|
Aslında Hikmet, Kenyalıyı geçerdi

Bugün İstanbul koşuyor.

28. Avrasya maratonunda bu yıl da profesyonel atletlerin yanı sıra, binlerce İstanbullu, kadın-erkek, çoluk-çocuk, genç-ihtiyar koşacak.

Kimileri, Türkiye''nin atletizm sporundaki makus talihini yenerek, acaba Kenyalıların, Rusların arasından sıyrılıp bir beklenmeyen başarıya imza atabilir miyim, yepyeni bir Süreyya Ayhan ortaya çıkarabilir miyim diye şansını denerken; kimileri de sırf iş olsun, spor olsun, kalabalık olsun, laf olsun torba dolsun diye koşacak bugün..

Şüphesiz biçimsel olarak iki ana kara üzerinde yapılması nedeniyle dünyanın en ilginç ve görkemli maratonlarından biri olmasıyla birlikte, bizim insanımızın olağanüstü zeka gösterileriyle de her yıl farklı bir şenlik fotoğrafı ortaya koyuyor Avrasya maratonu..

Lacivert-beyaz dikine çizgili pijamarıyla koşanlardan tutun da, takım elbise kravat modeliyle kendilerini kalabalığın içine atanlara dek her çeşit koşucu ile ayrı bir anlam kazanıyor maratonumuz..

Şüphesiz katılanların çoğu için bu maraton “ben de katıldım” gibi özel bir hatıra tadı taşıyor. O nedenle birkaç kilometre içinde dökülenlerin sayısı her yıl bir hayli kalabalık. Ama olsun, eğer maksat bu görkemli etkinliğin bir şekilde içinde yer almak olduktan sonra, “ben elin Kenyalısına, Finlisine bu yarışı yar etmem” diye yüksek bir motivasyonla işe başlayıp, köprünün ortalarında bir yerlerde helak olup yerlerde sürünmenin de bir manası var hiç kuşkusuz..

Beni asıl ilgilendiren konu, Avrasya maratonuna daha hayati amaçlarla katılan İstanbul vatandaşları..

Sözgelimi, pazartesi sabahı herhangi bir beklenmeyen gerekçeyle Zincirlikuyu-Beşiktaş hattında trafik tam olarak kilitlenirse, acaba işe yetişmek için bu etabı kaç dakikada alabilirim gibi işlevsel bir antrenman zihniyetiyle bu yarışta yer alan profesyonel İstanbul vatandaşları üzerine düşünmeliyiz..

Ya da, yerel yönetimlerin işi giderek daha sıkı tutmaları nedeniyle gündelik İstanbul hayatından birer ikişer el etek çeken seyyar köfte arabacılarının, köfte arabaları ile bu yarışa katılarak, Beşiktaş-Taksim etabını zabıtalardan önce alabilir miyim şeklindeki arayışlarına dikkatlice bakmalıyız.

En azından, Fenerbahce-Galatasaray maçının ardından Ali Sami Yen''den fırlayıp “lay lay lay ahh kanarya!” nidaları ile, arkadan meşalelerle koşturan rakip taraftarlara yakalanıp telef olmadan köprünün üzerine ne kadar da varabilirim zihniyetiyle derecelerini görmek için koşan doğuştan fanatikler ilgimizi çekmeli.

Hiç kuşkusuz İstanbullu vatandaşların bugünkü 28. Avrasya maratonuna katılma gerekçelerinin örneklendirilmesi işi daha da çoğaltılabilir. Fakat aslonan işin renginin bu akşam tvlerin ana haber bültenlerine yansıyacak görüntülerin çok daha derininde ulvi ve hayati anlamlar barındırdığı gerçeğidir.

Beni en çok üzen ise, alt kat komşum Hayri Bey''in büyük oğlu Hikmet''in bu maratonu protesto etmesi..

Atletik bir yapıya sahip olan ve Beyazıt''ta edebiyat fakültesinde okuyan Hikmet, benim bu haftaki yazımda bu konuyu işleyeceğimi öğrenince, “beni de yaz İbrahim abi'' dedi.

''Hayırdır Hikmet'' diye sorunca da, ''bu yarış ortalama İstanbullu vatandaşa uymaz abi'' dedi.

Yeniyetme gazetecilik merakımla ''Neden Hikmet?'' diye üsteleyince de, Hikmet olaya çok çarpıcı bir bakış açısı getirdi:

''Bak abi, şimdi bu maraton Pariste, Bonnda, Los Angeles''de yapılırsa böyle yapılması normal. Ama İstanbul''da olayın bir dekatlon tadında gerçekleşmesi icap ederdi. Çünkü biz İstanbullular düz koşudan ziyade dekatlonda iyiyizdir. Yani hem koşacak, hem engellerden atlayacak, gerekirse hem yüzecek, birbirimize bir şeyler fırlatacak ve sonuca böyle ulaşacağız. Mesela beni al ele. Her sabah Ümraniye''den Beyazıt''a gitmek için aşağı yukarı bütün bunları yapıyorum. Üç gün önce Üsküdar-Eminönü vapuruna halatlar toplandıktan sonra iskeleden atlama derecem 3.46. Hadi Kenyalılar yapsın da göreyim. Sonra tramvayı kaçırmamak için, Sirkeci''den tramvay gişelerine sıçrama derecem 2.36. Bunlar yıllar içinde gelişmiş dereceler İbrahim abi.. Hele all star dalında babamların kuşağı katılsın da bak! Dünya dekatlonuna adlarımızı altın harflerle yazdırırız inan ki!”…

Dünkü gazetelerde, 1979''da tertip edilen ilk Avrasya maratonunu İstanbul halkının 1 Nisan şakası zannettiği haberini okuduktan sonra, doğrusu alt kat komşum Hayri Bey''in oğlu Hikmet''e hak verdim. Öyle ya, İstanbullu olmanın insana kazandırdığı yetenekleri sergileyemedikten sonra, elin Kenyalısına geçilip madara olmanın ne alemi var?

Üstelik yaş kategorileri yerine, haksızlık olmaması için maratona katılan profesyonel İstanbul vatandaşlarını başka türlü sınıflandırmak lazım hiç kuşkusuz. Mesela ilk sırada orijinal kostümleriyle seyyar satıcılar ve zabıtalar grubunun koşu kovalama 4x100 bayrak yarışını izlemeliyiz.

Hemen ardından ev sahipleri-müzmin kiracılar 800 metre engellisi gerçekleşmeli.

En mühimi de işlerine geç kalan ve henüz yeni bir işe girmiş nafaka peşindekilerin 100 metrede patlatacakları sprinti izlemeliyiz gözyaşları içinde..

Anlayacağınız lacivert-beyaz dikine çizgili pijamalarla maratona katılıp, ne kadar renkli bir görüntü verdiğini sananların aslında i''rabda mahalleri olmamaları gerekir diye düşünüyorum.

En fenası da gizli dekatlon kahramanı Hikmet ve benzeri yüzbinlerce İstanbul sergüzeşti iki ufak tefek Kenyalı''nın peşinde fark edilemeyecekler ya, yanarım yanarım, ona yanarım!

17 yıl önce
Aslında Hikmet, Kenyalıyı geçerdi
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset