|

2 dönem kuralı 2018’de başladı

Cumhurbaşkanının 5 yıllık görev süresi ile 2 dönem seçilme kuralı 30 Nisan 2018 tarihinden itibaren “herkes için ilk defa” işlemeye başlamıştır. Muhalefetin Sayın Cumhurbaşkanının 2014 yılındaki seçimini Birinci Dönem seçimi olarak kabul etmesi Anayasal hükümler çerçevesinde yanlıştır.

00:00 - 24/02/2022 Perşembe
Güncelleme: 11:52 - 24/02/2022 Perşembe
Yeni Şafak
 İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM

Avukat Ali Özkaya
Ak Parti Afyonkarahisar Milletvekili - TBMM Anayasa Komisyonu Başkan Vekili

Cumhurbaşkanı veya Devlet Başkanı, bütün toplumlar açısından son derece önemli ve saygın bir konumdadır. Zira Anayasalar gereğince Cumhurbaşkanı bu sıfatıyla Devleti ve Milletin Birliğini temsil eder ve Devletin en üst yöneticisidir.

Anayasa Hukukundaki yönetim biçimlerinden olan Başkanlık, Yarı- Başkanlık, Parlamenter Sistemler ülkelerin kendi geçmiş tarihi birikimleri, gelenekleri ve yaşadığı siyasal süreçler dikkate alınarak yapmış oldukları tercihler ile ortaya çıkmıştır. Nitekim bugün Birleşmiş Milletlere üye devletlerin yönetim sistemlerinin isimleri aynı olsa bile hiçbirisi birbiri ile tamamen örtüşmemekte hatta birbirinden ciddi farklılıklar arz etmektedir. Bazen bir Başkanlık Sistemi Parlamenter Sisteme yaklaşmakta veya Parlamenter Sistem Başkanlık Sistemi gibi fonksiyon ifa eder görünmektedir.

Yönetim sistemlerini kavramsal olarak kısaca hatırlamak gerekirse Başkanlık Sistemi olarak tarif edilen hükümet etme yöntem biçimi için Jose Antonio Cheibub, John Michael Carey, Juan Linz gibi bir çok yabancı düşünürün tanımlamaları mevcut iken Burhan Kuzu (Türkiye İçin Başkanlık Sistemi), Kemal Gözler (Anayasa Hukukunun Genel Teorisi) gibi kıymetli hocalarımızın da tanımlamaları mevcuttur. Ama hepsi genel olarak incelendiğinde yürütme gücüne haiz olan başkanın halk tarafından seçileceği, yasama ve yürütme organlarının birbirinin varlığına son verebilecek araçlara sahip olmayacağı temel ilkeler olarak göze çarpmaktadır. Bunların yanında Nur Uluşahin ve Kemal Gözler yürütme organının tek kişiden oluşması özelliğini1 de temel özellik olarak kabul etmişlerdir.

Yarı- Başkanlık Sisteminin uygulayıcısı olan Fransada Maurice Duverger sistemin ana şartlarını sayarken Başkanın halk tarafından seçileceğini, sembolik olmayan önemli yetkilere sahip olması gerektiğini ve Başkanın yanında yürütme ile idari yetkilere sahip başbakan ve bakanların parlamentodan güvenoyu aldığı müddetçe görevde kalacaklarını ifade etmiştir.

John Michael Carey, parlamenter sistem için halk parlamentoyu seçer ve hükümet seçilen parlamentodan oluşturulur ve ona karşı sorumludur3 derken, Leon D. Epstein parlamenter sistemde hükûmet yasama organından kaynaklanır yani yasama organı tarafından seçilir ve yasama organına sorumludur demiştir. Kemal Gözler ise yürütmenin ikili yapıda4 olacağına ilişkin bir özellik daha eklemiştir.

Türkiye’de Parlamenter Sistem Tecrübesi

Türkiye’nin 1876’dan itibaren parça parça da olsa uzun yıllar tecrübe ettiği parlamenter sistem örneğinde; hükümet ve parlamento birbirine karşı bağımlı olduğundan sürekli koalisyon hükümetleri, güvenoyu alamayan hükümetler, milletvekili transferleri, Güneş Motel olayları, Başbakan-Cumhurbaşkanı tartışmalarının sıkça yaşandığı siyasi istikrarsızlıkların çokça görüldüğü yakın dönem siyasal tarihimiz mevcuttur.

Parlamentonun içinden çıkan Başbakan ve Bakanlar Kurulunun yürütmede asıl fonksiyonu ifa ettiği halde yasama organı karşısında sorumluluğu bulunmayan cumhurbaşkanı, birçok ülkede sembolik yetkilere sahip iken ülkemizde ise 1982 Anayasası ile özellikle 2007 Anayasa değişikliğinden sonraki ve 2014 seçimleri ile birlikte Cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesi ve geniş yetkileri dikkate aldığımızda Cumhurbaşkanının neredeyse yarı-başkan (2014-2018) yetkilerine sahip olduğunu, sistemin de bu tarihler arasında yarı-başkanlık sistemine dönüştüğü kanaatindeyiz. 2017 Anayasa Değişikliği ile de Başkanlık Modeli altında konumlandırabileceğimiz Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi hayat bulmuştur. 6771 sayılı Kanunun Genel Gerekçesinde1 de bu konuya değinilmiş ve Türkiye’nin bir sistem değişikliğine gittiği açıkça ifade edilmiştir.


Türkiye’nin 1876’dan itibaren parça parça da olsa uzun yıllar tecrübe ettiği parlamenter sistem örneğinde; hükümet ve parlamento bir birine karşı bağımlı olduğundan sürekli koalisyon hükümetleri, güvenoyu alamayan hükümetler, milletvekili transferleri, Güneş Motel olayları ve Başbakan-Cumhurbaşkanı tartışmaları gibi olayların sıkça yaşandığı siyasi istikrarsızlıkların çokça görüldüğü yakın dönem siyasal tarihimizde mevcuttur. Parlamentonun içinden çıkan Başbakan ve Bakanlar Kurulu’nun yürütmede asıl fonksiyonu ifa ettiği halde yasama organı karşısında sorumluluğu bulunmayan cumhurbaşkanı; birçok ülkede sembolik yetkilere sahip iken ülkemizde ise 1982 Anayasası ile özellikle 2007 Anayasa değişikliğinden sonraki ve 2014 seçimleri ile birlikte cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesi ve geniş yetkilerini dikkate aldığımızda cumhurbaşkanının neredeyse yarı-başkan (2014-2018) yetkilerine sahip olduğunu, sistemin de bu tarihler arasında yarı-başkanlık sistemine dönüştüğü kanaatindeyiz. 2017 Anayasa değişikliği ile de Başkanlık Modeli altında konumlandırabileceğimiz “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” hayat bulmuştur. 6771 sayılı Kanun’un Genel Gerekçesi’nde de bu konuya değinilmiş ve Türkiye’nin bir sistem değişikliğine gittiği açıkça ifade edilmiştir.

367 KRİZİ VE GÜNÜMÜZ

2023 seçimlerinin yaklaştığı bu süreçte Türkiye’nin yakın tarihini incelediğimizde “367 krizi” olarak tanımlanan hukuk garabeti olarak ifade ettiğim sürecin bir kez daha yaşatılmak istendiğini görmekteyiz.

2006 yılından itibaren Yargıtay Cumhuriyet Eski Başsavcısı Sabih Kanadoğlu AK Partili birisinin cumhurbaşkanı seçileceği gerçeğine istinaden buna engel olmak amacıyla Anayasa ve TBMM İçtüzüğünde öngörülmeyen toplantı yeter sayısı içinde karar yeter sayısı olan 2/3 nitelikli çoğunluk sayısının aranması gerektiğini ileri sürmüştür.

2007 yılında 10’uncu Cumhurbaşkanının görev süresinin bitmesine az bir süre kala, AK Partinin Cumhurbaşkanı adayının eşinin başörtülü birisi de olabileceği konuşulmaya başlanınca “iyi saatte olsunların”1 hepsi birden harekete geçip yeni fikirler üretmeye başlamışlardı. Önce 12 Nisan 2007 tarihinde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, "Cumhurbaşkanı Cumhuriyet'e sözde değil, özde bağlı olmalıdır.”2 şeklinde beyanda bulundu. Eski Başsavcı Sabih Kanadoğlu ise Turgut Özal, Süleyman Demirel ve Ahmet Necdet Sezer’in cumhurbaşkanlığı seçim süreçlerinde aranmayan 2/3 nitelikli çoğunluğun toplantı yeter sayısı olarak aranması gerektiğini tekrar gündeme getirdi. CHP Genel Başkanı ve Milletvekilleri TBMM kürsüsünden bu fikri savunmaya başladı. Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın 24 Nisan 2007 tarihinde AK Parti grubundaki tarihi konuşmasında “Cumhurbaşkanı adayımız yol arkadaşım, kardeşim Abdullah Gül’dür” diyerek Ak Parti’nin Cumhurbaşkanı adayını açıkladı. Bütün bu yaşananlara rağmen Abdullah Gül 27 Nisan 2007 tarihinde Genel Kurulda 361 milletvekilinin katıldığı ilk turda 357 oy aldı. Genel Kurula katılması beklenen Anavatan ve Doğru Yol Partisi Milletvekilleri ise meclise gelmediler.

27 Nisan gecesi Genel Kurmayın internet sitesinde “E- Muhtıra” yayımlandı ve CHP Meclisin Cumhurbaşkanı seçim işleminin Anayasaya aykırı olduğu iddiası ile Anayasa Mahkemesi’ne müracaat etti. 1 Mayıs 2007 tarihi itibari ile Anayasa Mahkemesi, bana göre tarihinin en karanlık ve hukuk tarihimizin de yüz kızartıcı Yürütmeyi Durdurma Kararına imza atarak Meclisin Cumhurbaşkanını seçme iradesine engel oldu, 27 Haziran 2007 tarihinde de iptal kararı Resmi Gazete’de yayımlandı.

E-MUHTIRA SONUCU ÇIKAN KARANLIK KARAR

Bunun üzerine Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan erken seçim kararı alınması için AK Parti Milletvekilleri ile birlikte TBMM’ye müracaat etti ve Genel Kurul 22 Temmuz 2007 tarihi için erken seçim kararı aldı.

Aynı zamanda AK Parti Milletvekilleri Anayasa Değişikliği teklifi vererek Cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesi ve 2 defa seçilme kuralını da getiren hükümleri içeren teklifi TBMM’ye sundu. 31 Mayıs 2007 tarihli ve 5678 sayılı Anayasa Değişikliği Hakkındaki Kanun TBMM Genel Kurulunda kabul edilerek halk oyuna sunulmak üzere 16 Haziran 2007 tarihinde Resmi Gazete’de1 yayımlandı.

Yapılan 22 Temmuz 2007 seçimlerinde AK Parti yüzde %46,582 gibi rekor bir oyla yeniden iktidara geldi. CHP yüzde 20,88, MHP ise yüzde 14,27 gibi bir oy oranıyla meclisteki yerini aldı. 8 Ağustos 2007 tarihinde MHP Genel Başkanı Sayın Dr. Devlet Bahçeli

TBMM Grup Toplantısında yapmış olduğu konuşmada “Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda Milliyetçi Hareket Partisi’nin, sorumluğunu yerine getireceğini” açıklamıştır3. Bunun sonucu olarak 28 Ağustos 2007 tarihinde henüz Anayasa Değişiklikleri yürürlüğe girmeden Sayın Abdullah Gül 11’inci Cumhurbaşkanı olarak seçildi ve devir teslim töreni bile yapılmaksızın Anayasayı yaklaşık 2,5 ay ihlal4 ederek yetkisiz halde Cumhurbaşkanlığı makamında oturan Ahmet Necdet Sezer’den görevi devraldı.

21 Ekim 2007 tarihinde Anayasa Değişiklikleri referanduma sunuldu ve yüzde 68.955 kabul oyuyla değişiklikler millet tarafından onaylanmış oldu. Akabinde Anayasanın Cumhurbaşkanlığı Seçimi Hakkında Kanun çıkarılması gerektiği amir hükmü doğrultusunda 19.1.2012 tarihinde kabul edilen 6271 sayılı Cumhurbaşkanlığı Seçimi Hakkında Kanun kabul edilerek yürürlüğe girdi.

Bu Kanunun Geçici 1’inci maddesinin birinci fıkrasına göre; 11’inci Cumhurbaşkanı’nın 7 yıllık görev süresi için seçildiği ancak Anayasa değişikliğinin yürürlüğe girmesi ile bu sürenin 5 yıl olarak tespit edilmesinden doğan tereddütlerin giderilmesi için görev süresinin 7 yıl olacağı hükmüne teyiden açıklık getirildi.

Mezkur maddenin 2’nci fıkrasında ise önceki Cumhurbaşkanlarının Anayasa Değişikliği Hakkındaki 5678 sayılı Kanun ile değişiklikten önceki Anayasa hükmüne tabi olduğu dolayısı ile cumhurbaşkanlığı için tekrar aday olamayacakları hükmü getirilmişti. CHP bu Kanunun iptali için Anayasa Mahkemesine başvurdu.

Anayasa Mahkemesi’nin 15.6.2012 tarihli kararında6 özetle “Cumhurbaşkanı adaylığının temel bir anayasal hak olduğu, görev süresinin de değişiklik sonrası henüz yürürlüğe girmeyen 5 yıla göre değil, seçildiği tarihte yürürlükte olan Anayasa Hükmü gereğince 7 yıl olacağının kabulü ile ” 4 e karşı 7 oyla bu talebi reddetti. İkinci fıkradaki önceki Cumhurbaşkanlarının aday olamayacağı hükmünü ise özetle “Anayasa ile 7 yıl ve 1 dönem kuralı değiştirilmiş, 5 yıl ve 2 dönem kuralı getirilmiştir. Eski hüküm yürürlükten kaldırılıp yeniden seçilme hakkı verildiğine göre temel bir hak olan seçilme hakkının Anayasaya aykırı olarak Kanunla sınırlandırılması mümkün değildir diyerek” bu yöndeki hükmü de iptal etmiştir.

İkinci fıkrasının iptaline ilişkin gerekçesi ise bu konuyu açıkça ifade etmektedir.

MİLLETİN SEÇTİĞİ İLK CUMHURBAŞKANI

2014 seçimlerinde Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan yüzde 51,791 oy ile Türk Milletinin tarihinde ilk defa doğrudan seçimle gelen Cumhurbaşkanı oldu. 1 Kasım 2015 seçimlerinden sonra oluşan parlamento aritmatiği dikkate alınarak siyasal tarihimizdeki birçok liderin uzun süredir konuştuğu ve AK Parti’nin de kuruluş felsefesinde olan gerekçelerle Başkanlık Sistemi tipinde olan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçilmesini AK Parti önerdi ve MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin de destek vermesi ile Anayasa Değişikliği süreci başladı.


21.01.2017 tarihli ve 6771 sayılı Anayasa Değişikliği Hakkındaki Kanun ile Anayasamızda tarihin en köklü değişiklikleri yapılarak Cumhurbaşkanlığı Hükümet sitemine geçildi. Bu değişiklikle Cumhurbaşkanının adaylığından tarafsızlığına, siyasi parti üyeliğinden seçim sürecine, görev, yetki ve sorumluluklarından cezai sorumluluğuna kadar temel konuların tamamına yakını değiştirildi. Parlamenter sistemde mevcut olan Başbakan ve Bakanlar Kurulu, Güvenoyu, Kanun Hükmünde Kararname, Gensoru gibi birçok hukuki müessese Anayasa’dan çıkartıldı. Yürütme organı da Cumhurbaşkanı ve Bakanlar kurulu yerine münhasıran Cumhurbaşkanı olarak belirlendi

2017 tarihli Anayasa
Değişikliğinin Yürürlüğü

21.01.2017 tarihli ve 6771 sayılı Anayasa Değişikliği Hakkındaki Kanun’la cumhurbaşkanlığı süresinin 5 yıl olarak belirlenerek ve en fazla 2 dönem seçilme şartı getirilmiştir. Bu hükmün yürürlüğünü belirten kanunun 18’inci maddesinin (b) fıkrasında “75, 77, 101 ve 102’nci maddelerinde yapılan değişiklikler, birlikte yapılacak ilk Türkiye Büyük Millet Meclisi ve cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin takvimin başladığı tarihte” ifadesi yer almaktadır.

2017 değişikliğinde Anayasa’nın Geçici 21’inci maddesinde her ne kadar 27’nci Yasama Dönemi’nin ve cumhurbaşkanı seçiminin 3.11.2019 tarihinde yapılacağına ilişkin hüküm yer almış olsa da TBMM Genel Kurulu’nun 20.04.2018 tarihli 89. Birleşimi’nde seçimlerin yenilenmesine ve 24 Haziran 2018 tarihinde 27. Dönem TBMM ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin müştereken yapılmasına karar verilmiştir.

Bu kararın Resmi Gazete’de yayımlanması üzerine YSK’nın 26.4.2017 tarihli kararı ile 30.04.2018’de seçim takvimi başlamış, dolayısıyla Anayasa’nın 101/2’nci maddesi 30.04.2018 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Böylece Anayasa’nın 101/2’nci maddesini değiştiren 6771 sayılı Kanun’un 18’nci maddesi ile cumhurbaşkanının 5 yıllık görev süresi ile 2 dönem seçilme kuralı 30 Nisan 2018 tarihinden itibaren “herkes için ilk defa” işlemeye başlamıştır.

Hukukta lafzi, gai, tarihsel ve sistematik yorum yöntemleri mevcuttur. Yorumdan amaç pozitif hukuk kuralının lafzının içeriğinin doğru olarak anlaşılması ve getiriliş amacına uygun şekilde bir sistematik dahilinde yorumlanarak sonuca ulaşılmasıdır. Yorumun ilk şartı “dürüst yorum” kuralıdır.

Anayasa Mahkemesinin 6271 sayılı Kanunun Geçici 1/2’nci maddesinin iptali hakkındaki yaptığı yorumda önceki Cumhurbaşkanlarının yedi yıl için ve bir defaya mahsus seçilme hakkı olup bu hakkın Anayasa gereği tüketilmiş olduktan sonra 5678 sayılı Anayasa Değişikliği Hakkındaki Kanun ile “yeniden seçilme hakkı verilmesi” karşısında ve önceki cumhurbaşkanlarına bir yasak getirilemeyeceği ve bu yasağın ancak Anayasa ile getirilebileceği, aksi yöndeki yorumların temel bir insan hakkı olan seçilme hakkını kısıtlayacağından hukuka aykırı olacağını ve Anayasa ile verilen hakkın Kanunla sınırlandırılmasını iptal etmiştir. Dolayısıyla muhalefetin Sayın Cumhurbaşkanının 2014 yılındaki seçimini Birinci Dönem seçimi olarak kabul etmesi yukarıdaki mevzuat hükümleri çerçevesinde yanlıştır ve bunun aksi dürüst olmayan kötü niyetli bir yorumdur.

Öte yandan o tarihte hayatta olan mevcut Cumhurbaşkanlarından Sayın Kenan Evren, Sn. Süleyman Demirel, Sn. Ahmet Necdet Sezer ve Sn. Abdullah Gül’ün Anayasa Mahkemesinin yorumu ve Kanunu iptal gerekçesi karşısında aday olmalarına ve tekraren seçilmelerine engel bir hüküm yoktu.

Sonuç

Tüm bu anlattıklarımız dahilinde toparlamak gerekirse Anayasamızın mevcut 101/2’nci maddesi, 6771 sayılı Kanunun 18’nci maddesi gereğince ilk defa 30 Nisan 2018’de yürürlüğe girmiştir. Bu hüküm önceki tüketilen hükümleri değiştirip yürürlükten kaldırmıştır. Anayasanın önceki 101 inci maddesi, başlığından itibaren bütün içeriği ile birlikte yeniden yazılıp düzenlenmiştir. Cumhurbaşkanlığı sıfatı gibi devletin başı ve en temel organının adaylık, seçim, yetki, görev ve sorumluluklarının büyük kısmının Anayasada düzenlenmiş olması karşısında Anayasa ile “önceki tüketilen hakların dışında yeniden verilen bir temel hakkın” yine Anayasanın içinde geçiş hükümleri ile dahi olsa sınırlandırılmadığı müddetçe yorum yoluyla sınırlandırılması mümkün değildir. Aksi yöndeki yorumlar dürüst yorum ilkesini ihlal ettiği gibi tüm yorum yöntemlerine de aykırıdır.

Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde tek yetkili ve son karar mercii organ 6271 sayılı Cumhurbaşkanlığı Seçimi Hakkındaki Kanuna göre Yüksek Seçim Kuruludur. Bu Kanunun 9’uncu ve 10’uncu maddesine göre geçici ve kesin Cumhurbaşkanı aday listesini tespite yetkili makam Yüksek Seçim Kurulu’dur. 28’inci Yasama Dönemi ve Cumhurbaşkanlığı Seçim Tarihi de aynı Kanunun 3’üncü maddesine göre 18 Haziran 2023’tür.

#Recep Tayyip Erdoğan
#TBMM
#AK Parti
#Yüksek Seçim Kurulu
#MHP
#Devlet Bahçeli
2 yıl önce