|
Hizmetçiler nasıl kurtulur?

17 Aralık seçim ayarlı darbe kalkışması, tehlikenin çok çabuk sezilmesi, ciddi tedbirlerin alınması nedeniyle akim kaldı.

Paralel nitelik taşıyan bu darbenin önemli aktörlerinden biri olarak çamura batan da kuşkusuz önce Hizmetçiler oldu. Seçimin malum sonuçları ise onların battıkları çamurda debelenip kalmalarını beraberinde getirdi.

Bugünkü gelinen noktada Hizmetçileri çamurun içinden güya çıkarma imkanına sahip bulunan zamane yazarlarının çamurda debelenmeyi hızlandırma ve dışa karşı ancak oradan bir şeyler sıçratma gayreti içinde olmaları ise ibretle izlenen bir durumdur.

Buradan bakınca alışkanı oldukları Abant"ın suyuna da atlasalar onlardan Hizmetçiler adına bir çözümün sadır olmayacağı açıkça görülebiliyor. Çünkü Hizmetçiler çamura sadece bedenen değil, o yanlış kılavuzları yüzünden aklen de saplanmış bulunuyorlar.

Aslında birazcık olsun düşünülmüş düşünce üzerine (müstakil olarak düşünmeleri örgütlerinin yapısal nedenlerine bağlı olarak mümkün olmadığı için) düşünebilseler kurtuluşları hiç de zor değil gibi görünüyor.

Örneğin, önüne gelene dava açmaktan başka hiçbir özelliği kalmamış olan liderleri için ilgili ilgisiz her cümlelerinde tekrarladıkları alim, hazım, kazım, fakir, muhterem, hoca, allame, Peygamberin varisi... vb. sıfatlarla onu taşıdıkları yanlış yerlerin hükmünü doğru değerlendirebilseler, böylece lider hak ettiği yeri bulacak, dolayısıyla imame doğru konumlanınca tespihin dağılan taneleri de kendi doğru yerlerini tekrar bulmaya cesaret edebileceklerdir.

Şunu kastediyorum:

İtiraza gerek yok, diyelim ki liderleri sahiden alim biridir; böyle kabul edelim ve şimdi tam orasından bakalım.

Bilinen bir belirlemedir: "İlim, aklı aydınlatır."

İlim, akıl ve aydınlanma üçlüsünün ilişkisi, çoğu kez karanlık odanın bir lamba ile aydınlatılmasına benzetilir, yani lamba yanar karanlık biter.

Bunlardan hareketle ilim sahiplerinin zihinlerinin sürekli aydınlık olduğuna hükmedilir. Çünkü "ilmin sonu yoktur" diyerek öğrenmeyi dert edinenler için karanlık değil daimi aydınlık hakkı ortaya çıkar.

Peki, ya aydınlık gereğinden fazla olursa, ne olur?

Malumdur, fazla aydınlıkta duranın önce gözleri kamaşır ve sonra ışık onun bakışını perdeler. Diğer bir söyleyişle fazla aydınlanan için aydınlık körleşmenin ilk sebebi haline gelir.

Elbette zehir-panzehir ilişkisindeki gibi alimlerin bundan korunmalarının şartları da bellidir. Bu uzun bir bahis olduğu için sonucunu iletecek olursam: Kibire düşmeyen, kendi gücünü kutsallaştırmaya kalkışmayan, topladığı maddi değerleri putlaştırmayan, aklını kendisine put kılmayan, şeytana teslim olmayan biri ancak zikrettiğim körleşmenin tuzağından (düşmüşse bile) kurtulabilir.

O halde alim olarak kabul edilen ve kendi aydınlığında körleşmiş olma ihtimali bulunan liderin ilk planda sorgulanması, körleşmesine rağmen hala ona yüklenebilen "masumiyet" niteliğinin tartışmaya açılması gerekmez mi?

Ama bu yapılmaz da alüfte ve beddua hataları başta olmak üzere, liderin gücünün yetmeyeceği bir güçle (Hakk"la ve halkla), sivrisineğin rüzgarla iddialaşması gibi bir iddialaşmaya kalkışması meleklerin yardımına, rüya ile gelen bilgiye ve tenvire, mesiyanik serkeşliğe, (malum bir yanılsama olarak) maşası olunan dış güçlerin vefa göstereceklerine yorulursa Hizmetçilerin kurtuluşu çok gecikecektir.

İkinci olarak, CHP ile gerçekleştirilen (ittifakın değil) ittihadın büyük bir hata olduğu kabul ve ilan edilmelidir. Aksine bu konuda hiçbir çuvala sığmayacak mızrağın, Hizmetçilere saplanmış bir "kader" olduğu vehmiyle olumlanması soğuk demiri dövme gayretinden ibaret olacaktır.

Böyle bir şey idrarla taharet etmek gibi olur ki bu, Hizmetçilerin içinde her şeye rağmen temiz olduklarına hükmedilenleri de kirli göstermeye sebep teşkil eder.

Salisen, bugüne kadar Dini hüküm, olgu ve olaylara yaslanılarak yapılan örneklemelerden acilen vaz geçilmelidir.

Çünkü Din geneldir, onda Hizmetçilere özel bir yön bulmaya çalışmak zaten uçlanmaya başlamış olan akide sorunlarının artarak büyümesini beraberinde getirecektir.

Yine bu bağlamda, "Tarihin hiçbir döneminde benzerini görmediğimiz keskin bir dil ile karşı karşıyayız. Her gün söylenen laflar zehir zemberek bir çerçevede sarf ediliyor. Hakaret dibe vurdu, saldırganlık had hudut tanımıyor, şımarıklık dalga dalga yayılıyor, kibir heykel üstüne heykel dikiyor... Hal böyle olunca ahlak çöküyor, edep kayboluyor." şeklindeki çiğnenile çiğnenile çürümüş bir sakıza döndürülmüş, kekreleştirilmiş, sıradanlaştırılmış tiratlardan, teranelerden de Hizmetçilerin vaz geçmeleri gerekir.

Çünkü bunları söylemekle kaşı cephenin durumu belirtilmiş olunmuyor bilakis Hizmetçilerin içinde bulundukları fiili durum ağlaklıkla teyit edilmiş olunuyor.

O halde "Hizmetçiler nasıl kurtulur?" sorusu üzerinde ilgili örgüt mensuplarının, taraftar olanların ve muhalif olanların da fikir yürütmeleri ezlemdir.

Çünkü mesele artık bir grubu battığı çamurdan çıkarma meselesinden ibaret değildir, memleket huzurunu, millet bütünlüğünü elbirliğiyle koruma meselesidir.

twitter.com/OmerLekesiz
10 yıl önce
Hizmetçiler nasıl kurtulur?
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi