Hadi öyle demeyelim de şöyle diyelim:
Dünyanın ayarları bir hayli bozulmuş durumda.
Avrupa'da tırmanışını sürdüren ırkçılık/neo-ulusalcılık rüzgarı, ABD'de,
diyen Trump dönemi olarak karşımıza çıktı.
Trump dönemi ve bu dönemin Türkiye'ye bakan kısmını değerlendirmeye almadan önce dünyanın hali pür melalini izah eden iki kıymetli yorumu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Birinci yorum, zamanında AK Parti'nin ekonomi ve kalkınma politikalarına etkili dokunuşlar yapmış bir isme, Cevdet Yılmaz'a ait.
Halen partinin genel başkan yardımcılığını yürütmekte olan Yılmaz, Batı'da yükselen neo ulusalcı/ırkçı dalgayı 2008 ekonomik kriziyle ilişkilendirerek şöyle bir analiz yapıyor:
Domino etkisi dediğimiz şey, tam da böyle bir şey işte.
Kıymetli bulduğum ikinci analiz, yine AK Parti hükümetlerinde bakanlıklar yapmış, nitelikleri nedeniyle dünyanın dört bir yanından davetler alıp görüşleri dinlenen, kendisi de dünyayı ve gidişatını iyi okuyabilen bir isme ait.
Kendisi istemediği için ismini yazmadan, görüşlerini aktarıyorum:
Bu sayıp döktüklerimizi sadece biz bize konuşmuyoruz anlayacağınız.
Diyebilirim ki, dünyanın gidişatına dair bizden çok daha fazla endişeli olanlar var.
İkinci Dünya Savaşı yenilgisi sonrası kurulan yeni düzende güvenliğini bütünüyle ABD'ye emanet etmiş olan Japonya'nın Kuzey Kore'den gelen tehditler karşısında yaşadığı panikten söz etmemiz yeterli olur sanıyorum.
ABD'nin yeni başkanı Trump ilk konuşmasında
dedi.
Sadece CNN'in yayınlarına baktığınızda, Trump'un bahsettiği medyanın kendisi ile daha büyük bir kavgası olduğu görülebiliyor.
Trump, adını açıkça zikrederek
diyor.
İlk basın toplantısında CNN muhabirini
CNN'in de kendisiyle büyük bir kavga yürütmesinin sebebi de bu zaten.
Müesses nizamın medya gücü biziz demek istiyor arkadaşlar.
Lafı uzattık, Türkiye bahsine yeni gelebildik.
Öncelikle şunun altını çizelim.
Trump'ın Türkiye'ye, Türkiye'deki yönetime nasıl yaklaşacağı meselesi hala bir muamma.
Ankara, Trump dönemi ABD'sinden beklentisini başbakanın ağzından üç başlıkta açıklamış durumda.
Ankara beklentilerini netleştirmiş ve deklare etmiş durumda.
Peki, Trump ne yapacak?
Tayyip Erdoğan ve AK Parti hükümeti hakkında ne düşünüyor?
Bir takım işaretler olsa da işin büyük kısmı muamma.
15 Temmuz akşamı darbeciler lehine coşkulu bir konuşma yapan ulusal güvenlik danışmanı Flynn'in sonradan görüştüğü Türk yetkililere
dediği söyleniyor.
Soru şu:
Trump ve ekibi, Erdoğan ve AK Parti'ye, içinde
geçen her şeye karşı düşmanlık sergileyen bir tutumla mı yaklaşacak?
Yoksa, DEAŞ'ın kökünü kazımak için en ideal yöntem olarak görüp, radikalizmin panzehiri olan Türkiye'deki yönetimle işbirliğine mi yönelecek?
İkincisi, Suriye'de Obama yönetiminin ihanetlerini sürdürüp, Türkiye'nin güneyini boylu boyunca bir PKK devleti ile kapatma projesini sürdürmek mi isteyecek?
Yoksa, PYD/YPG ile işbirliğini dondurup, Türkiye ile birlikte DEAŞ'ın üzerine gitmeyi mi tercih edecek?