Ben böyle şeyleri bazen geç fark ederim. Hintli komedyen Neel Kolhatkar’ın “Modern Ayrıcalıklar” isimli kısa filmini epeyce geç fark ettim ve buna da epeyce üzüldüm.“İnsanın fıtratının yerinden edilmesi” bahsinde modern durumun inşa ettiği hemen her garabeti nefis şekilde anlatmış Kolhatkar. Bana da Cumartesi gün yayınlanan “Together? Together!” başlıklı yazımı sürdürme zemini sağlamış.Şurasından başlayalım o halde: Yaşamı değil hazzı merkezileştiren “modern özgürlük mitolojisi”nin geldiği korkutucu
Ben böyle şeyleri bazen geç fark ederim. Hintli komedyen Neel Kolhatkar’ın “Modern Ayrıcalıklar” isimli kısa filmini epeyce geç fark ettim ve buna da epeyce üzüldüm.
“İnsanın fıtratının yerinden edilmesi” bahsinde modern durumun inşa ettiği hemen her garabeti nefis şekilde anlatmış Kolhatkar. Bana da Cumartesi gün yayınlanan “Together? Together!” başlıklı yazımı sürdürme zemini sağlamış.
Şurasından başlayalım o halde: Yaşamı değil hazzı merkezileştiren “modern özgürlük mitolojisi”nin geldiği korkutucu nokta aynı zamanda “yeni ve kötü bir vasat”ın oluştuğu yerdir. Bu vasatta mesela çocuk taciz eden yetişkin bir eşcinsel “içten gelen duygularına karşı koyamayan ve tıbbi rahatsızlığı olan biri” olarak ele alınır. “Ayrıcalık” tam burada başlar işte. Trans bireysen, eşcinselsen, azınlıksan keskin bir “pozitif ayrımcılık” sarar dört bir yanını. Akademide, sanat camiasında, popüler kültürde “ayrıcalıklı” bir yerin olur.
Basit örnek olsun diye söylüyorum. 9 yaşında bir “queer” (zenne) çocuk kameralara bakarak “aileniz olduğunuz kişi olmanıza karşı geliyorsa ailenizi değiştirin” der ve “cesareti nedeniyle” tüm popüler kültür tarafından alkışlanır. Alkışlanır zira “yeni normal”in bu olduğuna dair anlatı kelimenin tam anlamıyla dört bir yanımızı kuşatmış durumdadır.
Cinsiyetin “fıtraten” bir kavram olduğunu savunmaya kalkışırsanız “tanımlanmış özgürlük alanı”nın dışında kaldığınız için lanetlenirsiniz ancak cinsiyetin “toplumsal ve seçilebilir” bir kavram olduğunu savunursanız “özgürlüğün ta kendisi” haline gelirsiniz.
Basitçe ifade etmek gerekirse “sıradan bir heteroseksüel” olmanın bizatihi “lanetin kendisi” olduğu bir dünyaya doğru tepetaklak ilerliyoruz. Harvard’dan ve Oxford’dan başlayarak tüm üniversitelerde, Hollywood ve K-Pop’dan’dan başlayarak tüm endüstriyel kültür merkezlerinde ve neredeyse hakim tüm popüler kültür odaklarında “modern bir ayrıcalık” olarak kodlanıyor “heteroseksüellik” dışındaki tüm cinsel yönelimler. CİS’seniz yani “doğuştan gelen cinsiyetinizi kabul ediyorsanız” ötekisiniz, dezavantajlısınız. Bugün, doktorasını yapmak için “eşcinsel taklidi yapmak zorunda kalan” öğrencilerden söz ediliyor batı üniversitelerinde.
Çarpıtılmış “özgürlük anlayışı” giderek hem fasit hem de faşist bir çember oluşturarak yeni bir sınıf mücadelesinin de zeminini oluşturuyor. Bu yeni sınıflanmanın tepesinde “özgürlük mitolojisinin” tüm müminleri var. Bu müminlerin -tabiri caizse- ruhbanları erkek ve kadın cinsiyeti dışındaki tüm cinsel yönelimlerden en az birine mensup olanlar. Sonra normal cinsel yönelimleri olmasına rağmen özgürlük mitolojisinin ürettiği tüm zırvaları gönülden destekleyen sıradan “müminler” geliyor. Bu zırvaları “yorumsuz şekilde merak edenler” ise “kalpleri özgürlük mitolojisine ısındırılacak” geniş bir aday listesinde değerlendiriliyor. O adayların kalplerini ısındıracak temel malzemeleri ise mangadan K-Pop’a, Netflix’ten bilimsel araştırmalara kadar pek çok propaganda merkezi temine ediyor.
Bu “özgürlük anlayışının” düşmanları da iki kesimde değerlendiriliyor. İlki “valla bence bu yapılanlar doğru değil” diye belli belirsiz itiraz eden ve seslerinin kesilmesi görece daha kolay olan “düşük yoğunluklu” düşmanlar. İkincisi ise “dünyanın sonunu getiriyorsunuz pislik herifler” diyebilme cesareti gösteren “açık düşmanlar.”
Bu, burada bir dursun.
Sözgelimi Aslı Aydıntaşbaş’a ya da Özgür Demirtaş’a “Trump’ın sosyal medya hesaplarını iyi ki kapattılar” yazdıran saik tam da “özürlük mitolojisi”nin yarattığı bu çarpıtılmış atmosfer bence. Aileyi değersizleştiren, “free speech” kavramını “sadece benim izin verdiğim şeyler hakkında özgürce konuşabilirsin” noktasına ilerleten ve belki de en önemlisi bütün kavramsallaştırmaları ipe sapa gelmez şekillerde de olsa “uhdelerine alarak” faşistleşen bu çarpıtılmış atmosfer insan ırkının sonunu getirmeye hazırlanıyor.
Bu da burada bir dursun.
Geçen yazıda da bahsetmiştim. Müstahkem bir “direniş hattı” oluşturmanın tam vaktidir. Yarın “biriktirilmiş yalanları” ile çoluğumuzu çocuğumuzu yoldan çıkararak kendi pisliklerine çektiklerinde çok ama çok geç kalmış olacağız. Bütün tepkileri göze alarak açıkça söylemek isterim: Bedeli ne olursa olsun girmemiz ve kazanmamız gereken bir savaş bu. Aksi halde dünyanın gidebileceği yegane yer Mad Max atmosferidir. Ucubelerin oluşturduğu bir saçmalıklar toplamı yani.
Hazırlık yapalım hazırlık. Büyük savaş kapıdadır.