|
Tarihimizde önemli bir tartışma II

Aradan yıllar geçmişti; Yahya Kemal Bey elçiliklerde bulunup 1934 yılında İstanbul’a dönmüştü. Bir gün Şeyh Vefa Türbesi ile Şehit Ali Paşa Kütüphanesi’ni görmek niyeti ile çıkmıştı. Öğleden sonra Vefa semtine doğru yürüyordu. Karşıdan gelen Ahmet Naim Bey’i gördü; yorgun bir hali vardı. Yahya Kemal Bey’i görünce durdu. Ve kollarını açtı:

‘Bu tesadüf münasebeti ile Cenab-ı Hakk’a hamd olsun’ diyerek söze başladı:

‘Avrupa’da uzun müddet kaldınız, sizi artık görmeden öleceğime bile inanmıştım. İki de bir Ya Rabbi bu adamla son bir defa görüşmemizi mukadder kıl! Ta ki söylemek istediğim birkaç sözü söyleyebileyim diyordum; işte bu saatte Allah’ın lütfünü idrak ettim. Ondan seviniyorum; şimdi size maksudumu izah edeyim. Nereye gidiyorsunuz?’ dedi.

Yahya Kemal Bey’de ona ‘Şehit Ali Paşa Kütüphanesi’ne gidiyorum; nerede olduğunu da bilmiyorum’ diye cevap verdi. O halde beraber yürüyelim diye Ahmet Naim Bey teklif etti. Yürümeye başladıkları zaman maksudunu izah etmeye yelkendi:

‘Sizinle seneler evvel Darülfünun’da bir münakaşada bulunmuştum. O münakaşadan sonra benim zihnimi senelerce bu meşgul etti. Bu son yıllarda İstanbul’un birçok semtlerini gezmeyi ve oralarda, tıpkı sizin usulünüze, eski mimari eserlerinin tarihini araştırmaya ihtiyat edindim. Bu hoş merak beni sardıkça sardı. Sizin o zaman ki ‘Tevhid-i Efkar’ da çıkmış yazılarınızı buldum ve tekrar okudum; azim bir zevk aldım. Size bu yüzden ne kadar haksızlık ettiğimi; o yazılarınızın bir şair fantezisi olmayıp, manevi değerlerinin yüksek olduğunu anladım. Ufuk olduklarına kail oldum. İşte bu yüzden sizi o vakit gücendirdiğime yandım. Azizim size söyleyeceğim bu konu idi.’ dedi ve böylece eski iki dost olarak beraberce Şehit Ali Paşa Kütüphanesi’ne girdiler.

***

Kerametleri halk arasında dolaşan, Şehzadebaşı Fevziye Caddesi’nde oturan, Babanzade Ahmet Naim Bey, Fatih Türbedarı Ahmed Amiş Efendi Hazretlerinin damadı idi. Osman Nuri Ergi’nin ‘Balıkesirli Abdülaziz Mecdi Tolun, hayatı ve şahsiyeti’ adlı eserinde Ahmed Amiş Efendi hakkında şöyle bir bahis bulunmaktadır:

‘Ahmet Amiş Efendi Rabbine kavuşunca o bölgenin imamı mahallede bulunmadığı için naşını Fatih Cami’nin imamı Bekir Efendi yıkar. Kefenini bağladıktan sonra Ahmet Amiş Efendi’nin elini, yüzünü sevgi ile öper. Orada bulunan Ahmet Naim Bey, bu manzara karşısında hayret ettiğini görünce Bekir Efendi ona şunları söyleme ihtiyacını duyar. Bundan on sene önce bir sabah Sarıgüzel Hamamı’na gitmiştim. Bir kurnanın başında, çok yaşlı aynı zamanda zayıf ve naif bir adamın güçlükle yıkanmaya çalıştığını gördüm. Yanına gittim, türbeden Ahmet Amiş Efendi olduğunu anlayınca yaşına ve takatsizliğine hürmeten kendini yıkamak istediğimi söyledim ve müsaadelerini rica ettim. Yavaş yavaş yıkandığını ve bu tekliften memnun olduğunu söyledikten sonra:

‘‘Sen beni daha sonra yine iyice bir yıkarsın’’ buyurdular. Şimdi bu vazife bana düşünce kerametlerini anladım. Hayatta iken bu büyük zata intisap etmediğime cidden hayıflandım.’

***

Eski İstanbul kahveleri tam bir kıraathane idi. Bu kıraathanelerden biri de Marmara idi. O tarihe gömülünce İstanbul kıraathanesiz kaldı. Bu kıraathane döneminde oralarda kitap, dergi, gazete okunur, uzun uzun sohbetler yapılırdı. İşte Şehzadebaşı’ndaki direkler arasında bulunan Hacı Mustafa’nın kıraathanesi işte böyle bir akademi idi. Mehmet Akif, Babanzade Ahmet Naim, Fatin Gökmen gibi insanlar buraya gelirdi. Bilhassa Ahmet Naim Bey’le Mehmet Akif çok iyi dosttu. Mithat Cemal Kuntay’ın ve Eşref Edib’in bildirdiğine göre Ahmed Naim Bey, Mehmet Akif Bey’in çok sevdiği bir insandı.

***

Mehmet Akif Bey bazı şiirlerini dostlarına ithaf etmişti. Ne yazık ki çok sevdiği Ahmet Naim Bey için bu geçerli değildir. Zira ona layık bir şiir yazdığına bir türlü kani olamamıştır. Sonunda Mısır’da kaleme aldığı ‘Secde’ adlı şiirini ona ithaf etmek ister. Ahmet Naim Bey’e danışması için şair dostu Fuat Şemsi’yi gönderir. Beğendiği takdirde ona ithaf edecektir. Ahmet Naim Bey ‘Secde’yi çok beğenir. Aslını alıp kopyasını Fuat Şemsi’ye verir. Ne çare ki Ahmet Naim Bey’in geç kalan cevabından dolayı, Mehmet Akif Bey sevgili dostunun beğenmediğini düşünerek ithaf etmekten vazgeçer.

***

14 Ağustos 1934 yılında Ahmet Naim Bey öğlen namazını kılarken secdede vefat etmiştir. Bu vefat haberini duyan Mehmet Akif hüngür hüngür ağlamaya başlamış ve ‘sanki evim barkım yıkıldı’ diyecek kadar bu üzüntü ruhuna işlemiştir. Mithat Cemal ‘Mehmet Akif’ adlı eserinde, Şerif Muhittin Targan’a yazdığı mektupta duygularını şöyle dile getirmişti:

‘Bizim biçare Naim’in aniden vefatı beni çok sarstı. Hânumânım yıkılmışta ben altında kalmışım sandım. Bu zavallı şark öğle kıymetli evlatları bundan sonra zor yetiştirir. Bilmiyorum hükümet hesabına tercüme etmekte olduğu Tecrid-i Buhari son bulmuş muydu? İnşallah nakısa kalmamıştır. Çünkü öyle bir tercüme her babayiğidin harcı değildir.’

#Yahya Kemal Bey
#Mehmet Akif bey
#Tarih
6 yıl önce
Tarihimizde önemli bir tartışma II
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset