Osmanlı’nın Mezopotamya’daki topraklarını işgal eden İngilizler’in yapay bir şekilde oluşturdukları Irak’ın -manda dönemi dahil- tarihinde bu kadar kötü bir dönem yaşanmamıştır.
Krallık dönemindeki bölgesel çekişmeler, cumhuriyete geçişin sancıları, Baas’ın baskıları, İran-Irak Savaşı ve Saddam’ın despotik çağlarında bile Irak halkı bu kadar ihmal edilmemiş, çaresiz bırakılmamıştı. Zira söz konusu devirlerde Irak bu derece büyük paylaşım kavgasının sahası değildi.
İngilizlerin oluşturduğu yapı ile 1925’ten sonra bölgenin petrol imtiyazları 75 yıllığına Batılı işletmecilere verilmiş
, petrol kuyularından gelen kira bedellerine razı olunmuştu. O küçük miktar ülkeyi zengin etmese bile kısmen halkına onurlu bir hayat sunmuştu. 2003 öncesinde Bağdat, Basra, Musul veya Irak’ın herhangi bir kentine gitseydiniz, insanların umutla yaşadıkları ve dünyaya eklemlenmek için uğraştıklarını görürdünüz.
Ancak demokrasi getirme iddiasıyla ABD işgalinin gerçekleştiği 2003’ten sonra Irak toplumu, büyük bir kaosa sürüklendi.
Her biri bir sığınma adası olarak, kabile, aşiret, bölge, mezhep veya alt kimliklerine sarılıp hayatta kalma mücadelesi vermeye başladı. Başka bir deyişle medeniyetler beşiği Mezopotamya halkları en ilkel yapılarına dönmek zorunda bırakıldı.