
Önce ABD’de oldu. Afganistan işgalinde CIA adına çalışan bir kişi iki ABD askerini vurdu. Tam da Trump’ın, “Afganistan’a ihtiyacımız var, oraya yeniden gitmek zorundayız. Taliban Bağram askeri üssünü yeniden bize devretmezse vururuz” anlamında sözler sarfettikten sonra. Sanki birileri, ABD-Afganistan işgal senaryolarını yeniden ısıtmaya çalışıyordu.
İkinci olay geçtiğimiz hafta oldu. Suriye’nin Palmira bölgesinde bir kişi, iki ABD askerini ve bir tercümanı öldürdü. Suriye ordusu içinden biri olarak ifade edilen bu kişinin DAEŞ (IŞİD) mensubu olduğu açıklandı. Suriye yönetimi bölgede DAEŞ’e yönelik operasyonlar başlattı. ABD de bu operasyonlara hava desteği verdi.
Sanki birileri Suriye’yi yeniden DAEŞ eksenli bir tartışmaya sürüklüyordu. Tam da Suriye toparlanırken, bütünleşirken, kendini yeniden kurarken… Ortada hiçbir şey yokken bu saldırı neden yapılmıştı? DAEŞ’in Suriye’de hâlâ varlığını devam ettirdiği tezi kimlerin işine yarıyordu.
Aslında ortada çok şey vardı. Suriye yönetimi ile PKK’nın Suriye kolu YPG (SDG diyorlar) arasında mart ayında yapılan mutabakatın süresi bu yılbaşı doluyor.
Türkiye ve Suriye, YPG’ye silahları bırakıp Suriye yönetimine entegre olması için son günlerin doğru kullanılması baskıları yapıyor, ABD de YPG’ye “Kanton, federasyon yok. Suriye’ye entegre olun” diyordu.
2025’in son günlerinde, örgüt çevreleri anlaşmaya uymayacaklarına dair keskin açıklamalar yapıyor, sanki bölgede güçlü bir devletmiş gibi büyük sözler söylüyor, ardı ardına İsrail medyasında açıklamalar yayınlatıyor, yine eski DAEŞ (IŞİD) tehdidi pazarlanıyor, Türkiye’ye yönelik tehlikeli cümleler kuruluyor.
Türkiye ve Suriye, “askeri müdahale” için hazırlık yapıyor, cepheleri güçlendiriyor. Örgütün ayak oyunları ve zaman kazanma yöntemlerine son vermek için kararlı bir duruş sergiliyor.
Sürenin bitimine on beş gün kala, askeri seçenek hızla öne çıkıyor, ABD’nin de buna ciddi bir karşıtlığı sezilmiyor.
İşte tam bu sırada Suriye’de yeniden DAEŞ hortlatılıyor, doğrudan ABD askerlerine saldırı organize ediliyor. Türkiye’yi oyalama, Suriye’yi korkutma üzerine yeni bir senaryo devreye sokuluyor. İşin tuhafı, bu yöntemin eskidiğini fark edenler, bu sefer doğrudan ABD askeri öldürüyor. Yani kendi müttefiklerine saldırı organize ediyor.
Böylece Trump yönetimin zihnini karıştırmayı, Suriye’de “İsrail-PKK eksenli duruş”u güvene altına almayı planlıyorlar. Biraz bölgeyi, bu güç kavgasını bilenler, saldırının doğrudan İsrail-YPG ortak operasyonu olduğunun gayet farkında. ABD askerlerine saldırarak, Trump’ın hareket alanını daraltıyor, karşı konulamaz bir gerekçe üretiyorlar.
Palmira’da ABD askerlerine saldıranlar İsrail-YPG eksenidir. İsrail ve YPG ABD’ye böyle bir operasyon yaparak, daha da tehlikeli işlere girişebileceklerinin işaretini vermiştir.
Aynı eksen önümüzdeki günlerde Suriye’de bir ABD üssünü vurabilir, ciddi can kaybına yol açabilir ve buna da “DAEŞ yaptı” diyebilir. Bu kuvvetle muhtemeldir.
Eğer bu saldırı başarıya ulaşmazsa bu olacaktır. Türkiye’yi oyalamak, Suriye’yi korkutmak, ABD’yi kendi hizalarında tutmak için Suriye’de çok daha büyük bir “DAEŞ saldırısı” organize edeceklerdir.
YPG’nin tasfiyesini engellemek için, Türkiye ve Suriye’nin operasyonunu geciktirmek için ABD’yi devreye sokacak bir mizansen artık açıkça ortaya çıkmıştır.
“YPG’yi tasfiye et İsrail’in elini kes” tezi uzun zamandır önümüzde duran tek seçenektir. Bu bir yıl önce de böyleydi, on yıl önce de böyleydi. Ama nedense ABD üzerinden ve içeriden Türkiye’yi hep oyaladılar, zaman kazandılar ve başarılı da oldular.
Bundan sonra başarabilecekler mi? Diplomasi ve bölgesel politikalara göre hayır. Artık bu yeterli olmayacak. Ama terör yöntemleri ile bu ihtimal hep var. Olağanüstü bir durum oluşturabilirler, ülkeleri kilitleyebilirler.
Eğer Türkiye güvende olacaksa, eğer bütün bölge güvende olacaksa, İsrail’in güney sınırımızdaki en büyük gücü, “intihar anlamına gelse bile” tasfiye edilmeli. Artık bunun diplomasi ile yapılması ihtimali ortadan kalktı.
Harita net, fotoğraf net, amaç net... İsrail YPG’yi doğrudan yönetiyor, ona talimatlar veriyor, o da bu talimatlara göre hareket ediyor.
İsrail Suriye ve Türkiye ile hesaplaşmasını YPG üzerinden yürütüyor. Dürziler üzerinden yürüttüğü politika ne ise, YPG üzerinden yürüttüğü program da odur. Buna daha ne kadar tahammül edilebilir? Bu oyun daha ne kadar tezgahlanabilir?
Tam biz bunları tartışırken, Suriye’de önümüzdeki on beş günde ne olacak diye sorgularken yeni bir olay Avustralya’da patladı. Üçüncü saldırı Sydney’de yapıldı. Tabii bu da İsrail kaynaklı. Yine Mossad kokuları yayıldı. Bondi Beach plajında Yahudi bayramı Hanuka için toplanan yaklaşık 1000 kişiye saldırı düzenlendi.
On altı kişinin öldüğü saldırıda, ölenler arasında Gazze’deki İsrail soykırımını destekleyen, bu yönde organizasyonlar yapan, Filistinli çocuklar öldürüldüğü için kutlamalar yapan kişiler de var. Mesela Yahudi Şabat örgütü temsilcisi Eli Schlanger gibi.
Elindeki tüfekle profesyonelce ateş edebilen saldırganların biri öldü, diğeri yaralandı. Elbette saldırganla ilgili bütün bilgiler önceden hazırdı ve daha saldırı sırasında piyasaya sürüldü. Olağan şüpheli her zaman olduğu gibi yine İsrail istihbaratıydı. Bütün dünyada yayınlar, şüpheler bu alanda yoğunlaştı.
Birinci ihtimal: Soykırım nedeniyle bütün dünyada yükselen Yahudi karşıtlığını mağduriyete dönüştürme çabası. Dar anlamda terör saldırısı gibi görünen olay, İsrail’in Yahudi karşıtlığını, soykırıma nefreti bile çıkara, silaha dönüştürme eğilimini ortaya koyuyordu.
Böylece özellikle ABD ve dünya genelinde İslamofobi yatırımı için bir adım daha atılmış oldu. “Saldırganın aracında DAEŞ (IŞİD) bayrağı çıktı” bilgisi de hemen servis edildi. Suriye’den sonra Avustralya’da da DAEŞ (IŞİD) yeniden sahneye sürülüyordu. Bir İsrail yapımı kurgu bir kez daha dünyaya servis ediliyordu.
İsrail’in Gazze’de yaptığı soykırım, binlerce bebek ve çocuğu sistematik biçimde öldürmesi, bunu da bir dini ayin, ibadet olarak pazarlaması öyle bir nefret uyandırdı ki, en ileri örtülü operasyonlar bile bu nefreti dizginleyemez.
İnsan tarihinin tahammül edemeyeceği bu barbarlığın elbette bir sonucu olacaktı. İsrail kendine yönelik nefreti özellikle besliyor. Belki çok daha vahşi saldırılar için gerekçe olarak kullanmaya hazırlanıyordu.
Böyle olunca da dünyanın her yerinde, özellikle de ABD ve Avrupa ülkelerinde Yahudilere yönelik bireysel saldırılar zaten bekleniyordu. Her ne kadar şu an Avustralya’daki saldırıyı tartışıyor olsak da aslında özellikle Avrupa ülkelerinde ciddi saldırılar göreceğiz.
Çünkü Gazze’den sonra onlar için dünyanın hiçbir yeri güvende olmayacaktı. Bu nefretin de bu sonucun da tek sorumlusu İsrail ve Yahudilerdi.
Dikkat edin, bütün saldırılar DAEŞ (IŞİD) bağlantılı. Tetikçi hep onlar. Ama arkasındaki patron hep İsrail. Neden bütün terör saldırıları İsrail bağlantılı olabiliyor? Çünkü küresel ölçekte terörün birinci kaynağı İsrail’dir. Her Mossad yöneticisi bir terör örgütü yönetmektedir.
Avustralya’daki saldırı Batı dünyasını yeniden, son otuz yıldır devam ettirilen “İslam tehdidi”ne yöneltmeyi amaçlıyor. Bu projenin mimarı İsrail’di ve bunu başarı ile uyguluyordu. Bu çerçevede ABD’yi de Avrupa’yı da yönetiyordu. Şimdi İsrail’in tecrit olma ihtimali güçlenince yeni bir dalga başlatıldı.
Şahsen, bütün bunlardan bağımsız olarak İsrail ve Yahudilere yönelik dünya genelinde benzer saldırılar bekliyordum. Bu ihtimal hep var ve yaşanacak.
Bütün istihbarat karmaşaları dışında Yahudilerden nefret edenler onlara birçok yerde ve türde saldırılar yapacak. Çünkü İsrail, böyle bir gerekçeyi ve ortamı, soykırımla, ürettiği nefretle zaten oluşturmuştu.
Avustralya’daki saldırı ile ilgili henüz bilgiler netleşmedi. Bazı kaynaklar saldırganın İsrail’de askerlik yaptığını, Gazze’de soykırıma katıldığını bile iddia ediyor. Ancak şu anki görüntü, İsrail istihbaratının eski oyunlarından birini daha tekrar ettiği yönünde.
ABD’den Suriye’ye ve Avustralya’ya uzanan DAEŞ senaryosu bu sefer de insanlığın, devletlerin zihnini karıştıracak mı? Bunu göreceğiz.
Ancak son üç saldırı yeterli olmazsa İsrail, elinde tuttuğu terör örgütleriyle başka ne tür saldırılar planlayabilir, bu konuya özellikle yoğunlaşmak gerekiyor. Çok yakında bir Avrupa başkentinde ya da şehrinde, infial uyandırıcı bir DAEŞ saldırısı patlarsa kimse şaşırmasın.
İsrail bu tür örtülü terör operasyonlarıyla birçok ülkenin işgaline zemin hazırladı. Afganistan ve Irak işgali böyle yapıldı. Ama artık insanlık uyanmalı. Soykırımcı katillerin ülkeleri savaşa sürükleme gücü elinden alınmalı. Artık “terör” kavramı içine sokulan istihbarat oyunlarının ülkelerin pozisyonunu belirlemesine izin verilmemeli.
Son üç saldırının şu an itibariyle öne çıkan iki hedefi var. Birincisi ABD gücünü yeniden İslam tehdidine yöneltmek. ABD’yi yeniden bu amaçla cepheye sürmek. Bu da saf bir İsrail politikasıdır. Dünyada İslamofobi’nin mimarı da uygulayıcısı da İsrail’dir.
İkincisi; ABD’yi DAEŞ tezleri ile bir kez daha kandırıp, İsrail-YPG eksenine çekmek. Suriye’de YPG’ye operasyonu engellemek, Suriye’nin bütünleşmesinin önünü kapatmak.
Türkiye’yi Suriye’de büyük bir karmaşanın içine sürüklemek ve elini zayıflatmak. Türkiye’nin YPG’ye müdahale edip İsrail’in bu ülkedeki en güçlü silahını kaybetmesinin önüne geçmek.
Açık söyleyelim ki, (terör saldırılarını dışarıda tutarak) Türkiye’yi oyalama konusunda Türkiye içinde çok ciddi bir güç var. Ve bu çevreler YPG ve İsrail ile birlikte hareket ediyor.
Bugüne kadar Türkiye’nin oyalanmasının ana unsuru bu çevrelerdir! Bence bu alanda herkesin ciddi anlamda kafa yorması gerekir.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.