|

Suriyeliler ile geleceğimiz ortak

Uluslararası Mülteci Hakları Derneği (UMHD) son üç yıldır Suriye’deki çocuklara Sınırsız Şenlik ile neşe götürüyor. 22 Eylül’e kadar sürecek olan etkinlikte 30 bin çocuğa ulaşacaklar. Biz de şenlik öncesi UMHD Başkanı Uğur Yıldırım ile bir araya geldik. Hem şenliği hem de dernek faaliyetlerini konuştuk. Savaş mağduru çocukları bir nebze olsun güldürmenin değerine dikkat çeken Yıldırım, Suriyeli çocukların kabul etsek de etmesek de geleceğimizin bir parçası olduğunu söyledi.

Hatice Saka
04:00 - 15/09/2019 الأحد
Güncelleme: 22:16 - 14/09/2019 السبت
Yeni Şafak
Uluslararası Mülteci Hakları Derneği Suriye'de
Uluslararası Mülteci Hakları Derneği Suriye'de

luslararası Mülteci Hakları Derneği, Suriye’deki Fırat Kalkanı Bölgesinde düzenleyeceği “Sınırsız Şenlik” ile yine Suriyeli çocukların yüzünü güldürecek. Bu yıl üçüncüsü düzenlenen şenlik “Mutluluk dağıtmaya gidiyoruz” sloganıyla yarın başlayacak ve 22 Eylül tarihine kadar sürecek. Çocuklar sokak oyunları, filmler, gösteriler, deney atölyeleri ve yarışmalar gibi birçok etkinliğe katılacaklar. Şenlik öncesi buluştuğumuz UMHD Başkanı Uğur Yıldırım ile şenliği, derneğin faaliyetlerini ve mülteci sorununu konuştuk. Yıldırım, “Suriyeliler’in ekonomiye katkı sağlayabileceği, pastayı büyütebileceğimiz ve onlara iş imkanları sağlayabileceğimiz bir noktaya geldiğimizde çok daha verimli bir sürece gireriz. ” diyor.


Şu anda sınırdan bir göç dalgası bekleniyor. Türkiye’deki mülteci sorunu giderek derinleşiyor. Bu anlamda sınırda bir şenlik düzenlenmesi çok anlamlı. Bu fikir ilk olarak nasıl ortaya çıktı ?

Türkiye, bugün dünyanın en fazla mültecisine ev sahipliği yapan ülkelerden biri. Aynı zamanda Türkiye’nin sınır boylarında yerlerinden edilmiş, 2 milyona yakın insan kamp koşullarında kalmak ve hayatlarını idame ettirmek zorunda. Genel mülteci nüfusu gibi bu kamplarda kalanların da yüzde 50’sinden fazlası 18 yaşından küçük çocuklardan oluşuyor. İşin açıkcası, biz dernekte raporlama faaliyetleri yaparken şunu fark etmiştik. Bu çocukların eğitim konusunda olduğu gibi oynamaya ve eğlenmeye de hakları ve ihtiyaçları var.

Sadece gıda ve yiyecek yardımı bir noktadan sonra yeterli gelmiyor değil mi ?

Evet, Suriye’ye bugüne kadar çadır, battaniye, giyecek, yiyecek, içecek yardımı yapıldı. Ancak o çocukların ellerine resim yapmaları için bir kağıt veremedik. Bu sebeple onların yüzü güldürmek için çeşitli eğlenceli etkinlikler yapmaya başladık. Kamplarda yaşayan çocuklar gülsün istiyoruz. Geçen yılki şenlikte Anadolu Ajansı’nın bölgedeki muhabiri, ‘Ben savaş başladığından beri belki 100 binden fazla fotoğraf çektim ama ilk defa gülen çocukların yüzlerini çekiyorum.’ demişti. Bu sözü hiç unutamıyorum. Orada çocuklar gerçekten gülmeye, oyun oynamaya muhtaçlar.

Bu yıl güvenlik sorunları daha çok sanırım. Şenlik hangi bölgede olacak ?

İlk yıl Fırat Kalkanı Bölgesiyle başlamıştık. Daha sonra Cerablus, El Bab ve Afrin’e kadar uzanan bir bölgeye yayıldık. Bu yıl yeniden Fırat Kalkanı Bölgesi’nde olacağız. Geçen yılki şenlikte 14 günde 20 bin çocuğa ulaştık. Bu yıl ise 30 bin çocuğa ulaşmayı hedefliyoruz.

SIRALI YOKSULLUĞUN EN ALT BASAMAĞI


Derneğiniz 2013 yılında kuruldu. Diğer yardım derneklerinden farklı olarak hak temelli kuruldunuz. Suriyeliler misafir olmaktan çıktığından bu yana sorun giderek derinleşti değil mi ?

Bu sadece Türkiye için değil tüm dünya için geçerli. Avrupa’da da yükselen bir mülteci karşıtlığı var. Bu konuyla ilgili bir kitap vardı. Orada şöyle bir tespit yapmışlar. Aslında mültecilik değil sıralı yoksulluk yaşanıyor. Mülteciler de bu sıralı yoksulluğun en alt basamağında yer alıyorlar.

Oysa ki Türkiye’de yaşayan insanların büyük çoğunluğunun bir göç hikayesi vardır.

Kendimden örnek vereyim. Babam İstanbul ilk geldiğinde dört- beş arkadaşıyla Küçükpazar semtinde bir bekar evinde kalmış. Çalışmış bir yerlere gelmiş ve kendi hayatını kurmuş. Bugün İstanbul’a gelen Suriyeliler de yine Küçükpazar’da belki dört kişi belki 10 kişi bir evde kalıp hayata tutunabilmek ve geçim sıkıntısını gidermek için çalışıyorlar. Burada bizim yapmamız gereken en önemli şey, onlarla empati kurmaya çalışmaktır. Türkiye’ye sığınmak için mayınlı bir tarladan geçen ve ölümü göze alan insanlardan bahsediyoruz. Kimse doğduğu, büyüdüğü ve yaşadığı toprakları isteyerek terk etmez.

Onlarla empati kurulabilmesi adına da çalışıyorsunuz değil mi?

Elbette , bu anlamda çalışmalar yapıyoruz. En son Ramazan ayında “Soframızda Kardeşlik Olsun” diye kampanyamız vardı. Amacımız herkesin mülteciye dokunması sağlamak. Onlarla konuştuğunuz ve görüştüğünüz zaman aslında kafanızdaki tüm soruların cevaplarını alıyorsunuz. Buraya geldiler, lokanta açıyorlar dediğiniz insanın, aslında Şam’da 20 tane lokantası varken bildiği işi yapmak için İstanbul’da bir lokanta açtığını öğreniyorsunuz. Vergi ödemedikleri yalanının ortaya atıyorlar. Oysa ki yabancı sermaye ile en çok şirket açanlar Suriyeliler. Sürekli yanlış bilgilendirmeler yapılıyor.

SİYASİ BİR SORUN OLARAK GÖRÜLMEMELİ


Bu yanlış bilgilendirmelerin çoğu mülteci sorununu siyasi bir meseleye dönüştürülme çabalarından kaynaklanıyor olabilir mi?

Bu bir insani sorun, siyasi sorun değil. Mülteci konusunu siyasal bir sorun olarak değerlendirirseniz, çok yanlış bir yerde durursunuz. Problemleri insani çerçevede çözümlemek veya tartışmak gerekiyor. Bazı siyasiler sosyal medyadaki provektörler gibi çalışıyor. Örneğin Avrupa’da açılan bir pankartı Türkiye’de açılmış gibi gösteriyor ve Suriyeliler’e yönelik düşmanlığı artırmaya çalışıyorlar. Bu artık bildiğimiz yanlışlar olarak söyleyeceğiniz masumane bir hata değil. Burada alanen insanlık şucu işleniyor. Örneğin biri suça karıştığında Ahmet ya da Mehmet kişisinin adı söylenirken. Eğer bu kişi Suriyeli ise uyruğuna dikkat çekiyorlar. Oysaki İçişleri Bakanlığı’nın verileri ortada. Suriyeliler’in suç oranları oldukça düşük. Her halükarda bu yaşananlar Suriyeliler’in suçu değil. Göç tek başına ne iyidir ne kötüdür. Göç sürecini nasıl idare ettiğiniz önemlidir.

Türkiye’nin çok fazla mülteciye ev sahipliği yapması durumu yönlendirmesini zorlaştırıyor mı ?

Türkiye insani yardım bağlamında çok gelişmiş noktada. Ama sadece günü kurtararak bu sorun çözülmez. Mülteciler için 3 milyon dolar da, 5 milyon dolar da harcarsınız. Aynı parayı Suriyeliler’in ekonomiye katkı sağlayabileceği, pastayı büyütebileceğimiz, onlara iş imkanları sağlayabileceğimiz ve burada onların da katkılarını da alabileceğimiz bir noktaya taşıdığımız zaman çok daha verimli bir süreç ortaya çıkacaktır. Örneğin tekstil ya da ayakkabı sektöründe işverenler Suriyeliler olmasa dükkanı kapatıp gideriz, imalat yapamayız şeklinde konuşuyorlar. Suriyeliler birçok sektöre can vermiş ve ayağa kaldırmıştır. Suriyeliler’in emeklerini sömürmeden sisteme dahil etmemiz gerekiyor.

Hakkı yenen bir Suriyeli sizin kapınızı çalıyor mu
?

Bazen yeri geliyor. Patronlarına telefon ederek, haklarını almaya çalışıyoruz. Çünkü suistimale açık bir noktada duruyorlar. Artı ve eksileriyle konuşmak lazım. Onların da yaşadığı çok fazla sıkıntı var. Devlet ve millet olarak çok büyük bir sınav verdik ve vermeye de devam ediyoruz. Milletimiz yardımseverliği ile durumu kabullendi. Bunu kazanım haline getirmek de, sorunlarımızı büyütmek de bizim elimizde. Dolayısıyla en kısa sürede mülteci politikamızı şekillendirmemiz gerekiyor.

Gündemimizde mülteci okulu var

Mültecilik konusunda eğitimler veriyorsunuz değil mi?

Özellikle mülteci okulumuz gündemimizde olacak. 20 Kasım ve 10 Aralık’ta iki sempozyum yapılacak. Bu süreçlerde hem mültecilerin, hem de mültecilere dokunan akademisyenlerin bilgilendirilmesi ve aynı zaman öğrencilerin yetişmesi amaçlanıyor. Bugün Göç İdaresi uzman alıyor ama üniversitelerimizde göç ile ilgili seçmeli ders bile yok. Biz de üniversiteler işbirliğiyle hukuk, sosyoloji, psikoloji ve sosyal hizmetler gibi bölümlerde okumuş öğrencilere eğitimler veriyoruz. Mülteci nedir, hukuki karşılığı nedir, ne gibi hakları vardır, bu konuda ne gibi stratijeler uygulanmalı gibi soruları yanıtladığımız eğitim programları yapıyoruz.

Avrupa pragmatist yaklaşıyor

Avrupa’nın mültecilere yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Avrupa’nın mülteci konusundaki yaklaşımı tamamen pragmatik, Türkiye’ninki ise duygusal. Almanya’ya giden mülteciler ilk kampa geldiklerinde 500’den fazla soru ile muhatap olduktan sonra ilgi alanlarına ve mesleklerine ve göre şehirlere dağıtıldılar.Avrupa, mültecileri tüm sektörlerde kullanarak refah seviyesini yükseltiyor. Biz de maalesef açık kapı politikası uygulandı ve insanlar nerede yer buldular ise oraya gittiler. Diğer yandan Göç İdaresi bu sorunu çözmek için adımlar atmaya başladı.

#Suriye
#Mülteci
#Uğur Yıldırım
#Siyaset
#Türkiye
٪d سنوات قبل