|
Güle güle - 1

Leninizm''i vaktiyle küt bir zekayla, dolayısıyla da dehşetin ve terörün yardımıyla uygulayan Stalinizm''in asıl sonunu temsil ediyordu.

1970''te Sovyetler Birliği ve uydusu konumundaki sosyalist ülkelerin, bir tür "ortak resmi görüşünün" kararlaştırıldığı toplantıların 20.''si Moskova''da yapılmıştı. Kitaplarda kısaca "20. Kongre" diye adlandırılan bu kongrenin hem sosyalizmin tarihinde ve hem de SSCB''de uygulanan doktriner sosyalizmin tarihinde özel bir önemi vardır. Çünkü Leninizm''i vaktiyle küt bir zekayla, dolayısıyla da dehşetin ve terörün yardımıyla uygulayan Stalinizm''in asıl sonunu temsil ediyordu. Kongre, Komintern üyelerine kısaca; "sosyalist olmayan ülkelerle bir arada yaşanabileceği, onlarla mutlak ve mecburi bir savaşın ille de gerekmediği" resmi yorumunu teklif etmişti.

Bu yorumun konjonktürel bir yorum olduğunu ve sıradan bir pragmatizm içerdiğini söyleyenler olacaktır gerçi. Çünkü diyeceklerdir, 1960''larda başlayan ve Afrika ülkelerinin hemen tamamının 10 yıl içinde, çorabın sökülmesi gibi hızla Batı ülkelerinden bağımsızlıklarını almalarını sağlayan "De-kolonizasyon Hareketi" 1970''lerde dünya siyasetinin asıl önemli konusuydu. SSCB''nin gözü onların üzerindeydi. İdeolojik bağların biraz gevşetilmesi, Afrika''da ve Ortadoğu''da SSCB''nin manevra kabiliyetini geliştirecekti. Batılı sömürgecilerin "tek ürün" politikası sonucu yoksullaştırılmış ve Batı''ya karşı mücadele ederek özgürlüğüne kavuşmuş bu ülkelerin gönlü kolayca yapılabilirdi. 20. Kongre''de ayrıca, sosyalizmin Ortadoğu''da ve İslam ülkelerindeki durumu da gözden geçirilmiş ve tarihsel materyalizm doktrininden kaynaklanan ateizmin, bu ülkelerde sosyalizmi gerilettiği kanaatine varılmıştı. Türkiye''de sosyalistlerin birkaç entel barı ve üniversite kantini dışında neden hiç taban tutturamadığı sorusuna verilecek cevaplar için, bu açıklamalar bir kalkış noktası olabilir sanıyorum.

Türkiye''de ''Kapital''e hasbelkader düşmanlık etmiş ve Das Kapital ile yatıp kalkmış kişilerin, gerçek ve derin bir insan sevgisiyle değil de; zehirlenmiş bir eroinmanın "dışlanmışlık nefretiyle" ve insan-düşmanlığıyla hareket etmiş olduklarını, bu gün üzüntüyle görebiliyoruz. Gerçi istisnalar yok değil: Kemal Tahir, İdris Küçükömer ve benzeri birkaç adamı, bu toprakların buğusunu hiç terketmemiş sosyalistleri unutmuş değiliz.

Teori yalınkat ve insana uzak olunca, Türkiye''de kendini sosyalist hissetmiş sanatçının sanatı da, derin bir yerden sakatlanmış olarak doğdu hep. Sosyalist sanatçının sanatı, bu toprağın ritmine hiçbir zaman içten bir katılışla katılmadı. Kulağını, toplumun nabzına hiçbir zaman belli bir mesafeden fazla yaklaştır(a)madı. Sözü ancak "Güle Güle" filmine getirebildim. Pazar günü, söz konusu filmin ortaya koyduğumuz bu fotoğrafın neresinde yer aldığını irdelemeye çalışacağız.

24 yıl önce
Güle güle - 1
Çok hayâtî bir dört sene
Türkiye’yi taşıyacak düşünce kapasitesi nasıl gelişir?
Batı ve Doğu: Ters akımlar
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?