|
Bir bina, bir kitap, bir film

Üç meselem var bugün… Üçünü de birbirine bağlayan ortak mekân ise Kahramanmaraş.

İlki bir bina… Kahramanmaraş’ın tam kalbinde yer alan sarılı, kırmızılı, mavili bu bina, googleda “dünyanın en saçma binası” araması yapıldığında ilk sonuç olarak çıkıyor karşınıza.

1994 yılında İl Özel İdaresi olarak yapılan bu binanın şehre yaptığı en büyük kötülük çirkinliği değil. Vaktiyle “mimari ödül” kazanan bu bina, heyula gibi varlığı ile şehrin ölçeğini bozuyor. Şimdi yeniden gündemde bu bina... Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi, bu binayı yıkıp çevresi de dâhil olmak üzere şehre bir kent meydanı kazandırmaya karar vermiş.

Şehirlerin ölçeği vardır elbet. Seneler, hatta yüzyıllar içerisinde oluşan bu ölçek, peş peşe verilen kötü kararlarla yerle yeksan olabilir. Dolayısıyla bir turizm değeri olarak pekâlâ pazarlanabilecek olan “dünyanın en saçma binası”, bir başka büyük değeri, yani şehrin ölçeğini bozduğu için yıkılmalı ve yerine şehre “insana göre bir meydan” kazandırılmalı.

Tespiti Kahramanmaraş’tan hareketle genele teşmil etmek gerekirse… Boğucu bir hal aldı şehirlerimiz. Ve şehirlerimizi bu hale şu ya da bu kişiler değil, yöneticiler ve mimarlar getirdi. Mesele sosyal medyadan eleştiri yapmak olunca “şehirlerimiz mahvoluyor şarkısı” çağıran mimarlarımıza bu bakımdan çok şaşırdığımı da söylemiş olayım. Yahu arkadaş. O projeleri, hem de “ödül alarak” siz çizdiniz. Sizin “büyük hoca” dediğiniz adamlar çizdi. Sadece Kahramanmaraş’ta da değil üstelik. Mersin, Kayseri, Kocaeli vd. “büyük mimar imzalı” heyula gibi, ölçeksiz binalarla dolu. Biraz özeleştirinin vakti geldi de geçiyor zannımca.

Gelelim ikinci meseleye. Yani Kahramanmaraş yolculuğum esnasında okuyup bitirdiğim Aytekin Yılmaz imzalı “Son Diktatör” kitabına. Vadi Yayınları’ndan yayınlanan bu kitap, “Türkiye’nin en saçma terör örgütü” olan PKK’yı içeriden ele alan çok ama çok önemli bir kitap.

Aytekin Yılmaz, PKK’dan 10 yılı aşkın süre içeride yatmış, PKK’nın hapishanelerde kurduğu “akıl dışı düzen”i en ince detaylarına kadar yazmış bir isim. Bence kitabın iki büyük başarısı var. İlki, Kürt kimliğini önemseyen bağlılarını “ilkel milliyetçi kişilik” olarak tanımlayan PKK’nın zamanla nasıl bir “Kürt ırkçısı yapı”ya dönüştüğünü bütün çıplaklığı ile anlatması. İkincisi ise zaman zaman Türk medyasında bile “özgürlük savaşçıları” olarak lanse edilen PKK’nın nasıl da baskıcı, faşist, otoriter bir “tek adam rejimi” ile yönetildiğini belgelemesi.

PKK koğuşlarında dilediğiniz kitabı gönlünüzce okumak yasak mesela. Sebebi “devrimci kişilik zarar görebilir.” Yine aynı koğuşlarda gündüz on dakika bile olsa uyumak yasak. Sebebi “gerilla hep uyanık olacak.” Koğuş mutfağından kuru soğan alıp ekmeğinizin arasına koyup yemek de yasak hatta. Sebebi “iki soğan bir mermi eder. Dağdaki gerillanın mermi parasını yemeyin.”

Dahasını söyleyeyim. Eşcinselliği büyük bir coşkuyla savunan HDP’nin aksine PKK koğuşlarında eşcinsel tutuklular büyük bir coşkuyla “infaz ediliyor.” Her türden eşcinsel ilişkiyi “yoz ilişki” olarak tanımlayan PKK, eşcinsel üyelerini öldürüyor içeride.

Bu önemli ve bence herkesin okuması gereken kitaptan, hücresine çiçek ekmek isteyen bir mahkûmun sorgusundan dehşet verici bir alıntı ile bitireyim bu bahsi: “Evet, çiçeklere karşı bir zaafım olduğu doğrudur. Çiçekleri ve yeşili, bahçeyi seviyorum. Eğer ortamımızda çiçeklerimiz olursa günlük yaşamımızın daha güzel geçeceğini düşünüyorum. Ama örgüt ve arkadaşlar bunu doğru bulmuyorsa kararlarına saygım var. Söz veriyorum bundan böyle bir daha bahsini etmeyeceğim.”

Hani PKK “çevreci örgüt” olarak lanse edilmişti ya birileri tarafından. İşte Aytekin Yılmaz, apoletlerini söküyor o çevreciliğin. Koğuşta, dünyasını güzelleştirmek için çiçek ekmek isteyen mensubunu “küçük burjuva ahlakına sahip olmak”la suçlayan bir gerzeklik biçimidir PKK, bir gram fazlası değil.

Ve gelelim son meseleme. Haberini Kahramanmaraş’ta aldığım ve beni son derece heyecanlandıran “Altın Tren” filmine yani. Azerbaycan-Türkiye ortak yapımı olarak hayata geçecek bu film, Kurtuluş Savaşı esnasında Azerbaycan Türklerinin Anadolu’ya yolladığı yardımın hikâyesine odaklanıyor. Filmin Azerbaycan-Türkiye ortak yapımı olması ayrı heyecan nedeni, yüksek bütçe ile son derece kaliteli şekilde çekileceğinin ilan edilmesi ayrı heyecan nedeni… Fakat en çok heyecanlandığım mesele “kendi hikâyemizi anlatma cesareti gösterdiğimiz” filmlerimize bir yenisinin daha eklenecek olması. 2021 Martında çekimleri başlayacak; Kazım Karabekir, Mustafa Kemal ve Neriman Nerimanov’un organize ettiği bu yardımın olağandışı öyküsünü merakla bekliyorum.

#Eşcinsellik
#Kitap
#Film
#Hikaye
#HDP
4 yıl önce
Bir bina, bir kitap, bir film
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset