|
Güz düşünceleri

Güneş son demlerinde berrak, ışıltılı, seyrine doyulmaz bir şal gibi vadileri, tepelere doğru yükselen korulukları bakır kızılına boyuyor. Bakır kızılı dedimse, tek bir renk, tek bir ton değil, sarıdan kızıla kadar belki onlarca, belki yüzlerce farklı ton seyrimize amade. Yeter ki dönüp bu doyumsuz güzelliklerin seyrine dalacak anları çekip alabilelim, kurtarabilelim içinde dönedurduğumuz gündelik girdapların içinden.

“Karşı tepeler buradan ne kadar heybetli görünüyormuş, daha önce hiç dikkat etmemişim” dedi pencereden dışarıya bakanlardan biri. “Dikkatimizi şu güzelliği görmeyecek kadar meşgul eden ne, onu düşünelim” dedi diğeri.

Bunca güzellik, insanoğlu dönüp bakacak ilgiden her gün biraz daha fazla yoksunlaşmasına rağmen yeryüzünün her bir metrekaresinde var olmaya, var edilmeye devam ediyor. Sonbahar, kırlardan tepelere doğru yükselen bu bakır kızılı sergiyi; görme kabiliyetini, kavrama inceliğini, güzellik hassasiyetini her geçen gün biraz daha kaybetmekte olan şu bedbin kalabalığa cömertçe sunmaktan hiç vazgeçmiyor, imtina etmiyor. Tefekkürünü tamamen yitirmemişler için ne muazzam dersler var burada, ne büyük incelikler var.

“Bir kuş cıvıltısı duysam kanım donuyor, yüreğim atmıyor. Halbuki sonbahar kocayemişleri, beyaz esmer bulutları, yakmayan güneşi, durgun maviliği, bol yeşiliyle kuşlarla beraber olunca insana sulh, şiir, şair, edebiyat, resim, musiki, mesut insanlarla dola anlaşmış, sevişmiş, açsız, hırssız bir dünya düşündürüyor” diyor Sait Faik Abasıyanık, ‘Son Kuşlar’ kitabında.

Tabiatta ne olup bittiğinin, nelerin günbegün değiştiğinin, nelerin şaşmaz deveranı içinde olduğunun farkında olan insanın, kendi tabiatının seyrinden bihaber olmasına imkan yok. Dikkatin canlı ve berrak halde olması, insanı kendisinin de içinde olduğu alemi bir bütün olarak seyrine imkan verir. Oradan bulup çıkardığı, farkına ve idrakine vardığı her ayrıntı, göze ne kadar küçük görünürse görünsün hikayenin hakikatine dair çok büyük incelikler taşır. İnsanı incelten ve inceliklerle donatarak güzelleştiren bilgi, duru dikkatinin alemden devşirdiği bütün bu ayrıntılarda saklıdır.

Reşat Nuri Gütekin ‘Gökyüzü’ kitabında insanın mevsimlerine dikkatimizi çekiyor: “Tabiatta hiçbir şeyin sonbaharı insanınki kadar zengin ve parlak olmuyor. Sonbahar meraklısı şairler bilmem neden onu ‘Kuytu ormanlar, ıssız dereler na’ş-i evrak ile dolu’ laflarda aramaya giderler de insanların yüzünde seyretmeyi akıl etmezler”

Kuru bir yaprağın dalından nazlı nazlı yere doğru süzülüşündeki pürahenk besteyi işitebiliyor muyuz? Hay Allah, demek kulağımızda yine kulaklık var!

Sararan yapraklar dallardan telaşsızca düşerek toprağın üstünü boydan boya kendi renklerine boyuyor. Yaprakların arasından, yine telaşsızca başlarını güz güneşine doğru uzatan eflatuni çiğdemler varlığın ilahi döngüsü içinde hayat ve ölümün nasıl iç içe olduğunu ve aslında böyle bakınca her şeyin ne kadar güzel göründüğünü gösteriyor. Tabiat kitabı nasıl da hikmetlerle dolu... Gözümüzü kör dijital kuyulardan çevirip görebilirsek...

“Dijital ekranlar görme bozukluklarına yol açıyormuş” dedi elindeki gazeteyi katarken beyaz saçlı adam, “elhak öyledir!”

#Sait Faik Abasıyanık
#Son Kuşlar
#Reşat Nuri Gütekin
#Gökyüzü
2 yıl önce
default-profile-img
Güz düşünceleri
‘Beşikten mezara kadar ilim’
Sarhoştum, hatırlamıyorum
Suçlu kim?
Vergi artışı yerine yapılacaklar
Gazze’deki soykırıma ‘istisnaî’ kılıflar..