|
Yazı Dizileri

“Seyyad-ı biinsafa hizmetten zevk alanlar”

Müslüman coğrafyasındaki bütün haklı direnişlerin adı “terör” bütün tavizlerin, ihanetlerin adı “hoşgörü, diyalog.” Neden? İkbal’in Sir Ahmet Han’dan sorduğu gibi, biz de soruyoruz ABD’de gönüllü ikamet eden “gözde” aydınlarımıza: “Zulmü alkışlayamam zalimi asla sevemem” diyen Bülbül şairi gibi, hiç mi yok, azıcık öfkeniz, hışmınız ve gururunuz? Yok.

Yeni Şafak
04:00 . 4/01/2015 Pazar
Yeni Şafak

Şahin Doğan

Rutinleşen, ritüelleşen bir İslam. Ayinleşen, folklorlaşan bir İslam. Mistikleşen, miskinleşen bir İslam. İdeolojikleşen, manifestolaşan bir İslam. Statikleşen, statükolaşan ve muhafazakarlaşan bir İslam. Bir kelimeyle içeriksizleşen bir İslam. Günümüz islamı. Modern okuma biçimlerinin gelip dayandığı nihai nokta bu. İslam’ın haremine nice batıl namahrem ayak bastı, davet edildi. Her müslüman grup kendi tasavvur dünyasının kodlarına göre bir Allah, bir İslam inşa etmeye başladı. Bütünlük, insicam ve ahenk, paralandı, parçalandı ve dağıldı. Parçalarla uğraşma, onları bir araya getirip toplama ve toparlama, bir terkip yapma, modern zamanların İslam algısının başat özelliklerinden. 


BİLİNÇ KAYMALARI

“Bilinç kayması” derken haksız mıydı Müftüoğlu. Fizılal yazarı yarım yüzyıl evvelinden uyarıyordu bizi, olası muhtemel bütün yıkıcı ve kıyıcı bilinç kaymalarına, tasavvur bozukluklarına karşı. El-Mevdudi, aynı şarkıya yanık bir dilbeste olur Tefhim'inde. Osmanlı uleması, maziden miras kalan müzmin bir ataletin gayyası içinde gidişattan ve güzergahtan habersiz bir miskinlik içinde. Ahmet Cevdet Paşa nesli tükenen guruhun son temsilcisi. Namık Kemal'le başlayan münevver tipi ise yarım kanatlı. Devlet-i Aliye asırlardır teraküm eden acınılası bir düşünsel durgunluğun bedelini ödüyordu. 


Afgani, siyasal bir devinime davet ediyordu, Abduh ise sosyal bir devinime. Tilmizleri Reşit Rıza üstatları arasında daha “vasat” daha “orta” bir yer bulmaya gayret ediyordu. Ama gönlü nevzuhur bir nazenin olan hürriyetten yanaydı. Hürriyet Kasidesi şairi, sadece din değil, medeniyet bağlamında yeni bir sesin, yeni bir nefesin ve yeni bir okuyuşun ilk muştulayıcı. Onu “Kur'an şairi” Akif, Süleyman Nazif, Yahya Kemal ve sonrasında Kaldırımlar şairi takip eder. Ancak sesler boğuk, nefesler kısık ve okumalar kifayetsiz kalır. Pakistan'ın bağrından yanık bir gönül teşne olur yarım yamalak orkestraya. Muhammed İkbal. Goethe’nin Doğu Batı divanına nazire olarak kaleme alınmış olan Cavidname, modern zamanların en muhteşem Müslüman destanı. Yıkılışımızın hazin hikayesini anlattığı gibi, tekrar dirilişimizin şifrelerini de veriyor bu paha biçilmez eserinde İkbal. 


HAYATİ SORU

Her namuslu zekanın üzerinde büyük bir hassasiyetle eğildiği hayati soru şu: Bir zamanlar tarihin mimarı olan münbit bir düşünce, neden şimdi tarihin kıyısında, kenarında ve yamacında? Sözü Şeriati'ye bırakırsak “kendimizi devrimci yetiştiremediğimiz için” şeklinde birazcık muasır bir manifesto havası kokan bir cevapla karşılaşırız. Geleneksel ulemaya kalırsa sebeb, mazi ile sıhhatli bir ilişki ve iletişime geçememek. Modernistlere göre yepyeni bir vahyin, yepyeni bir aklın ve yepyeni bir tasavvurun inşası gerek. Mehmet Şevket Eygi, Toybee’nin “Eflatun’un ideal sitesine en yakın sistem Osmanlı devletidir” şeklindeki kurnazca iltifatına muhkem bir kaziye gibi inanıyor, sarılıyor. Osmanlı'yı yüceltmek uğruna batılı bir kaselis’in şahitliği çok mu önemli? İdealar aleminden mağaramıza yansıyan minnacık bir gölge biz zavallı tutsakları mest ve bihuş etmek için yeterli. 


Abdulkerim Suruş, en ölümcül tehlikeyi İslam'da değil, İslamcılıkta görüyor. İslamcılık yani ideolojikşen, manifestolaşan bir İslam algısında. Aynı düşünce Seyyid Hüseyin Nasr ve Tarık Ramazan gibilerince kabul görüyor daha doğrusu benimseniyor. Bunlara sormak lazım. Bernard Levis ve Watt gibi görevli kalemler tarafından neden İslam’ın yüz akı Seyyid Kutup gibi mümtaz simalar daima kötülendi, daima aşağılandı ve neden aynı inancı paylaştıkları halde Fazlulrahman ve Muhammed Arkoon gibileri el üstünde tutuldu, onlar için methiyeler dizildi? Şeriat denince öcü görmüş gibi kaçan batılı entelijansiya, tasavvuf deyince neden uysal bir koyun gibi munisleşiveriyor? Yanıtı Huntington ve Fukuyama gibi nadanların malum hezeyanlarında saklı. 


HAKLI DİRENİŞ Mİ TERÖR MÜ?

Sir Ahmet Han, Taha Hüseyin, Muhammed Ali ve Çerağ Ali gibi aldanmış bir münevverler takımıyla İslam dünyası ancak müstemleke olabilirdi, başka değil. Bu meyanda Ubeydullahı Sindi, Muhammed Esed ve tilmizlerini anmadan geçmek saygısızlık olur. İslam’ın mistik yorumu neden daima sevimli gelir batılı dimağlara? Mevlana, Hallac, İbni Arabi gibi simalar İslam peygamberinden daha kıymetli, daha yüce bunların gözünde. Müslüman coğrafyasındaki bütün haklı direnişlerin adı “terör” bütün tavizlerin, ihanetlerin adı “hoşgörü, diyalog.” Neden? İkbal’in Sir Ahmet Han’dan sorduğu gibi, biz de soruyoruz ABD’de gönüllü ikamet eden “gözde” aydınlarımıza: “Zulmü alkışlayamam zalimi asla sevemem” diyen Bülbül şairi gibi, hiç mi yok, azıcık öfkeniz, hışmınız ve gururunuz? Yok. Galiba o yüzden seviliyorsunuz efendilerinizce ve ikamet edebiliyorsunuz onların yanında. “Köpektir zevk alan seyyadı biinsafa hizmetten” diyerek yüreğimizin amansız feryadına tercüman olan şaire selam olsun.

#islam
#bilinç
#direniş
8 yıl önce
default-profile-img