|

Batı iklim krizini bahane ederek sömürge ülkelerine müdahale ediyor

Batılı ülkeler, sömürgelerinde doğayı tahrip ederek temellerini attığı iklim krizini güvenlik alanında müdahale aracı olarak kullanıyor. Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol, iklim krizinin, Batı'yı da tehdit eder hale gelmesiyle gündeme taşındığını ve sömürgeci devletlerin bu krizi müdahaleci politikaları hem siyasallaştırıldığı hem de güvenlik eksenine oturttuğunu ifade etti.

12:53 - 2/01/2023 Pazartesi
Güncelleme: 12:59 - 2/01/2023 Pazartesi
AA
Arşiv
Arşiv

Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM) Başkanı Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol, AA muhabirine, 15'inci yüzyılda başlayan sömürge dönemi faaliyetlerinin iklim krizindeki rolü ve kolonyal ülkelerin iklim krizi konusundaki tutumlarını değerlendirdi.

Erol, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli'nin 2022'de hazırladığı raporda ilk defa küresel iklim krizinin nedenleri arasında sömürgecilikten bahsedildiğini, tarihi süreçte sömürgeci devletlerin kolonilerindeki faaliyetleriyle tetikleyici rol oynadığını söyledi.

Sömürgeci devletlerin ele geçirdikleri bölgelerde ormanlık alanları tarım alanına çevirdiğini veya yer altı kaynaklarına ulaşmak için Afrika ve Latin Amerika'da ormanları yok ettiğini hatırlatan Erol, "Sömürge döneminde, ormanlardan kesilen ağaçlar, Avrupa'ya taşındı. Yok edilen ormanlar tarıma açılırken; arazilerin kontrolsüz kullanımı ve bilinçsiz şekilde yapılan tarım toprağın verimsizleşmesine, su kalitesinin düşmesine ve erozyona yol açtı." ifadesini kullandı.

Erol, Batılı ülkelerin "Beyaz adamın yükü" söylemiyle sömürdüğü ülkelere müdahalelerini meşrulaştırmaya çalıştığını anımsatarak, şunları dile getirdi:

"Sömürgecilik, neden olduğu iklim kriziyle kalıcı tahribata, önlenmesi zor ve maliyetli tehdide yol açtı. Buna rağmen sömürgeci ve Batı merkezli kapitalist devletler, mevzubahis tehditle mücadele etmek için çeşitli imkanlara sahip ancak iklim krizinin siyasi, sosyal ve ekonomik kapasitesi zayıf devletler ve toplumların yok oluşunu beraberinde getirmesi muhtemel."

Erol, kolonyalistlerin tek amacının büyük kaynakları kendilerine bağlayarak en güçlü devlet olmayı amaçladığını dile getirerek, Afrika'nın önemli kısmını sömüren Fransa'nın hala bölgedeki sömürgecilik faaliyetlerinden vazgeçmediğini kaydetti.

Sömürgeci devletlerin, doğrudan askeri varlık göstermese de siyasal, ekonomik ve sosyal kaynaklarını kullandığı ülkeleri kendilerine bağımlı hale getirdiğini ifade eden Erol, merkez-çevre ilişkileri açısından dünyanın kaynaklarını toplayan merkez ülkelerin, çevre ülkelerindeki doğa tahribatını düşünmediğine dikkati çekti.

Sömürgeci devletler iklim krizini politik amaçlarla kullanıyor

Erol, sömürgeci devletlerin geçmişe dönük muhasebe yapma gereği hissetmediğini, aksine Batı merkezli tarih okumasıyla yargılanamaz şekilde konumlandıklarını belirterek, iklim krizine yönelik yasal süreçlere ve politikalara bakıldığında bu devletlerin aleyhine kararlar çıkmayacağını söyledi.

Batılı şirketlerin kendi ülkelerinde uymak zorunda olduğu kurallara diğer ülkelerde uymadığına işaret eden Erol şöyle devam etti:

  • "Sömürgeci zihniyetin aslında varlığını koruduğu ve karını azami seviyeye ulaştırmaya çalıştığı görülmektedir. Elbette sömürgeci devletlerin bu konuda hesap vereceği söylenemez. Avrupa Birliği (AB), Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması'nı (CBAM) hayata geçiriyor. Bu mekanizmanın amacı, bir ülkede üretim yapan şirketin AB'ye mal ihracı sırasında aradaki karbon fiyat farkını ödemesi ancak ülke, AB ile aynı çevre politikalarına sahipse bundan muaf. Bu da Batılı ülkelerin hesap vermek yerine kendilerini örnek olarak sunduğunu gösteriyor."

Erol, iklim krizinin, Batı'yı da tehdit eder hale gelmesiyle gündeme taşındığını ve sömürgeci devletlerin bu krizi müdahaleci politikaları hem siyasallaştırıldığı hem de güvenlik eksenine oturttuğunu ifade etti.

Güvenlik eksenindeki konuların "toplum tarafından onaylandığını, bunlara sessiz kalındığındaki müdahalelerin meşruiyet kazandığını kaydeden Erol, "Geçmişte emperyalist devletlerin ideolojik söylem ve yanlış bilgilerle diğer ülkelere saldırdığı biliniyor. Bunun örneklerinden biri kimyasal silah bulundurduğu gerekçesiyle ABD'nin Irak'a yaptığı müdahale." diye konuştu.

ANKASAM Başkanı Erol, Batılı ülkelerin iklim krizini de güvenlikçi eksene oturtarak diğer ülkelere müdahale aracına dönüştürebileceğine değinerek, "Batılı devletler bu yöntemle küresel rekabette ellerindeki gücü korumayı amaçlıyor." değerlendirmesinde bulundu.

İskoçya'nın Glasgov şehrinde 2021'de düzenlenen Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 26. Taraflar Konferansı'nda BM Güvenlik Konseyi'nin daimi üyelerinin bazılarının katılmadığını aktaran Erol, başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerin karbon emisyonlarını düşürmek gibi iklim kriziyle ilgili izlediği politikalarda samimi olmadığını, "devletlerin çeşitli kararlar almak için söylemler geliştirse de somut adımlar atmadığını" söyledi.

İklim krizinin oluşturduğu tehditler

Erol, iklim krizinin yarattığı afetlerin türüne ve bölgelere göre değerlendirilmesi gerektiğini ifade ederek, "Artan sıcaklıklarla Afrika'daki su krizi her geçen gün derinleşiyor. Aynı şekilde kutuplardaki buzullar, zaman geçtikçe daha hızlı eriyor. Diğer taraftan muson bölgelerindeki yağışların şiddetlendiğini görmek mümkün. Kısacası iklim değişikliği, farklı açılardan dünyayı tehdit ediyor." diye konuştu.

İklim krizine bağlı sorunların insanlık için büyük tehditler oluşturduğunu vurgulayan Erol, şu bilgileri paylaştı:

"Artan doğal afetler, kuraklık, erozyon, toprak kirliliği gibi sorunlar, su ile gıda güvenliği açısından insanları, toplumları ve devletleri doğrudan tehdit edecek. Daha da önemlisi bu tehditler, göçlere, bölgesel ve küresel savaşlara neden olma potansiyeline sahip. Özellikle de kaynak savaşlarının yoğunlaşması nedeniyle 2050'de yaklaşık 1 milyar insanın göç edeceğine yönelik tahminler, tehdidin ve krizin boyutunu daha somut çerçeveye oturtuyor. Ayrıca iklim değişikliği, sadece insanlar için değil; çeşitli canlı türleri ve ekolojik yaşam için de hayati tehdit içermektedir."

Sanayi devriminde ihtiyaç duyulan ham maddeleri elde etmek için doğaya zararlı yöntemlerin kullanıldığını ve fosil yakıt tüketiminin hızlandığını belirten Erol, "Batılı devletlerin birçok atığı geri dönüştürdüğünü iddia etmesine rağmen ağır metal ve nükleer atıkların akıbetinin belirsiz. Bu atıkların üçüncü dünya ülkelerine gönderildiği ve gizlice gömüldüğü şeklinde iddialar var." şeklinde konuştu.

Erol, geri dönüştürülmeyen atıkların çevre kirliliği ve doğaya zarara yol açtığını kaydederek, sömürgeci düzenin üretim sürecinde olduğu gibi tüketim sürecinde de dünyaya ağır zarar verdiğini söyledi.

Batı'nın verimli toprak ve temiz su kaynağına sahip ülkelere müdahale etmek için hazırlık yaptığını ve bu ülkelerin belirlediği politikaları şekillendirmeye çalıştığını dile getiren Erol, bunu emperyalizm ve sömürgeciliğin yeni versiyonu olarak tanımladı.

#sömürge ülkeleri
#iklim krizi
#Avrupa
#Batı ülkeleri
1 yıl önce