Hiç de sosyolojik olmayan, sıradan bir bakış açısıyla değerlendirildiğinde, yaşam biçimi olarak, iki tür aileden söz edebiliriz:
Okula kim götürecek? Okuldan kim alacak? Servisle mi gidecek? Servisi kim bekleyecek? Okul dönüşü ödevleriyle kim ilgilenecek? Veli toplantısına kim gidecek? Akşam yemeğini kim hazırlayacak; kim yedirecek? Okuldan ve sosyal çevreden gelen öneri türü baskılar karşısında çocuğun pek çok yeteneği keşfedileceği için, hangi müzik aletini çalmayı öğrenecek? Hangi spor dalında özel eğitim alacak? Temel eğitim dallarında biraz geride kalındıysa özel dersi kimden alacak? Hafta sonları nasıl bir program yapılacak? Tabii ki tatil programları ona göre ayarlanacak. “Ah keşke bir ay olsa” dedikleri yaz tatilinin başlamasıyla birlikte sorunlar iki katına çıkacak. Yaz okuluna mı versek? Özel ders mi aldırsak? Tatile nereye gitsek; arkadaşı nerede var? Tatil programının tamamını ona göre ayarlamalıyız vs.
Bu sorularla ve cevaplarıyla boğuşmak durumunda olan anne-babalar ise yaz aylarını nasıl geçireceklerinin telaşı, merakı ve derdi içindeler. Hasbelkader izin kullandığımız şu günlerde bu tür anne ve babalardan pek çoğuna rastlama fırsatı bulduk.
Geniş ailede aslolan değerlerdi, çekirdek ailede ise kültür öne çıkıyor. Kültürden kastımız, yerleşik ve ortak değerler bütünü değil, yanlış anlaşılmasın. Sürekli yenilenen genelgeçer bilgiler, önemli, gerekli ya da şart olduğu iddia edilen davranış biçimlerinden bahsediyoruz.
Mesela, eskiden yaz aylarında dedesinin yanına gönderilen torunlar vardı… Bağda-bahçede oynasın, dedesiyle meyve toplasın diye… Çocuğun burada yaptığı işe değil, dedesiyle geçirdiği vakte, ondan kendine devreden tutuma, yani değerlere bakılırdı…
Bizim çocukluğumuzda anne-babaların pedagoglara, psikologlara gittiğini bilmezdik. Bu nedenle toplumun tamamı da ruh hastası olmuyordu. Oysa, ikinci tür aileler her nevi uzmanın ofisinden çıkmıyorlar.