|

12 Eylül 1980 darbesi: Utancın 40. yılı

Kenan Evren’in 12 Eylül 1980'de yaptığı askeri darbenin üzerinden tam 40 yıl geçti. Türkiye güne tank sesleriyle uyandı. Seçimle iktidara gelen hükümet devrilmiş, sokaklarda postal sesleri yankılanıyordu. Türkiye’yi tamamen değiştiren müdahale sonrasında 650 bin kişi gözaltına alındı, 1 milyon 683 bin kişi fişlendi, 50 kişi idam edildi, 171 kişinin ‘işkenceden öldüğü’ belgelendi. O karanlık dönemi 40 yıl sonra sokakta vatandaşlara sorduk. 12 Eylül askeri darbesini hatırlıyor muyuz?

İzzet Kaya
00:19 - 10/06/2022 Cuma
Güncelleme: 17:48 - 2/07/2022 Cumartesi
Yeni Şafak
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde silahlı kuvvetlerin yönetime üçüncü açık müdahalesi olan 12 Eylül askeri darbesinin üzerinden 40 yıl geçti.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde silahlı kuvvetlerin yönetime üçüncü açık müdahalesi olan 12 Eylül askeri darbesinin üzerinden 40 yıl geçti.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin 12 Eylül 1980 günü gerçekleştirdiği askeri müdahale ile Süleyman Demirel'in Başbakan'ı olduğu hükümet görevden alındı, Türkiye Büyük Meclisi hükümsüz kılındı. Dokuz yıl süren bu dönemde partiler geçersiz kılındı, parti liderleri önce gözetim altında tutuldu, ardından yargılandı. 1970 sonrasında değiştirilen
tamamen rafa kaldırıldı ve Türkiye siyasetinin yeniden tasarlandığı bir askeri dönem başladı.

İki kutuplu dünyada Soğuk Savaş’ın son yıllarında Orta Doğu ve Asya’da hâkimiyetini pekiştirmenin yollarını arayan Amerika Birleşik Devletleri, bir yandan da Sovyetlere karşı bir ‘Yeşil Kuşak’ projesi yürütüyordu. Afganistan’da Sovyet işgaline karşı savaşan mücâhid gerillaları destekliyor; Pakistan ve İran’da dini rejimlerin yerleşmesini istiyordu.

Dünyada bu gelişmelerin yaşandığı sırada Türkiye’de 12 Eylül 1980 tarihinde askerî bir darbe oldu. Türkiye’nin politik, ekonomik ve sosyal manzarasının oldukça sorunlu olduğu darbe öncesi yaşanan gelişmeler adeta darbeye giden yolu adım adım hazırladı.

1974 yılında Anti-Amerikan Ecevit-Erbakan koalisyonunun Kıbrıs’a asker çıkarması, Türkiye’ye ağır ekonomik ambargonun başlatılması ile sonuçlandı.

Kıbrıs’ı işgalden kurtaran Türkiye’de paranın değeri aşırı derecede düştü, enflasyon ise yüzde 100’ü geçti. Pek çok zorunlu ihtiyaç maddesi bulunamaz oldu.

Ciddi bir ideolojik kamplaşmaya maruz kalan Türkiye’de 1974 affıyla hapisten çıkan suçlular, terör faaliyetlerine girişti. Bir yanda Türkiye’nin Sovyetlerle entegrasyonunu savunan sol örgütler, beri yanda bunlara geçit vermemek iddiasındaki milliyetçi teşkilatlar silahlı çatışma haline girdi. Üniversiteler, liseler, sendikalar, devlet daireleri, hatta sokaklar, fraksiyonlar arasında bölündü.


Koalisyonlarla idare edilen ülkede siyasî bir kriz doğdu.

Görev süresi dolan cumhurbaşkanının yerine yenisi seçilemedi. Seçim turları aylarca sürdü; ancak meclisteki partiler anlaşamadı.

Darbeyi hazırlayan gelişmeler

TSK'nın emir-komuta zinciri içinde gerçekleştirdiği darbenin

en önemli gerekçesi "güvenlik"

oldu.

TBMM'nin 22 Mart 1980'de ilk turunu yaptığı Cumhurbaşkanlığı seçimini, 114 tur oylama yaptığı halde darbe gününe kadar sonuçlandıramamasının da etkili olduğu süreçte birçok cinayet işlendi.

Gazeteci Abdi İpekçi, Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul, DİSK ve Maden-İş Sendikası Genel Başkanı Kemal Türkler, MHP Genel Başkan Yardımcısı Gün Sazak, Eski Başbakan Nihat Erim, Adalet Partisi İstanbul Milletvekili İlhan Egemen Darendelioğlu, CHP İstanbul Milletvekili Abdurrahman Köksaloğlu, MHP Gaziosmanpaşa İlçe Başkanı Ali Rıza Altınok ile eşi ve kızının öldürülmesi gibi çok sayıdaki siyasi cinayet, darbeci generallerin gerekçeleri olarak tarihe geçti.

6 Eylül'de Konya'da düzenlenen "Kudüs Mitingi" de darbe yönetimi tarafından "şeriatçı girişim" olarak gösterilmişti.

Özellikle 1977'de Taksim'de yüzbinlerce emekçinin katıldığı coşkulu 1 Mayıs kutlamasına The Marmara Oteli'nden sıkılan kurşunlar, 1978 Yılının Aralık ayında Kahramanmaraş'ta ve 1980 yılında Çorum'da gerçekleştirilen katliam günlerce sürmüş ancak olaylara ısrarla müdahale edilmemişti.

Maraş katliamı sonrasında verilen Sıkıyönetim kararı katliamın amacına ulaştığının bir kanıtıydı. 26 Aralık’a kadar süren saldırılarda resmi rakamlara göre 105 kişi öldürüldü, yüzlerce kişi yaralandı.


ABD’nin çocukları başardı

Darbenin dış bağlantıları ise yine hazırlık dönemi konusunda net fikir verecektir. Afganistan ve İran'da sorun yaşayan ABD ve NATO'nun Türkiye'yi de kaybetmekten korktuğu ve darbeye her türlü desteği verdiği biliniyor. Dönemin ABD Başkanı Carter'a Ankara'daki Amerikan diplomatik kaynaklarından geçilen

"Bizim çocuklar başardı"

cümlesi Kenan Evren ve arkadaşlarından böyle bir darbenin dört gözle beklendiğinin bir kanıtı niteliğindeydi.

Türkiye 12 Eylül’e tank sesleriyle uyandı

Askeri darbenin hazırlıkları, Haziran 1980'den itibaren Genelkurmay Karargahı'nda yapılmaya başlandı.

Kod adı

"Bayrak Harekatı"

olan darbe, ilk olarak bütün ordu komutanlarına gönderilen emirle 11 Temmuz saat 04.00'te hayata geçirilmek istendi ancak 2 Temmuz'da Süleyman Demirel'in başbakanlığındaki hükümetin güvenoyu almasıyla plan ertelendi.

Aynı plan, yine aynı isimle 12 Eylül sabaha karşı uygulamaya konuldu, artık sokaklara palet ve postal sesleri hakimdi.

Emir-komuta zinciri içinde gerçekleştirilen bu darbe, 27 Mayıs 1960 darbesi ve 12 Mart 1971 muhtırasının ardından Türkiye Cumhuriyeti tarihinde silahlı kuvvetlerin yönetime üçüncü açık müdahalesi olarak tarihteki yerini aldı.

12 Eylül 1980 Cuma günü saat 03.59'da Türkiye radyoları (TRT) İstiklal Marşı'nın çalınmasıyla birlikte yayına geçti. Daha sonra anons yapılmadan Harbiye Marşı çalındı. Marşın bitiminde Genelkurmay ve Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Orgeneral Kenan Evren imzasıyla yayınlanan Milli Güvenlik Konseyi'nin bir numaralı bildirisi okunmaya başlandı. Bu bildiriyi 5 bildiri daha izledi.



Milli Güvenlik Konseyi'nin 1 numaralı bildirisi
Yüce Türk Milleti;
Büyük Atatürk'ün bize emanet ettiği ülkesi ve milletiyle bu bütün olan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, son yıllarda, izlediğiniz gibi dış ve iç düşmanların tahriki ile, varlığına, rejimine ve bağımsızlığına yönelik fikri ve fiziki haince saldırılar içindedir.
Devlet, başlıca organlarıyla işlemez duruma getirilmiş, anayasal kuruluşlar tezat veya suskunluğa bürünmüş, siyasi partiler kısır çekişmeler ve uzlaşmaz tutumlarıyla devleti kurtaracak birlik ve beraberliği sağlayamamışlar ve lüzumlu tedbirleri almamışlardır. Böylece yıkıcı ve bölücü mihraklar faaliyetlerini alabildiğine arttırmışlar ve vatandaşların can ve mal güvenliği tehlikeye düşürülmüştür.
Atatürkçülük yerine irticai ve diğer sapık ideolojik fikirler üretilerek, sistemli bir şekilde ve haince, ilkokullardan üniversitelere kadar eğitim kuruluşları, idare sistemi, yargı organları, iç güvenlik teşkilatı, işçi kuruluşları, siyasi partiler ve nihayet yurdumuzun en masum köşelerindeki yurttaşlarımız dahi saldırı ve baskı altında tutularak bölünme ve iç harbin eşiğine getirilmişlerdir. Kısaca devlet güçsüz bırakılmış ve acze düşürülmüştür.
Aziz Türk Milleti:
İşte bu ortam içinde Türk Silahlı Kuvvetleri, İç Hizmet Kanunu'nun verdiği Türkiye Cumhuriyeti'ni kollama ve koruma görevini yüce Türk Milleti adına emir ve komuta zinciri içinde ve emirle yerine getirme kararını almış ve ülke yönetimine bütünüyle el koymuştur.
Girişilen harekatın amacı, ülke bütünlüğünü korumak, milli birlik ve beraberliği sağlamak, muhtemel bir iç savaşı ve kardeş kavgasını önlemek, devlet otoritesini ve varlığını yeniden tesis etmek ve demokratik düzenin işlemesine mani olan sebepleri ortadan kaldırmaktır.
Parlamento ve Hükümet feshedilmiştir. Parlamento üyelerinin dokunulmazlığı kaldırılmıştır.
Bütün yurtta sıkıyönetim ilan edilmiştir.
Yurt dışına çıkışlar yasaklanmıştır.
Vatandaşların can ve mal güvenliğini süratle sağlamak bakımından saat 05.00'den itibaren ikinci bir emre kadar sokağa çıkma yasağı konulmuştur.
Bu kollama ve koruma harekatı hakkında teferruatlı açıklama bugün saat 13.00'deki Türkiye Radyoları ve Televizyonun haber bülteninde tarafımdan yapılacaktır. Vatandaşların sükunet içinde radyo ve televizyonları başında yayınlanacak bildirileri izlemelerini ve bunlara tam uymalarını ve bağrından çıkan Türk Silahlı Kuvvetleri'ne güvenmelerini beklerim.
Askeri müdahalenin sonuçları

12 Eylül askeri darbesi ile Süleyman Demirel'in başbakanı olduğu hükümet görevden alındı, TBMM lağvedildi. 1970 sonrasında değiştirilen 1961 Anayasası uygulamadan kaldırıldı ve Türkiye siyasetinin yeniden tasarlandığı askeri dönem başladı.

Cuntacılar, 13 generali ülke genelinde ilan ettikleri 13 sıkıyönetim bölgesine komutan olarak atarken Türk Hava Kurumu, Çocuk Esirgeme Kurumu ve Kızılay dışındaki derneklerin faaliyetleri de durduruldu.


“Şartların olgunlaşmasını bekledik!”

Siyasi partileri de lağveden askeri yönetim, Süleyman Demirel ile Bülent Ecevit'i Hamzakoy'a, Necmettin Erbakan ile Alparslan Türkeş'i ise Uzunada'ya sürgüne gönderdi. Siyasi yasaklar geldi.

Darbeye liderlik eden 5 generalin oluşturduğu Milli Güvenlik Konseyi, bütün yetkileri ele aldı. Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Bülent Ulusu'ya kurdurulan hükümet, 21 Eylül'de göreve başladı.

Günde 15-20 kişinin öldürüldüğü cinayetler, çok sayıda insanın hayatına mal olan katliamlar bıçak gibi kesildi. Evren’in

“Şartların olgunlaşmasını bekledik!”

sözü tarihe geçti.

TBMM kapatıldı, 1961 Anayasası ortadan kaldırıldı. Ülke 13 sıkıyönetim bölgesine ayrıldı. 13 general sıkıyönetim komutanı olarak atandı. Belediye başkanlıklarına askerler getirildi. Darbenin ardından geçen 3 yıl içinde önemli kanunların tamamına yakını değiştirildi ve askeri yönetimin belirlediği Danışma Meclisi tarafından hazırlanan
, yapılan "güdümlü" referandumla yüzde 92'lik "Evet" oyu aldı.
"Asmayalım da besleyelim mi?"

Yönetime el koyan cuntacı askerler, acısı yıllarca sürecek idamların kararını da verdi.

Darbeden sonra ilk idamlar, 9 Ekim 1980 tarihinde gerçekleşti.

İlk olarak sol görüşlü Necdet Adalı, ardından ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu idam edildi.

Darbe öncesinde bir askeri inzibat erini öldürdüğü gerekçesiyle hüküm giyen 17 yaşındaki Erdal Eren, 19 Mart 1980'ta idama mahkum edildi.

Darbeci Kenan Evren'in 17 yaşında astırdığı Erdal Eren için söylediği

"Asmayalım da besleyelim mi?"

sözü ise yıllarca unutulmadı. Yargıtay tarafından Eren'in idam kararı, iki kere iptal edilmesine rağmen, Milli Güvenlik Konseyi tarafından onaylanan kararla ve yaşı büyütülerek 13 Aralık 1980'de Ankara Merkez Ulucanlar Cezaevi'nde infaz edildi.


Milyonların hayatı etkilendi

Milyonlarca kişinin hayatını etkileyen kararların altına imza atan askeri yönetim yıllar sürecek travmalara neden oldu. Darbe sürecinde 650 bin kişi gözaltına alındı, açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı, 7 binden fazla kişi için de idam cezası istendi. Bunlardan 517 kişiye idam kararı verilirken kararların 50'si uygulandı.



Hapishanelerde işkencelerin yaşandığı dönemde bine yakın film yine sakıncalı bulunduğu için yasaklandı, 4 bine yakın öğretmen, çok sayıda üniversite görevlisinin işine son verildi. Yüzlerce gazeteci için de binlerce yıla varan hapis cezaları istendi.



Halk oylamasında, Kenan Evren cumhurbaşkanı seçilirken askeri yönetim üyelerinin ömür boyu yargılanmasını engelleyen geçici 15. madde, 2010'daki Anayasa değişikliği referandumuna kadar yürürlükte kaldı.



Yargılama yolu yine 12 Eylül'de açıldı
12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra yürürlüğe giren, "Milli Güvenlik Konseyi üyelerinin yargılanamayacağı"na dair Anayasa'nın geçici 15. maddesi, 12 Eylül
ardından kaldırıldı.

12 Eylül darbesinin sorumluları ile bu kişilerin emir ve talimatlarını uygulayanlar hakkındaki suç duyurularının ardından, darbe döneminin Genelkurmay Başkanı, Yedinci Cumhurbaşkanı Kenan Evren ile eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Tahsin Şahinkaya 4 Nisan 2012'de, darbeden 32 yıl sonra yargılanmaya başlandı. Yargıtayda temyiz istemi görüşülen dava, iki ismin hayatını kaybetmesinin ardından düştü.

#12 eylül
#askeri darbe
#Kenan Evren
#Milli Güvenlik Konseyi
#1982 Anayasası
2 yıl önce