|
Hafızanın uzunları ve kısaları

Unutmaktan da, unutamamaktan da neredeyse aynı derecede korkarız. Unuttuklarımız, yaşadıklarımız arasından eksilenler, elimizden kaçırdıklarımız gibi gelir bize. Sahipken geri alamayacak biçimde yitirdiklerimiz... Hayata veda etmiş bir yakınımızın yüz haritası, çocukluğumuzdan bir koku, kapanmış bir sevda defterinin günden güne silikleşmekte olan satırları, çocukluğa, gençliğe dair duygular, hissedişler... Unutamadıklarımızsa, hayat boyu ilerlerken ağırlıklarını sırtımızda taşımak, yanımızda götürmek zorunda olduğumuz için huzursuz eder bizi. Onlar yanımızdayken bir türlü hafifleyemeyiz, tam olarak önümüze bakamayız, yolumuza konsantre olamayız. Sürekli paçalarımızdan çekiştirip kendilerine döndürürler bizi, dağıtırlar dikkatimizi. İnsan unutmak tedirginliği ve unutamamak korkusu arasındaki bir huzursuz bölgede yaşar. Hayatımızı elimizde sımsıkı tutmamız gereken bir şey ve geçmişimizi üstümüzden atmamız gereken bir ağırlık, bir yük olarak görmekten biraz vazgeçebilsek yenilenmeyi, içine düştüğümüz girdaplardan çıkmayı, hafifleyip yeniden kanat çırpmayı, anın değerini bilmeyi, vaktin manasına ermeyi başarabileceğiz belki bir ölçüde. Çoğumuz geçemiyoruz ama bu engelleri. Unutmanın acısı ve unutamamanın sıkıntısı yaşıyor her anımızda bizimle birlikte.

“Köyden aldığım küçük kağıtlara önemli gördüğüm bazı tarihleri, hayatımın önemli dönüm noktalarını not etmeye başladım; o an için son derece net olan birçok şeyin, ileride giderek silineceğinden, kaybolacağından; ya da onları yazacak gücü ileride kendimde bulamayacağımdan korkuyordum. Bu kağıt parçalarında, kurtarılması gerekenleri, bana değerli görünen her şeyi eksiksiz olarak kurtarmayı deniyordum” diye bir not eklemiş notlarına Thomas Bernard, ‘Soğuk’ ismini verdiği kitabında.

Bir arabanın farları yolun devam etmeyi mümkün kılacak kadarını aydınlatır, kısalar daha kısa, uzunlar daha uzun bir mesafeyi... Arabanın istikameti neyse, farların aydınlığı da o tarafa doğru uzar. O istikametin dışındaki her yer karanlıktır. İnsan hafızası da biraz böyle... Zihnimizin yönelimleri hatırlama önceliklerimizi ve performansımızı belirliyor. Bu konuda herhangi birimizin bir diğerinden bir farkı, fazladan bir kapasitesi yok. Neyi önemsiyorsak, zihnimiz o tarafa yöneliyor ve hafızamızın farları, uzun ya da kısa mesafeli olarak, o tarafı aydınlatıyor. O kısmî aydınlanmış güzergah üzerinden yolumuzu bulmaya, o yol üzerinde ilerlemeye çabalıyoruz. Böyle düşününce, hafızanın doğrudan geriye dönük, geçmişe bakan bir ‘şey’ olmadığını düşünmek pek de doğru olmasa gerek... Zihinsel yönelimlerimiz, hafızamızın aydınlattığı bir izlek üzerinden hareket ediyor aslında. Yani geleceğin istikametini belirleyen büyük ölçüde hafızamızın uzun ve kısa yanan farları...

Ursula K. Le Guin’in ‘Güçler’ isimli kitabından unutmaya dair birkaç gelgitli satır: “Daha önce unutmak elimden gelmezdi ama şimdi unutabiliyordum. Günleri, geceleri, haftaları unutabiliyordum. İnsanları unutabiliyordum. Kaybettiğim her şeyi unutabiliyordum, zira bunlara hiç sahip olmamıştım”

Hatırladıklarımız, unuttuğumuz onca şeyin üstünü örten bir perde aynı zamanda.

“Hafızam sadece neyi hatırlayacağıma değil” diye geçirdi içinden beyaz saçlı adam, “neyi unutacağıma da karar veriyor!”

#Hafıza
#Thomas Bernard
#Ursula K. Le Guin
3 yıl önce
Hafızanın uzunları ve kısaları
Kamu personeline yol ve yön gösteren soru ve cevaplar (9)
Hayat dile yansır
Demokrasi adına utanç duyuyorum sizden!
Olmak ya da rezil olmak…
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi