
Trump’ın ikinci başkanlık döneminin ilk yılı Amerikan dış politikasında oldukça köklü değişikliklere sahne oldu. Bu süreçte Amerika’nın artık kendi kurduğu uluslararası liberal düzene eski koşullarda liderlik etmek istemediğini gördük. Batı ittifakı içinde uzun yıllardır tartışılan ‘yük paylaşımı’ tartışmasının Amerika’nın geleneksel müttefiklerine ‘yük devri’ şeklinde tezahür etmesi kayda değerdi. Dış yardımları sona erdirerek Amerika’nın NATO gibi ittifaklardaki rolünü yeniden tanımlayan Trump yönetimi, Gazze ve Ukrayna’daki ‘barış’ arayışlarıyla ezber bozan adımlar attı. Çin başta olmak üzere birçok ülkeye ek vergiler üzerinden uluslararası ticaret rejimini temelden değiştiren Trump, İran ve Venezuela’ya karşı askeri güç kullanarak uluslararası güç kullanma normlarını da yeniden tanımladı. Amerika’nın diğer ülkelere karşı liberal ahlaki üstünlük tavrından ve demokrasi promosyonu çabalarından hızlıca uzaklaşması, çok daha somut çıkar bazlı bir dış politika izlemesiyle eşzamanlı gerçekleşti.
Trump’ın işbaşına geldiği gün imzaladığı bir kararnameyle dış kalkınma yardımlarını askıya alması, Amerika’nın geleneksel dış politikasının köklü bir değişimle karşı karşıya olduğunun habercisiydi. Dünyanın farklı ülkelerinde AIDS’le mücadeleden siyasi şeffaflık programlarına kadar birçok programın fonlarını kesen Trump yönetimi, Amerika’nın artık dünyanın sorunlarının sorumluluğunu üslenmeyeceğini ilan ediyordu. USAID gibi dev bir dış yardım kuruluşunun kapısına kilit vuran Trump, İsrail’e dış yardımı kesmedi ancak Amerikan yardımını gündeme getirmekten de çekinmedi. Amerika’nın yardımının Amerikan çıkarlarına doğrudan hizmet etmesi gerektiği kriterini defalarca tekrarlayan Dışişleri Bakanı Rubio gibi Trump yönetimi yetkilileri Amerikan ‘yumuşak gücünün’ en kilit araçlarından birinden vazgeçtiğini ilan ediyordu.
Trump’ın Amerika’sı yumuşak güç enstrümanlarının yanı sıra sert gücünü de yeniden düşündüğünü NATO’yla ilişkilerinde gösterdi. İlk başkanlık döneminde NATO müttefiklerini GSMH’nın %2’sini savunmaya harcama hedefine daha hızlı ulaşmak için zorlayan Trump, ikinci döneminde bu hedefi %5 gibi pek de gerçekçi olmayan bir seviyeye çekti. Haziran ayındaki Hague zirvesinde müttefiklerin kabul etmek zorunda kaldıkları %5’lik hedefin yanı sıra, Avrupa’nın güvenliğini Avrupalıların kendisinin sağlaması gerektiği tezini işlemeye devam etti. AB’nin ABD’den görece daha bağımsız bir dış politika izlemesinin temellerini atacak bir savunma harcaması seferberliğine girişmesini tetikleyen bu gelişmeler, transatlantik ittifakı içinde ciddi bir ayrışmaya işaret ediyordu. Ukrayna savaşını bitirmek adına Rusya’yla doğrudan müzakereye girişen ve Putin’i izole etmek yerine onunla Alaska’da görüşen Trump gerek Brüksel’in gerekse Kiev’in öncelik ve kaygılarını da umursamaz göründü.
Biden yönetiminin bir yandan İsrail’den şikâyet eden ama bir yandan da koşulsuz desteğini sürdüren politikası Trump döneminde de bazı açılardan devamlılık arz etti. Ancak Trump Gazze’deki durumdan ve İsrail’in ateşkes çabalarına kayıtsız kalmasından memnun olmadığını açıkça ifade etti. Hem Arap ülkelerinin baskısı hem de ‘Ortadoğu’ya barış getiren lider’ olmak istemesi, Trump’ı Netanyahu’ya baskı yapmaya itti. İsrail’in ABD’yi İran’la uzun sürecek bir savaşın eşiğine getirmesinden rahatsız olan Trump, İran’ın nükleer tesislerini vurdu ancak kapsamlı bir savaşa girmemek için özen gösterdi. İran’a karşı İsrail’in istediğini yaparak Gazze’de ateşkes için elini güçlendirdiğini düşünen Trump, İsrail’in Katar’a saldırısı sonrasında Netanyahu’ya açıktan baskı yapmaktan çekinmedi. Gazze’de tam olarak uygulanmasa da bir ateşkesin devam ediyor olması, Trump’ın İsrail’in her yaptığına kayıtsız kalmayacağına işaret ediyordu. Bu konuda Türkiye’nin ve Körfez ülkelerinin yoğun çabalarına karşılık vermek isteyen Trump, Netanyahu’ya meşhur basın toplantısında ‘makul ol’ diyerek İsrail’e koşulsuz destek olmayacağını da gösterdi.
Gerek uluslararası sistemin prensiplerini sorgulayan gerek Amerika’nın küresel rolünü yeniden tanımlayan bir dış politika anlayışı ortaya koyan Trump, Türkiye’ye karşı takındığı pozitif tavırla da Türk-Amerikan ilişkilerinde yeni bir dönem başlattı. Esad rejiminin yıkılmasının hemen ardından iktidarı devralan Trump, Suriye’de kazananın Türkiye olduğunu düşündüğünü gizlemedi. Dahası Türkiye’nin ülkenin bütünlüğü ve SDG’nin Şam’a entegrasyonu gibi politikalarını benimseyen Trump, Ankara’yı oyun dışı bırakmak isteyenlerin tavsiyelerini dinlemedi. Gazze ve Suriye konularında Türkiye’nin görüşlerine önem veren Trump, ikili ilişkilerdeki S-400 ve F-35 gibi sorunlu alanları aşmaya açık olduğunu gösterdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğinden defalarca övgüyle bahseden Trump’ın dış politikasında güçlü liderlerle iyi ilişkilerin önemli bir yer tuttuğunu da unutmamak gerekiyor. Amerika’nın dış politika yükünü hafifletmek ve diğer aktörlere devretmek isteyen Trump için Türkiye gibi hem kapasitesi yüksek hem de inisiyatif almaktan çekinmeyen ülkelerin özel bir yeri olduğunu söylemek mümkün.
Trump’ın uluslararası siyasette yarattığı sarsıntı, ittifakları ve küresel sistemi yeniden şekillendirirken birçok bölgesel aktör için yeni fırsatlar doğurdu. Önümüzdeki yıllarda Amerika’nın ‘geri çekilmesiyle’ bu fırsatları iyi değerlendiren Türkiye gibi aktörlerin dış politikadaki etkisi ve nüfuzu daha da güçlenecektir. Bununla birlikte 2026 Kasım ara seçimlerindeki Cumhuriyetçilerin performansına bağlı olarak, Trump son iki yılında ‘topal ördek’ dönemini güç kaybederek geçirebilir. Bu durumda dış politikada alacağı riskler ve inisiyatifler daha sınırlı bir çerçeveye mahkûm olabilir. Bu açıdan bakıldığında 2026 yılının kritik bir yıl olduğunu söylemek abartı olmayacaktır. Ulusal güvenlik stratejisi belgesinde Amerika’nın liberal küresel düzenin sponsorluğundan vazgeçtiğini ve artık Batı yarımküresine odaklanacağını ilan eden Trump’ın dış politikasının ulusalcı bir çizgiye evirildiğini söylemek mümkün. Ukrayna, Gazze ve Suriye gibi Türkiye’yi ilgilendiren meselelerde aktif rol oynayan ancak ciddi bir maliyet üslenmek istemeyen Trump, Amerika’nın küresel liderliğinden ziyade ulus devlet perspektifinden ticari çıkarlarını önceleyen bir dış politika takip edecektir.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.