|
Martılara simit, yöneticilere pedagojik bakış açısı...

Etrafımızdaki maddi, manevi, siyasi iklim, kasırga etkisi yarattıkça neyin doğru neyin yanlış olduğu konusunda kamusal uzlaşmanın uzağına düşüyoruz. Yanlış olanın neden yanlış olduğu sorusuna doğru cevap bulma gayretini terk edenlerin sayısı hızla artıyor.

Sosyal medya çağında, herkes hep beraber aynı anda konuştuğu için doğrunun doğruluğu, yanlışın yanlışlığı grup kimliği içinde imha oluyor.

Sosyal medya, yaşadığımız dünyaya yabancılığımızı arttıran kaynakların başında geliyor. Olmaz diyorsunuz. Hayır bu kurgudur, şakadır diyorsunuz. Kurgu ve şaka olmadığına ikna olunca, yok bu görüntüler bizim ülkemizden olamaz diyorsunuz.

2019-2020 ders yılı vesilesiyle sosyal medyada rastladığımız “şok görüntüler” mesela...

Suyu ab-ı leziz, ekmeği nan-ı aziz bilen medeniyetin çocukları, nasıl olur da okulun ilk gününü yeni gelen öğrencilere simit atma gösterisine dönüştürebilir?

Haberdar olmayanlar için özetleyeyim. Yer Kadıköy Anadolu Lisesi. Tarih 9 Eylül 2019. Sosyal medyada dolaşan vidyo şöyle: Öğrenciler tek sıra halinde okulun bahçesine giriyor. Onların girişi, okulun eski öğrencileri tarafından üzerlerine atılan simit parçalarıyla “kutlanıyor”.

Neden sebep? Okulun amblemi martı imiş, martılara simit atılırmış.

Öncelikle sakin sakin şu soruların cevabını arayalım:

Aklı olan herkesi şaşkına çeviren bu “geleneksel karşılama”nın başlangıç tarihi nedir?

Bu görüntüler sosyal medyaya yansımasaydı, bu “gelenek”, “kutlu ve mutlu” bir şekilde sürdürülmeye devam mı edecekti?

Bu “gelenek”, dikkatinizi çekerim gençlerin kendi arasında yaptığı bir taşkınlık değil. Yöneticilerin, öğretmenlerin ve velilerin huzurunda yapılan bir “tören”!

Evet, martılara simit atmak bir İstanbul geleneğidir. Bazen yemekte olduğumuz simidi paylaşırız martılarla, bazen evden getirdiğimiz kuru ekmeleri. Onların kafasına taş niyetine atmayız. İncitmek için atmayız. Yediğimizden yedirmek için, bir paylaşım anı oluşturmak için, bir yaklaşma fırsatı bulmak için yaparız bunu. Ama okula yeni gelen öğrencilere okulun amblemi martı diye taş niyetine simit atmanın hiçbir esprili tarafı yok.

Vidyo sosyal medyada yayınlanınca tepkiler çığ gibi büyüdü. Tepkiler arttıkça savunmaya geçenler kendilerine “tarihî” bir destek bulma girişiminde bulundu. Neymiş efendim, bu gelenek 1955 yılından bu yana yapılıyormuş.

1955’ten bu yana bu geleneğin sürdüğünü söyleyen zevata KAL mezunları derhal cevabı verdi: “2000’li yıllara kadar böyle bir “uygulama” söz konusu değildi.”

Bir eylemin kötü olduğu konusunda anlaşamaz isek bir arpa boyu yol alamayız. Önce şu sorunun cevabını serin kanlıkla bulalım: Onlarca simidin ziyan edildiği bir “etkinliğin” vidyosu, sosyal medyaya servis edilerek ne yapılmış oldu?

Lütfen soruya cevap ararken pedagojik bakış açınızı muhafaza ediniz.

Suçlayıcı, yargılayıcı, dışlayıcı bir dil ile, yanlışın yanlış olduğunu anlatamazsınız. Sadece yapılan yanlışın daha bir aşk ile savunulmasına vesile olursunuz.

Öğrencileri aşağılayan dili kabullenmemiz mümkün değil. Türkiye’nin en çalışkan, en zeki öğrencilerinin, neden kendilerine gelenek oluşturmak isterken bu kadar tutarsız ve yaratıcılıktan uzak bir eyleme gönül indirdiklerini dert edelim öncelikle.

Öğrenciler yaratıcılıktan uzak, kaba bir gelenek inşa ederken okul yöneticileri ne yapıyor sorusuna cevap bulmayı daha çok dert edelim/edinelim.

Hizmetliler yere atılmış onlarca simit parçasını süpürürken; okul müdürü yapılanın yanlış olduğuna öğrencileri ikna etmek için Çanakkale’de şehit düşenlerden misal getiriyor. Lütfen bunu yapmayın! Bu, Çanakkale şehitlerine haksızlık. Her konuyu şehitlere bağlamaktan vazgeçin. Bugünün sorunlarına bugünden cevap verin. Lütfen.

Nasıl mı? O vidyo görüntüleri içinde biz hizmetlilerin simitleri süpürüşünü değil, okul müdürünün ve öğretmenlerinin her bir simit tanesini tek tek alıp alınlarına götürerek toplayışlarına tanık olmalıydık. Eğitim böyle bir şeydir. Nimete saygıyı öğretmek istiyorsanız, önce siz saygı göstereceksiniz. Siz ne yapıyorsunuz? SÜPÜRTÜYORSUNUZ!

Unutmayınız ki o çocuklara “nimet” deyince, zihinlerinde canlanan Nimet Abla Piyango büfesi.

Nimete saygıyı öğretmek için, içinde nimet geçen onlarca cümle kurmamız hiçbir işe yaramaz.

MEB, KAL için şöyle bir vazife verse:

KAL’ın müdürü ve öğretmenleri Hamsun’un Açlık romanını okuyup Milli Eğitim Bakanı Sayın Ziya Selçuk, veliler ve öğrencilerin huzurunda romanı “nasıl okuduklarını”, nasıl etkilendiklerini anlatsa diyorum... Hatta bu “etkinlik” vidyo olarak sosyal medyaya servis edilir biz de puanlama yaparız. Ne dersiniz?

#Simit
#Sosyal Medya
#Video
#Öğrenci
#MEB
5 yıl önce
Martılara simit, yöneticilere pedagojik bakış açısı...
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…
Ayasofya’yı açan adama vefa zamanı