt kimliğini, Kürtçeyi, kültürünü vs. de Allah’ın ayetlerinden görüyor ve bunlara dair bir baskının asla kabul edilemeyeceğini ifade ediyorlar. Yani bir taraftan milliyetçiliği sert bir şekilde yadsırken, bir taraftan da Kürtlüğü muhafaza edenin de dindar Kürtler olduğunu söylüyorlar. Hatta Kürtlükleri ile dindarlıklarının birbirinden ayırt edilemez olduğunu ifade ediyorlar.
KÜRT SORUNUNUN MİLADI
Dindar Kürtler için Cumhuriyetin ilk dönemleri ve Kemalist milliyetçilik, yani Kürtleri, Kürtçeyi yok sayan ulusçuluk Kürt sorununun birincil miladı, referansı diyebiliriz. Çift taraflı bir vurgu var o yıllara, Şeyh Said İsyanı’nın da sebebi olarak görülen dinin ötekileştirilmesi ve laikleştirici politikalar, bununla beraber Kürtlüğü yok sayan merkeziyetçi tek tipçi ulusçuluk.
Seküler Kürt siyasal pozisyonunda ise referanslar daha eskiye gidiyor, İslam’ın Kürtlük bilincinin önünde bir engel olduğu vurgulanıyor ve beylikler döneminin bu bölgede Kürtlerin tarihteki devletleri olduğu ifade ediliyor. Tamamen özerk olmasa da bu yarı özerk yapılar bağımsız Kürt devletine referans sayılıyor. Osmanlı’nın Kürtlerin Müslümanlığını sömürdüğü vs gibi ithamlarla İslam ortak paydasının Kürt ulusçuluğuna mani olduğu işleniyor. Aslında Türk ulusçuluğunu taklide özenen bir yaklaşım var seküler Kürtlerde. Jön Kürtler gibi tanımlamalar da buradan çıkıyor zaten. Dindar Kürtler Mustafa Kemal’in Türkleri sekülerleştirdiğini, Öcalan’ın da Kendini Mustafa Kemal’in yerine koyarak Kürtleri sekülerleştirmeye çalıştığını vs. söylüyorlar. Bir eleştiri olarak tabii ki.
Seküler Kürtler PKK’nın manipülasyonuna daha açık
Kültürel anlamda zayıfladığı bile söylenebilir, en azından dindar Kürtlerin böyle bir iddiası var, ama siyasal anlamda evet arttı.
Dindar Kürt milliyetçileri içinde çok azı dışında Türkiye merkezli bir konumlanış var. Batı’ya karşı koyuşta Türkiye merkezi bir yerde ve Müslüman toplumların umudu. Seküler Kürt milliyetçileri için İslam’ın merkeziliği üzerinden bir Türkiye okuması da olmadığı için, ayrılıkçı milliyetçilik fikrine daha yatkın olabiliyorlar. Ve tabii ki dindar Kürtler için PKK asla kabul edilemezken, seküler Kürtler bu konuda daha kolay ‘ama’lı cümle kurabiliyor.
PKK’nın ürettiği şiddetin sürecin şekillenmesinde çok etkili olduğunu kabul etmek lazım. Şiddeti kutsamalarının sebebi de bu. Şiddeti Kürtlerin tamamını ele geçiren bir şekilde toplumsallaştırmalarının sebebi. Bir yere şiddet bir kez girdi mi, geri dönülemez ve öngörülemez şeylere gebe bir süreç başlıyor çünkü. Seküler Kürtler bu anlamda PKK’nın manipülasyonuna maalesef daha açık oldu.
Kürtleri modenleştirmek ortak dert
Aynı mantık işte, Cumhuriyetin kurucu kadroları düşündü ki herkesi aynı eğitim şablonuna sokar ve modernleştirirsek homojen bir ulus yaratırız. PKK da böyle hesap etti, Kürtlerin iradesini acıyla, intikam duygusuyla esir alırsak ve Kürtleri modernleştirirsek homojen bir toplum oluştururuz.
Bu çok komplike bir konu. Haklar manzumesine nereden baktığınızla ilgili. Ana dili özgürce konuşmak, anadilde hizmet alabilmek, ana dilde yazıp çizmek, propaganda yapmak vs.. bunlarla Kürtçenin resmi dil olmasını aynı kefeye koyup koymamakla ilgili bir farklılık var.
Bence bu çok dar bir kesimin görüşü, toplumsal karşılığı hiç yok. Bana kalırsa Kürt sorunu büyük oranda sosyal psikolojik bir sorun.