|

Toplumsal eğitim kurumları: Tekke ve Dergahlar

Osmanlı devletinde tekkeler bir taraftan tasavvufi eğitimin yapıldığı eğitim kurumları iken diğer taraftan toplum hayatının merkezinde yer almaktaydı. Osmanlı kültür hayatında güzel sanatlarla ilgili eğitim tekkelerde yürütülmüş, en güzel sanat eserleri buralardan çıkmıştı. Yoksulların, hastaların, dertlilerin hemen ilk başvurdukları kapılar da tekkelerdi.

Yeni Şafak ve
16:55 - 30/06/2015 Salı
Güncelleme: 17:21 - 30/06/2015 Salı
Yeni Şafak

Tekke ve dergahlar, tasavvufi hayata mensup Müslümanların bir araya geldiği mekanların genel adı olarak anılmıştır. Diğer İslami ilimler ve kurumlar gibi tekke ve dergahlar da Hz. Peygamber'in söz, fiil veya uygulamalarından kaynaklanmış ve zaman içinde oluşturulmuşlardır. Bu bağlamda tekke ve dergahların kökeni, Hz. Peygamber'in mescidinin bitişiğinde yer alan suffedir. İlk tekkeler ise Müslümanlar içinde zühd, vera, sabır gibi dini-ahlaki pratikleri dindarlığın esası haline getiren bir takım grupların 'sufiler' olarak adlandırıldığı dönemde ortaya çıkmıştır.



Ribatlar, Hankahlar ve Dergahlar

İlk sufiler genellikle gezgindiler. Çoğunlukla İslam coğrafyasının değişik bölgelerinde dolaşan bu grupların toplanmaları için bazı yapılar inşa edilmiştir. Bu yapılar genelde bulundukları konuma göre adlandırılmışlardır. Müslüman ülkesinin sınırında yer alan ve bu ülkenin güvenliğini temin eden ileri karakol hizmeti veren yapılar “ribat" diye adlandırılmıştır. İlk ribat İran Körfezi'nde önemli bir alan olan Abadan bölgesinde kurulmuştur. Diğer taraftan özellikle Horasan bölgesinde seyyah dervişleri olduğu kadar tüccarları da konaklatan mekanlar olan 'hankahlar' ise sufi grupların toplandığı bir diğer yapıdır. Bununla beraber şehirlerde kurulu olan yapılar, dervişler için birer barınak ve tasavvufî eğitimin yapıldığı okul konumundaydılar.



Hicri beşinci asra gelindiğinde sufi merkezlerin sayısı epeyce artmıştı. Bu merkezlerde manevi bilginin otoritesi kabul edilen bir şeyh etrafında toplanan dervişler ikamet etmekteydi. Bu sufi merkezler tasavvufun örgün eğitiminin merkezleriydiler. Burada şeyhe bağlanan dervişler riyazet, halvet ve zikir yöntemleriyle manevi olgunluğa erişme çabası içerisindeydiler.



Fetih ordularının önünden giden dervişler

Sufilerin ve onların kurdukları merkezlerin İslam'ın yayılmasında da aktif rol aldığı görülür. Özellikle XI. Asırdan itibaren fetih ordularının önünden giden dervişler, fethedilecek bölge halkı ile yakın temas sağlamışlar ve buralarda kurdukları tasavvuf merkezleri ile İslam'ı yaymaya gayret etmişlerdir. Özellikle Türkistan'ın piri unvanıyla tanıdığımız Hoca Ahmed Yesevi, Türklerin İslam'ı kabul edip dindarane bir hayat yaşamalarında çok büyük rol üstlenmiştir.




Şehir hayatının merkezinde tekke ve dergahların bulunduğu bir devlet olan Osmanlı'da da sufilerce oluşturulan teşekküller önemli bir yer tutar. Tekkelerdeki terbiyeden geçen dervişlerin incelen gönüllerinden eşine az rastlanır edebi eserler doğmuştur. Başta Yunus Emre olmak üzere pek çok tekke şairi Türkçeyi tasavvufun diline dönüştürmüşlerdir.


Tasavvuftaki nefisle cihat fikrinin gaza ruhuyla bütünleşmesi ve fütüvvet anlayışıyla yoğrulmasından doğan Osmanlı ordusu, kendisini bir Türk tasavvuf büyüğü olan Hacı Bektaş-ı Veli'ye izafe eder. Osmanlı ordusunun komutanları olan ocak ağaları aynı zamanda birer Bektaşi büyüğüdürler.



Savaş ordusu ve Dua ordusu

Bu nedenle Osmanlıda ocaktaki askerlere leşker-i gaza (savaş ordusu), tekkedeki dervişlere ise leşker-i dua (dua ordusu) denilmiş ve padişahlar sefere çıktıklarında mutlaka askerin maneviyatını yükseltecek tekke mensuplarına da orduda yer vermişlerdir. Birinci Dünya Savaşı'nda ve Kurtuluş Savaşı'nda orduya katılıp cephede savaşan Mücahidin-i Mevleviyye Alayı bunun son örneklerindendir.




Güzel sanatlar ve spor da unutulmazdı

Osmanlı kültür hayatında Sanayi-i Nefise yani Güzel Sanatlar Akademisi kurulana dek toplumdaki güzel sanatlarla ilgili eğitim de yine tekkelerde yürütülmüştür. Sporla ilgili faaliyetlerde bulunmak da tekkelerin faaliyet alanları arasındaydı. Bu nedenle okçular ve pehlivanlar tekkesi kurulmuştu. Tekke ve dergahlarda eğitimlerini sürdüren dervişler hayatın her alanına yönelik faaliyetlerde bulunmuşlar bunu yaparken de kendi deyişleriyle “el kârda gönül yârda" olma ilkesini uygulamayı başarmışlardır.


#Tekke ve Dergahlar
#Sufiler
#Tasavvuf
9 yıl önce