|
Yabancı yatlardaki ‘Osmanlıca’ sorunu

Ezberci eğitime karşı olanlar, Osmanlı hakkında niçin hep ezbere konuşuyorlar?

Türkiye gerçekten ilginç bir ülke. Herkes ezberci eğitime karşı, ama herkes ezbere konuşuyor. Osmanlı özelinde konuşacak olursak: Osmanlıcılar hayran oldukları için, laikler ise nefret ettikleri için bilimsel bilgi üretemiyorlar. Bilimsel bilgi üretebilmek için, her şeyden önce serinkanlı olabilmek gerekiyor.

Düşmanlık ve hayranlık gibi asidik duyguları işe karıştırmadan, sakince ihtimallerin üzerinden tek tek geçebilmek gerekiyor. Çünkü entelektüel ihtimallerin hamalıdır.

Muhafazakârların ezbere konuşmalarını yadırgadığım söylenemez. Adı üstünde, muhafazakâr. Bir muhafazakârın hep ezbere konuşması, ne söyleyeceğini önceden kestirebilmemiz, sıkıcı olmakla beraber istikrar göstergesidir. Dahası: Muhafazakâr kendi içinde çok tutarlıdır. Kendisini yenileme ve gözden geçirme ihtiyacı hissetseydi, muhafazakâr olmazdı zaten.

Hep eleştirel düşünmenin öneminden bahseden, farklı açılardan bakmak gerektiğini tavsiye eden ve yeniliklere açık olmak gerektiğini söyleyen siz muhterem okuyucuları ne yapacağız?

Niçin hep bizimle uğraşıyorsun dediğinizi duymadım sanmayın. Cevap veriyorum: Gökkuşağı gibi çok renklisiniz, gözlerimi alamıyorum! Cevap yeterli gelmediyse, sırayı itiraf alsın. Türkiye’nin batısını doğusundan daha ilginç bulduğumu itiraf edebilirim. Çelişki her zaman aklımı çelmiştir: ‘Batı Yakasının Hikâyesi’nde niçin bir yenilik yok, çelişki var?

Uğur Mumcu’nun meşhur sözünü bilmeyen yoktur: “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz.” Gerçekten anlamak için soruyorum:

“Bilgi sahibi olunmadan fikir sahibi olunamaz” ise, bilmediğiniz Osmanlı/ca hakkında nasıl fikir sahibi oldunuz?
Saf bir çocuk iken, çocukluğunuzdan istifade edilerek, Osmanlı Türkçesinin “kargacık burgacık” olduğu, “çok zor öğrenildiği”, “Osmanlıca bilimsel eser olmadığı” ve benzeri cümleler size ezberletildi! Dilencilerin sattığı nazar duası ile Osmanlıca bir felsefe risalesini bile birbirinden ayırt edemediğiniz halde, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi oldunuz. (Hani olunamıyordu!) Osmanlılara karşı –nefretle ve aşağılamayla - dolduruldunuz.

Hadi, sakin sakin, medeni insanlar gibi konuşalım:
Osmanlı/ca hakkındaki bilgilerinizin kaynağı nedir? İlkokul öğretmeniniz ve İnkılâp Tarihi kitabından başka. Oysa Osmanlı/ca Osmanlıcılara bırakılamayacak kadar ciddi bir konudur.

Özel hayat kimseyi ilgilendirmez diyorsunuz, ama niçin padişahların özel hayatıyla ilgilenmeye doyamıyorsunuz?
Osmanlıların haremi gezi parkına döndü. Kentsoylu ile köylü, profesör ile öğrenci, sağcı ile solcu, yani bütün Türkiye elini kolunu sallayarak haremde dolaşıyor, ahlak zabıtalığı yapıyor.

Adı üstünde, özel hayat özelse, yani başkalarını ilgilendirmezse, yıllardır Osmanlı padişahlarının yatak odasında ne arıyorsunuz?

Güya “nefret söylemi”ne karşı mücadele veriyorsunuz, ama Osmanlı/ca hakkında konuşurken nefret söylemiyle konuşuyorsunuz.

Güya hukuk devleti için çalışıyorsunuz, ama Osmanlı/ca hakkında yargısız infazda bulunuyorsunuz. Toprağın altındakilerin kendini savunma imkânı yok. Yazdıklarını ve yaptıklarını toptan “yok” sayıyor, araştırmaya ve okumaya değer bulmuyorsunuz. Yargısız infaz bu değilse nedir?

Güya ötekileştirmeye karşısınız, ama Osmanlı/ca hakkında konuşurken hep ötekileştiriyorsunuz. Onlar olmasaydı, onlar bu toprakları bize bırakmasaydı, neyi kurtaracaktınız?

Yazının nakaratına geldik. Yüzümüz varsa, buyurun, gerçeğimizle yüzleşelim: Türkiye’deki laik kültür ilkokul öğretmenlerinin, İslami kültür ise cami hocalarının eseridir. İkisi de popüler kültür, ikisi de yüzeysel. Türkiye’de fikir kavgası zannedilen münazaraların özeti: İlkokul öğretmeninin ezberlettikleri ile cami hocasının ezberlettikleri savaşıyor! Bilginin olmadığı yerde, cami hocasının veya ilkokul öğretmeninin ezberlettiği hurafeler çarpışıyor. Dini hurafeler ile laik hurafeler meydan savaşı veriyor.

“Kanuni Sultan Süleyman’ın sürekli haremde gösterilmesi” nasıl hurafeyse, ‘sürekli at üstünde, savaş meydanında gösterilmesi’ de hurafedir. Nerede bu devletin/medeniyetin kavramları ve kurumları?

Mesele, görmek istediğimiz saygı ve özeni, toprağın üstündekilere ve altındakilere göstermektir. Mesela, atlara. Osmanlı zamanında en önemli taşıma aracı olan atlar ile ilgili yazılanları okuyabilseydik, hayvan hakları konusunda ne kadar geri kaldığımızı görebilirdik. Yük boşaltıldıktan sonra, dönüş yolunda atlara binilmemesi için yazılmış “yönetmelik”ler olduğunu öğrendiğimde çok şaşırmıştım. Konuyla ilgili yönetmelik suiistimal edildiğinde; yeni bir yönetmelikle, semerlerin üstüne çivi çakılması, çivilerin ölçüsü verilerek emredilir. Bu bile yorgun atlara eziyet edilmesini durduramaz. Semere çakılmış çivilerin üzerine tahta parçası konularak, yorgun atlara binildiği tespit edilmiştir. Bu defa, yeni bir yönetmelikle çivilerin uzunluğu arttırılarak sorun çözülür.

Oturma alışkanlıklarımız ilginç bir konu. Osmanlı ile bir alakamız olmadığını zannedenleri, Emir Kunt’un “Beyaz Türk Yatçıları”nı anlattığı, “Dalgalı Sohbetler” kitabından bir alıntıyla baş başa bırakayım. Kunt, kitabının “Teknenin Kıçı” adlı bölümünde, yabancı yat alanların yaşadığı büyük bir problemden bahsediyor: “Arka oturma grubunun rahatsızlığı ve darlığı.”

“Adamlar oturma gruplarını ve etrafını dizayn ederken medeni insanların ya oturacağını ya da ayakta duracağını hesap ederler. Bu yüzden oturma gruplarının arka tarafı dik ve ergonomik yapıdadır. (…) Ama Türkiye’de yabancı tekne alanların en büyük şikayeti arka oturma grubunun rahatsızlığı ve darlığıdır. Çünkü bizim insanımızda ayakta durma ve oturma pozisyonları dışında ara bir pozisyon olan g..-yayma modu vardır. Tekneler de genellikle bu yayma modunu icra etmek için sahiplenilir.”

Bu oturma alışkanlığımızın nereden geldiğini merak ediyorsan, harem resimlerine, Osmanlı gravürlerine bak. Yat bile değiştirememiş seni, yatta bile Osmanlılar gibi oturuyorsun..

#osmanlı
#osmanlıca
#türkçe
#ibrahim paşalının yazıları
9 yıl önce
Yabancı yatlardaki ‘Osmanlıca’ sorunu
"Gezi" olayları çerçevesinde Alevilik sorunu
Ey Aleviler yüzleşecek misiniz?
Alevilerin suçları
Silahı bırak, şiddetten vazgeç!
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…