|
Üsküdar Belediyesi’nin en güzel hediyesi: Destimal

Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifiyle Bizans’ın başkenti Konstantıniyye’nin Müslümanlar tarafından fethedileceğini müjdelediği için İstanbul’umuzun bir adı da “mübeşşer şehir”dir. Bilindiği üzere, İstanbul Emeviler ve Abbasiler döneminde de defalarca fethedilmek istendi ama çeşitli sebeplerden dolayı bu mümkün olmadı. Böyle bir Peygamber müjdesine mazhar olma şerefi 21 yaşında bir delikanlı olarak tarih sahnesine çıkan İkinci Mehmed’e nasip oldu. İkinci Mehmed’in birinci görevi, İstanbul’un fethiydi. Bu ulvi gaye 29 Mayıs 1453’de gerçekleşti. Konstantıniyye fethedilerek Müslüman olduğu gibi, tarihin akışını değiştiren genç hükümdar da “Fatih” unvanını aldı. Hz. Fatih’in Türk milletine hediyesi olan İstanbul da böylece mukaddes İslam şehirleri arasına girmiş oldu.

Mistik İstanbul’un en uhrevi beldeleri öteden beri Eyüp Sultan ve Üsküdar olarak biliniyor. Şehrimizin tamamında bu manevi havanın tezahürleri görülmekle beraber Eyüp ve Üsküdar biraz daha öne çıkıyor. Büyük şairimiz Yahya Kemal de bu imtiyazı farketmiş olmalı ki, İslam’ın yeşil cennet bahçesine benzettiği birinci uhrevi beldeyi, şairane bir üslupla anlattığı yazısına “Bir Rüyada Gördüğümüz Eyüb” başlığını uygun görüyor. Aynı şairimiz, bu rüyadan çok hoşlanmış olmalı ki, “Kâbe Toprağı” yahut “Hanım Sultanlar Şehri” diye tavsif edilen ilçemizden bahseden o enfes şiirine de “Üsküdar, bir ulu rüyayı görenler şehri / Seni gıptayla hatırlar vatanın her şehri” beytiyle başlıyor. Evet efendim, Üsküdar da, Eyüp Sultan da uhrevi bir beldededir. Böyle olduğu içindir ki, Sultan İkinci Mahmud devrinde faaliyet gösteren Beşiktaş Ortaköy İlmiye Cemiyeti’nin en gözde temsilcilerinden biri olan Kethüdâzâde Mehmed Ârif Efendi, Menakıbnamesinin bir yerinde “Ne zaman Beşiktaş’tan Üsküdar’a geçsem aklıma âhiret gelir!” diyor.


Üsküdar’ımızın değerli Belediye Başkanı Hilmi Türkmen, geçen Çarşamba günü sahildeki Nevmekân’da bir iftar ziyafeti düzenledi ve yaptığı açış konuşmasında “Altın Şehir”in bu özelliklerini ve güzelliklerini dile getirdi. Yemekten sonra bizlere öyle bir hediye verildi ki, hiçbir diş kirası onun manevi büyüklüğüyle boy ölçüşemez. Bu hediye özel olarak hazırlanan ve yüz yıllardan beri Hırka-i Saadet ve Hırka-i Şerif ziyaretlerinde teberrük edilen “Destimal” di. Öyleyse şifa vesilesi kabul edilen bu tülbend hakkında kısaca bilgi verelim.

Ünlü tarihçilerimizden Mehmed Zeki Pakalın, “Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü” isimli muhalled eserinin birinci cildinde “Destimal”i şöyle tanıtıyor:

“Farsça el silecek bez, elbezi, yağlık, mendil demek olan bu kelime ıstılah olarak Ramazan’ın on beşinde yapılan Hırka-i Saadet ziyareti münasebetiyle ziyaretçilere Hırka-i Şerif ziyaretini müteakip bizzat padişahlar tarafından verilen mendil büyüklüğündeki tülbendin adı idi. Destimalin ortasına baskı ile ve ta’lik yazı ile ‘Nûrü’l Hüdâ nilnâ bihî tekrimen sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ” diye yazılırdı. Dört köşeye de:

Hırka-i Hazreti Fahr-i Rüsüle

Atlas-ı çarh olamaz pay endâz

Yüz sürüp zeyline takbîl ederek

Kıl şefî-i ümeme arz-ı niyâz

yazılı idi. Günümüz Türkçesiyle söyleyecek olursak, Peygamberlerin kendisiyle övündükleri Efendimiz’in hırkasıyla gökyüzünün atlası bile yarışamaz. Eteğine yüz sürüp öperek ümmetlerin şefaatçisine arz niyaz et!’ demektir. Diğer bir beytin anlamı ise şöyleydi: “Bu Fahr-i Rüsul sebebiyle, hidayetin nuru olan bu şanı büyük Peygamber sebebiyle biz ta’zim ve tekrime nail olduk.” Ne mutlu biz İstanbullulara ki, Efendimiz’in iki mübarek hırkası da, biri Topkapı Sarayı’ndaki Hırka-i Saadet, diğeri de Fatih’te, Sultan Abdülmecid’in yaptırdığı camideki Hırka-i Şerif olmak üzere, ikisi de şehrimizde bulunuyor. Bunun manevi açıdan nasıl ulvi bir mânâ ifade ettiğini daha yakından anlamak için Yahya Kemal’in “Aziz İstanbul”undaki yazıyı sık sık okumak, üslup güzelliğiyle ruh dünyamızın kanaviçesini dokumak gerekiyor.

M. Zeki Pakalın, Destimal hakkında verdiği bilgiyi şöyle tamamlıyor:

“Başbakanlık Arşivi’nde mevcut bir belgeye göre (25 No 1183, sıra 203) bunun daha başka yerlerde de kullanıldığı anlaşılıyor. Belge aynen şöyledir:

‘Hazinedarbaşı ağa Sancağ-ı Şerif için yirmi deste şerbetli âlâ destimal veresiz.’

Mâtem-i firkatle her dem çağlayan gözyaşımı / Destimâl-i tesliyetle saklayıp silmekte güç. Mahmud Celaleddin Paşa.”

Destimal hakkında daha fazla malumata İsmail H. Baykal’ın “Enderun Mektebi Tarihi” isimli önemli eserinde rastlıyoruz. Oradan da kısa nakilde bulunayım:

“Hırka-i Saadet Dairesi’nde Has Oda ve diğer Enderun-u Hümayun odalarında ziyaret hazırlıkları yapılırken diğer taraftan da hükümet teşrifat dairesine (protokol dairesine) merasimde bulunabilecek rütbeye sahip devlet adamlarına davetiyeler yazılarak, hangi gün ve saatte Topkapı Sarayı’nda bulunmaları gerektiği bildirilirdi.

Önceleri bu davetiyelerin konulduğu zarflara birer değirmi de tülbend konur ve ziyarete gelenler yanlarında bulundurdukları bu tülbendleri ziyaret esnasında gülsuyulu Hırka-i Şerif suyu ile ıslatıp hürmeten saklarlardı. Daha sonraki devirlerde, 17.yüzyıl başlarında, I. Sultan Ahmet tarafından, Seferli Odası’nın ihdasından sonra, bu oda ağalarının imal ettikleri ‘Buhur Suyu’ adlı kokulu madde de gönderilmeye başlanmıştı.

Osmanlılar devrinde matbaacılığın ortaya çıktığı 1732 yılından sonra, ortasında ve dört kenarında siyah boya ile basılmış beyitleri bulunan ve sarayda ‘Destimal’ olarak isimlendirilen tülbendler verilmeye başlanılmıştı. Bu destimaller de halk tarafından çok muteber tutulurdu. Bilhassa doğum sırasında lohusaların başına konularak doğumun kolay olması için manevi bir kuvvet teşkil ederdi.”

Müellifimiz Destimal yapımı hakkında da şunları söylüyor:

“Ramazana iki ay kala, yani Recep ayının başlarında toplar halinde gelen tülbendler, Topkapı Sarayı’nda Babüssaade’den girince sağ tarafta bulunan ve ‘Destimal Yeri’ denilen kısma konurdu. Enderun’da usul ve nizam üzere, her yıl Ramazan ve Kurban bayramlarıyla, Mevlid Alayı nöbetlerinde sırayla ve her yıl onar kişi olarak ayrılırdı. Bunların arasında küçük yaşta olan bir talebeye nöbet tesadüf ederse, bundan ötürü kendisine verilen ‘avaid’ adlı paranın yarısını vermek suretiyle bir vekil kullanabilirdi.

Has odalı ağalar arasında Destimal basma işinde ehliyetli olarak seçilen ve tayin edilen memura ‘Destimal Başmemuru’ denilirdi. Her yıl getirilen tülbendler bu memura teslim edilirdi. Sırası gelen on ağa ile ve nezareti altında basma işine başlanırdı.”

Bu vesileyle ve böyle manevi değeri büyük olan bir hediye takdim etmeyi aklına getirdiği için Üsküdar Belediye Başkanı Hilmi Türkmen Bey’i bir kere daha tebrik ediyorum.

#Hilmi Türkmen
#Konstantıniyye
#Yahya Kemal
2 yıl önce
Üsküdar Belediyesi’nin en güzel hediyesi: Destimal
Zaman duraksadığında hayat genişler
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…