|
Bekleneni beklemeden beklemek

Başlığı atarken Yusuf Kaplan hocama bir saygı duruşunda bulunduğum doğrudur. Üstelik bu işin eğlenceli tarafıdır. Lakin bugünkü bahsimizin eğlencesiz tarafı eğlenceli tarafından ziyadedir.

Şurasından başlayayım. Bakanlar Kurulu’ndan bu korona virüsü için bir dizi tedbir kararı çıkınca kendimde bir sorumluluk hissedip Cins Ofis’te çalışan ve işe metrobüs ya da Marmaray kullanarak gelip giden arkadaşlarımın hepsine belli bir vakte kadar izin verdim. Dergiyi bir araya getirmek için buluşacağız elbette ama koronanın ülkemizdeki seyri böyle devam ederse, dergi yayına hazır olur olmaz tekrar “evden çalışma” sistemine döneceğiz.

Arkadaşlarımın hepsi elbette koronadan nasıl korunabilecekleri konusunda bilgililer idi ama ben yine kendimde sorumluluk hissedip “başta yaşlılarımız olmak üzere insanlara temasta dikkat, bağışıklık sisteminizi geliştirmeye özen, kolonyaya ve sabunla el yıkamaya devam” gibi önerilerde bulundum.

Çünkü biliriz ki kader gayrete âşıktır ve tedbir üzerimize farzdır. “Allah’ın dediği olur, hakkımızda hayırlısı, bize bir şey olmaz” tavrı bu salgına karşı takınabileceğimiz iki en yanlış tavırdan biridir. Allah’ın dediği elbette ve kayıtsız-şartsız olur lakin tedbirsizlik, vurdumduymazlık Allah’ın hoşnut olacağı şey değildir.

İkincisi ne peki? İkincisi tedbir adı altında stokçuluktan başlayıp panik yaygınlaştırmaya kadar uzanan ifrat tavrı.

Şu temel meselelerde hemfikir olalım. Türkiye, “bekleneni beklemeden bekleyerek” büyük bir iş başardı bence. Hem toplumu bilinçlendirme meselesinde hem virüse karşı alınan önlemlerde hem de salgın tedbirlerinde tam isabet kaydetti şu ana kadar Sağlık Bakanlığımız ve diğer kurumlarımız.

Ne var ki dünyada gördüğümüz örneklere bakacak olursak rahatlıkla şunu söyleyebiliriz. Devletlerin bütün kurumlarıyla tedbir alması bu salgını yavaşlatabilir ancak. Bu yavaşlamayı “en az hasara, minimum kayba” indirmek ise ağırlıklı olarak insanların sorumluluğumuzda.

Ellerimizi gün içinde normalde yıkadığımızdan iki-üç kat fazla yıkamak zor değil. Kalabalık yerlerden uzak durmak zor değil. Ve şimdilik en önemlisi, devletin salgın nedeniyle verdiği okul izinlerini vd. tatil sanmamak zor değil. Mümkün mertebe çekiliriz evlerimize, alırız tedbirlerimizi, ederiz dualarımızı, okuruz kitaplarımızı… Zor değil.

Bir başka yerden ilerleyeyim.

Bu küresel salgının dünyanın önüne ölümlerin, kayıpların yanı sıra bazı ağır faturalar da koyacağı netleşmeye başladı. Görüyor, izliyoruz. Uzmanlar, şimdilik boyutlarını çok kestiremeseler de, dünya ekonomisinin bocalayacağını ön görüyor.

Parlak bir yaza doğru ilerlemiyoruz anlayacağınız. Sade biz değil, dünyanın belki de dörtte üçü bu sıkışmadan etkilenecek. Dolayısıyla virüse karşı nasıl ki tedbir alıyor, elden geleni yapıyorsak bu sıkışmaya karşı da tedbir almak, elden geleni yapmak icap eder.

Bir başka patikaya sapalım.

Yeni tip korona virüsü bence bize en çok “aczimizi” hatırlatsa ne güzel olur. Kendimizi doğaya, tabiata, diğer canlılara, en önemlisi de Allah’ın nizamına üstün sanıp kibirlendiğimiz yetmez mi? İşte bir virüs geliyor, dünyanın bütün laboratuvarlarına meydan okuyor. Bütün gelişmişlik endekslerini ayağının altına alıp eziyor. İnsanı bir anda çaresiz bırakıveriyor.

Aczimizi hatırlama vesilesi kılsak mı bu durumu?

#Yusuf Kaplan
#Kitap
#Salgın
4 yıl önce
Bekleneni beklemeden beklemek
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...
IBAN veren esnafın katli vacip mi?