97 yazı listeleniyor En eski en üste
- Aralık 2008
-
test
27 Aralık 2008test - Ocak 2007
-
Cumhurbaşkanı“Allah”deseydi n"olacaktı?
07 Ocak 2007Yeni Şafak''ın dünkü (6 Ocak 2007 Cumartesi) manşetini okuyunca biraz durakladım. Habere göre Cumhurbaşkanı Sezer, Kanaltürk''ün özel gecesinde sahneye çıkan Emel Sayın''ın şarkısına eşlik etmemişti. Sezer''in eşlik etmediği “Çile Bülbülüm” şarkısının nakaratı olan “Allah” gazetemizin manşetine taşınmıştı. Zekice bir cümleydi doğrusu, “Bülbülün Kamusal Alan Çilesi” başlığı.Acaba bunu nasıl değerlendirmeliyiz?Gazete önümde, düşündüm. Çok geçmeden karar vermiştim. Bunu yazacaktım bu hafta. Bir hik... - Aralık 2006
-
Kurban ve Noel
31 Aralık 2006Neşe ve eğlence kültürümüz de kültürümüzün tamamı gibi Batı ile Doğu arasında sıkışmış bir sandviç gibidir. Biliyorsunuz bu yıl Kurban Bayramı ve yılbaşı aynı günlere denk geliyor. İçki içen ve çamlardan niçin nefret ettikleri bir türlü anlaşılamayan sınıfların büyük ve ilginç bayramı olan Noel, geldi Kurban Bayramı''nın yanına ilişti. İçki içen ve içmeyen sınıfların tamamının büyük önderi Kurban ise her zamanki tevazuu ve vakarıyla Noel''i ironik bir gülümsemeyle karşılıyor. Ona, insan neşesine... -
Kalan
24 Aralık 2006Birazdan, bu yazıyı yazdıktan sonra, Çerkezköy''e doğru yola çıkıyorum. Mahallemizin eski ve güzel delikanlısı, sevgili Ahmet Alemdar ağabeyi bulmam gerekiyor. Kaval onda çünkü. Büyük, uzun bir mis kavalı bu. Tarihi bir kaval. Nereden, hangi asırdan kaldığını bilmiyorum. Onun babası sevgili Ali amca, rahmetli olmadan önce bu kavalı bizim oralarda en iyi çalan adamdı. Ona da dedesinden mi kalmış? Bilmiyorum. Belki Rum atalarımıza kadar iniyor bu Kaval''ın tarihi. Hep bizim evde bulunurdu. Çünkü, ... -
Dondurmam Gaymak
17 Aralık 2006Dondurmam Gaymak gösterime girmeden önce Yönetmen Yüksel Aksu''yla ve filmin başrol oyuncusu Turan Özdemir''le sohbet etme imkânım olmuştu. Fragmanları izledikçe, onları konuşturdukça merakımı uyandırıyordu bu hikâye. Düşünmeye başlamıştım; Burnumuzun direklerini bir Fellini rayihası mı devirecekti? Üst üste konulup pasta gibi dikine kesilmiş bir Kusturica filmleri dilimiyle kendimizden mi geçecektik? Bir “Cinema Paradiso”yla mı karşı karşıyaydık?***Dün akşam filme gittim..Ege''nin o bitimsiz, d... -
Beyin ölümü gerçekleşmiştir
10 Aralık 2006Doğan Medya taksiratını affetsin. En büyük hatası var olmamasında yatmaktaydı. Hayata bakışının, yaşam teorisinin de ölümcül bir hatası vardı: Yanlıştı.Bununla birlikte, ruhunun ölümü geride kalanların kafasında belki bir takım uğursuz sorulara yol açabilir: Bu kadar debdebeli bir ölüm, aslında bir var oluş biçimi değil miydi? Bizler de onun gibi Mefistoteles''le anlaşmanın bir yolunu bulup “yırtabilse miydik” acaba? Bir türlü var-olamayan, hafızasındaki devasa İslâmcı karmaşayla cebelleşen, onu... -
Bu hafta kayda değer bir şey yoktu
03 Aralık 2006Bir zamanlar güzel bir İrlanda köyünde bir avcı varmış. Avcı her akşam köyün kahvesine gelir, o gün ormanda gördüğü şeyleri anlatırmış. Ama her akşam aynı hikayeyi anlatmaktan sıkmıyormuş. Hikaye şuymuş. Avcı ormanda avlanırken bir dere görürmüş. Derenin ortasında büyük bir taş. Güzel mi güzel bir peri kızı, o taşın üstünde otururmuş. Altın rengi saçlarını gümüş bir tarakla taramaktaymış. Avcı her akşam, kahvenin bir köşesinde kendisini heyecanla dinleyenlere bu hikayeyi bıkmadan usanmadan anlat... - Kasım 2006
-
Hatırlıyorum...
26 Kasım 2006Salah Birsel''in “Goethe''nin Hayatı” kitabını okuyordum. Hayatı bitmiş, ölümüne gelmiş sıra. Goethe ellerini çıkarıyor ve alnı kırışıklıklar içinde, zorlukla sağ elinin işaret parmağıyla battaniyenin üzerine şu harfi çiziyor: “W” Bunun anlamı nedir acaba. Goethe bunu hiçbir zaman açıklamayacaktır. Hiçbir zaman derken, yani ömründen geriye kalan iki gününün sonuna kadar ve son olarak da şunları mırıldanacaktır: “Biraz daha ışık lazım, pencereyi iyice açın.”Siz onun Werther''ini okudunuz mu?***“U... -
Rahşan Ecevit"in elleri
19 Kasım 2006İstanbul''un göklerinin pusla ve yağmurla yeryüzüne biraz daha yakınlaştığı bu saatte, yüce kandilimizin fitilinin epeyi aşağı çekildiği bu saate, Eyüp''teki işyeri binasında, masamın önünde oturuyorum. Yemek yerken bir yandan da ekrandan haberlerin akışını izliyordum az önce. Tören sırasında, taziyelere karşı metanetle gülümsemeye çalışan Rahşan Ecevit''i gördüm bir an. Kameraman -onu alnından öpmeli ve tebrik etmeliyim- kamerasını bir an Rahşan Hanım''ın ellerine odaklıyor. Önünde bağladığı ya... -
“Nobel” yaz, bir boşluk bırak...
12 Kasım 2006Nobel olayımızın havaya kaldırdığı tozun yavaş yavaş yere inmeye başladığı şu günlerde fark edebiliyoruz ki Türkiye Orhan Pamuk''un ödülünü genel olarak “anlayışla” karşıladı ve suhuletle “sindirdi.” Orhan Pamuk''a verilen ödülün karşısında buz gibi bir nezakete bürünen yandaşlarının ve karnı derin bir yerlerinden sancılanan muhaliflerin bilinçlerinin altında aslında şöyle bir karmaşa yatıyor: Bu ödül bize(!) verildiğine göre o kadar önemli bir şey olmasa gerek. Biz bunu niye hak ede(BİLE)lim ki... -
Yeni bir ilahiyat şart
05 Kasım 2006İmparatorluğun çöküşünden sonra son halife yurtdışına; onun şahsında temsil edilen geleneksel İslam anlayışı da Anadolu''nun kırlarına sürüldü. Halife''nin torunları bir gün (2006''da) yurda döndüklerinde ne halde olduklarını gördük. Saçlarıyla, fraklarıyla, küpeleriyle, bastonlarıyla, ağlayan çocuklarını teskin etme biçimleriyle, selâmlaşma ve vedalaşma kültürleriyle, gazete haberlerine birer ikişer Fransızca veya İngilizce cümleyle yansıyan dünya görüşleriyle, hafıza kaybına uğramış, sakinleşm... - Ekim 2006
-
Ordu ve millet: İki farklı doğru değil; tek bir gerçek
29 Ekim 2006Bir akşam yemeğinde hoşafın yağının(?) eksik(!) olduğunu fark eden(!) Yeniçeri Ordusu ayaklandı! Bu tarihi bir gerçek, öyle değil mi? Osmanlı toplumsal hayatının en tutucu sosyal birimlerinden biri oldu hep ordu. Toplumdaki her yenilik, her kıpırdanış, her değişme onun tepkisini çekiyordu: Hoşafın yağındaki ufacık bir değişme(!) bile. Gün geldi lağvedildi bu ordu. Lağvedilmesi, adına “Hayırlı” denilen bir “Vakıa” ile oldu. “Vaka-i Hayriye”nin, Osmanlı''nın en fazla batılaşma eğilimi içine girdiğ... -
... Bir gariplik var!
22 Ekim 2006Geçtiğimiz Pazar bir komutandan bahsetmiştim. Askerliğimi yaptığım taburun komutanı olan bir komando binbaşısından. Onun, askerlerini gece yarısı çatışmaya gönderirken izlediğim derin telâşından bahsetmiştim.Bir gün bizi, yani üniversite mezunu kısa dönem askerleri içtima alanında toplamıştı. O gün orada olan bütün yüz küsur arkadaşım da şahittir konuşmasına. Askerliğin her şeyden önce bir gönül işi olduğunu söyledi. Bunun neresi gönül işi diye düşünüyorduk o güne kadar. Sonra girdiği çatışmalar... -
İrtica yok ; Bir gariplik var! (2)
15 Ekim 2006Birinci yazımızda irticaın kaynaklarına eğilmeye çalışmıştık. İrticaın kökenlerinin Türkiye''nin geçen yüzyılın başında zayıf düşürülme planlarıyla birlikte ortaya çıktığını açıklamaya çalışmıştık. Büyük Ruh''un çökertilmesi projesinin bir parçası olduğunu anlatmaya çalışmıştık. Kurtuluş Savaşı şartlarında mecburen boyun eğilmiş zımnî bir şarttı. Enver Paşa''nın o “Deli cesaretinin”, o inanılmaz cinnetinin, Büyük Ruh''un son çırpınışı olduğunu söylemiştik.Açık iki göz, eğer biraz vicdan taşıyors... -
İrtica yok; bir gariplik var! (1)
08 Ekim 2006Her şeyden önce bu irtica işini ilkokul düzeyinde tekrar formüle edelim ve hatırlayalım: Efendim şöyle. Türkiye henüz -Nazım Hikmet''in söylediği gibi- “Dörtnala gelip uzak Asya''dan / Akdeniz''e doğru uzanmış bir kısrak başı gibi” küçük bir ülke değilken, yani Avrupa''nın geniş ovalarında yayılmışken, kıtalararası denizleri birer “iç göl” haline getirmişken taşıdığı ruhu ve toplum psikolojisini taşıyamaz oldu. İmparatorluk çöktü. Onun ruhu da çökmek zorundaydı. Çökmekte direndi. Hep öyle olur. ... - Eylül 2006
-
MHP, Söğüt, laptop...
24 Eylül 2006Söğüt''te, bundan yedi yüz yıl önce kurulan o çadırlardaki kılıçların suyu bilimle, irfanla verilmişti. Süngü uçlarını andıran sabit bakışlarıyla o büyük savaşçılar; aynı zamanda doğaya da, insana da derinliğine bakmayı öğrenmiş bilge kişiliklerdi. Kaviydiler. Yani kalpleri, ormanda ağaçtan düşen tek bir yaprakla bile ürperebilecek kadar hassastı. Yoksa Viyana''nın Kahlenberg sırtlarına kadar varacak o büyük çiçek istilâsına nasıl dayanırlardı. Kibir, gurur olarak o kadar geriye çekilmişlerdi ki... -
Pazarcık...
17 Eylül 2006Sadece iki günlük iznim vardı. Her şeyi bu iki güne sığdırmak zorundaydım. Dünyayı kafamın arkasında bırakmam mümkündü. Sokaklarda, caddelerde, binalarda, işyerlerinde dev bir ahtapot gibi devinmekte olan “dünya işlerini” arkamda bırakmam mümkündü. Uğultu, görüntü, karıncalanma, motor böğürtüsü, asfalt kokusu, su kesintisi, tartışma, uzlaşma, velhasıl genel “Ses ve Öfke” dünyasını atlatmam mümkündü…***170 kişilik Airbus''ımızın tekerlekleri geceleyin Trabzon toprağına sürtünüyor. Sarsılarak duru... -
Ah gidi Karadeniz...
10 Eylül 2006“Çocukluğundan bir an hatırlayanı kimse hapsedemez” demiş Rilke. Çünkü o “an”, o birkaç saniye yeter ona.En zor anlarımda, dünya, üstü gökyüzüyle kapatılmış büyük bir hapishaneye dönüştüğünde bile, beni de çocukluğum kurtarır çoğu zaman. Herkes gibi. Çocukluğumun, beni hapisten kurtaran en önemli fotoğraflarından biri şöyle: Sırtlarında çantalar ve ellerinde erzak poşetleriyle bir grup delikanlı, ne zamandan beri sürdüğünü bilmedikleri bir geleneğe uyarak gece karanlığında yola çıkmışlar. Balta ... -
"İntiharda öldürülenle ölen aynı değildir"1
03 Eylül 2006Öldüren zehirlenmektedir. Bir gün ölecektir. En azından ruhu ölecektir onun. ABD''nin, ruh ölümü gerçekleşmiş bir toplum olarak dünyaya daha ne kadar ölüm sunabileceği sorunu, ciddi bir sorundur bence.Ruh çöküşü, evet..Tarihine baktığımızda, ABD''nin zehirlenmiş müziği ve edebiyatı, dikkat çekici biçimde ''çöküş''ü işlemiştir. Oysa ABD, kurulmaya daha iki buçuk yüzyıl önce başlamıştı. Kızılderililer insafsız bir polemikte, ateşli silahlarla eleştirilip yenilgiye uğratıldıktan sonra, her bakımdan... - Ağustos 2006
-
Umut çalışanları ve “BSF” Akademisi
27 Ağustos 2006Felsefe, Türkiye'de daha çok "yapılan" bir şeydir. "Edebiyat" da öyledir. Geniş kitlelere mal olmuştur bu iki kavram. Tabana yayılmıştır yani. Ama nasıl? Şöyle söyleyeyim; bu kavramları en iyi minibüs muavinleriyle uzun yol otobüsü sürücüleri anlarlar. Bir muhabbette kafa karıştıracak bir dil oyunu varsa "felsefeyi" orada anında tanır ve teşhis ederler: "Felsefe yapma oğlum!" "Edebiyat yapma lan bana!" "Bana kelime yapma arkadaşım!" "Şekil mi yapıyorsun ya sen?"* * *Bu birikim düzeyi Türkiye'de ... -
Geride kalanlar için şarkı
20 Ağustos 2006Kahkahayı ve gözyaşını, kuru soğanı ve jakuziyi, aile trajedileriyle “aile imparatorluklarını”, yani çaresizlikle imkânı bu kadar büyük bir alçak gönüllülükle bir arada tutabilecek güçteki memleketimiz, ekonomik çelişkileri, gelir dağılımındaki korkunç farkları elbette en ağır başlı, en zarif biçimde giderecek güce de sahip bulunmaktadır. Peki, bu sadece dizi filmlerin narkozuyla ve birer saatlik seanslarla mı gerçekleştirilebilecektir ancak? Soruyu derinleştirmek zorundayız: Kahkahanın altında... -
Dört İsrail tankının robot resmi
13 Ağustos 20061. sümkürmüş ve susmuş demir yahudi haklı değil. 2. ulumuş ve susmuş kan tükürmüş ciğerleri berbat yüzünü dağa çeviriyor utanıyor değil. 3. çiğnemiş ve tükürmüş önlüğünde kemikler, çocuk elleri et parçaları dişlerinde yorgun yahudi daha fazlası değil. 4. bir gülücüğün yüzünü kazıyorum paletlerinden bir küçük ali'nin yüzünden artmış gülücüğü bakıyorum da parçalanmış- ..ama kopmamış şarkımız onun hâlâ sıkılı dudaklarından -
Seni çok seviyoruz: Çünkü böyle olmak zorunda değilsin
06 Ağustos 2006Seni çok seviyoruz Türkiye; çünkü böyle olmak zorunda değilsin. Kucağında büyüttüğün, sonra uzaklara gönderdiğin o büyük şairinin dediği gibi; "Boynunu Akdeniz'e doğru bir kısrak başı gibi uzatmış" duruyorsun öylece. Tehlikenin geçmesini mi bekliyorsun? Yanına kadar sokulan "uzak" dostunun salyalı bakışları altında tedirgin, irileşmiş ve akları büyümüş güzel gözlerini yere dikmiş bekliyorsun. Öldürülmeyi mi bekliyorsun? Yoksa tarihin çukurlarla dolu sonsuz yolunda ayağın sürçtü diye bir dost kur... - Temmuz 2006
-
Mutluluğunu istiyorlar; vermeyeceksin!
30 Temmuz 2006Piyano virtiözü, uykusuz güzel gözlere sahip gizemli siyahi kadın; "Yeni bir Ortadoğu'nun zamanının geldiğini" söylüyor. Acaba neler oldu bitti de olduğu yerde sınırlarıyla şeyhleriyle kıpırdamadan duran bölgenin "zamanı" geldi? Sakın o "zamanı" siz Afganistan'dan başlatarak getirmiş olmayasınız, güzel uzun piyano parmaklarına sahip şuh kadın. Hem, zaten sizin istediğiniz gibi olmuyor muydu her şey şimdiye kadar.***Siz istediğiniz için, sizin istediğiniz gibi olmadı mı her şey?Temiz çöl havasınd...