22 Kasım’da Soçi’de gerçekleşen Türkiye-Rusya-İran üçlü zirvesi dönüşünde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın,“Ankara-Şam arasında daha yakın bir temas, ortak çalışma ihtimali düşünülebilir mi?”sorusuna verdiği “Siyasetin kapıları, malumunuz, son ana kadar her zaman açıktır”cevabı, medyada“Esad’la görüşme sinyali”olarak değerlendirilmişti.Ancak bir ay sonra, 27 Aralık’ta, 2017 yılının son Afrika turu çerçevesinde ziyaret ettiği Tunus’ta, Tunus Devlet Başkanı es Sibsi ile ortak basın toplantısında,“Suriye’de
22 Kasım’da Soçi’de gerçekleşen Türkiye-Rusya-İran üçlü zirvesi dönüşünde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın,
“Ankara-Şam arasında daha yakın bir temas, ortak çalışma ihtimali düşünülebilir mi?”
sorusuna verdiği “
Siyasetin kapıları, malumunuz, son ana kadar her zaman açıktır”
cevabı, medyada
“Esad’la görüşme sinyali”
olarak değerlendirilmişti.
Ancak bir ay sonra, 27 Aralık’ta, 2017 yılının son Afrika turu çerçevesinde ziyaret ettiği Tunus’ta, Tunus Devlet Başkanı es Sibsi ile ortak basın toplantısında,
“Suriye’de Esed’le yürümek kesinlikle mümkün değildir”
diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Niçin? Bir milyona yakın vatandaşını öldürmüş olan bir Suriye’nin başkanıyla nasıl olacak da geleceği kucaklayacağız? Suriye’nin halkı böyle birisini başında görmek ister mi? Çünkü Esed, kesinlikle açık ve net söylüyorum, devlet terörü estirmiş aslında bir teröristtir. Böyle birisine bu işi o götürebilir diyemeyiz. Öldürülmüş insanlara haksızlık olur bu. Böyle bir şeyi Türkiye olarak tanıyamayız. Suriye’de hala kan gövdeyi götürüyor...”
Eğer Astana’da alınan kararlara, Soçi’de yapılan ortak açıklamada verilen sözlere bakarak durum değerlendirmesi yapar ve işler olması gerektiği gibi yürüyor diye düşünürseniz, Cumhurbaşkanı’nın bu iki açıklamasını beraber okumakta zorlanabilirsiniz. Ama Suriye’den bahsederken hiçbir şeyin siyahla beyaz kadar açık ve net olmadığını, verilen sözlerin lafta kalma ihtimalinin hala çok yüksek olduğunu unutmamalısınız.
Türkiye, ABD liderliğindeki NATO müttefiklerinin yanlışları sonucu, 822 kilometre sınırı olan Suriye’de yaşanan iç savaş nedeniyle çok ağır bedeller ödedi. Bunun sonucu, Suriye’de gerilimin azaltılması, akan kanın durması ve en nihayetinde siyasi çözüme ve barışa uzanabilecek yolda ateşkesin sağlanabilmesi için Rusya ve İran’la bir süreç başlattı. Batı’nın yürümesine ihtimal vermediği bu yolda önemli bir mesafe de kaydedildi. Bu doğrultuda, Erdoğan’ın
“siyasetin kapılarının son ana kadar açık olduğunu”
vurgulamasında olduğu gibi, Ankara verilen karşılıklı sözlerin tutulması namına, kırmızı çizgilerini esnetmekte dahi beis görmedi.
Şöyle demişti üç ülkenin liderleri Soçi’deki ortak açıklamada...
Erdoğan:
“Terörist unsurların süreçten dışlanması önceliğimiz. İdlib’de ve Afrin’de çözüm, Suriye’de çözüm için önemli.”
Putin:
“Suriyeliler kaderlerine kendileri karar vermeli.”
Ruhani: “Suriye’de barış ve istikrar için zemin hazırlandı.”
Oysa 22 Kasım’dan 27 Aralık’a kadar sadece bir ay içinde Suriye’de olup bitene baktığınızda, verilen sözlerin sahaya yansımasında bir aksaklık olduğunu görebiliyorsunuz.
’ta yine Soçi’de yapılması planlanan
Suriye Ulusal Diyalog Kongresi
’ne PYD’nin katılmayacağı yönünde Rusya’nın ne açıklama yapacağına ne kadar uzun bir mesai ayırdık, değil mi? Bugün hala bunu konuşuyor olmamız can sıkıcı.
Öte yanda ise, İdlib’de çatışmasızlık anlaşmasına ilişkin ihlaller sonucu Türkiye sınırına yine çok sayıda mülteci dayanması riski söz konusu. Sadece 22-31 Aralık tarihleri arasında TSK verilerine göre
Suriye’den kaçarak Türkiye’ye sığınmak isteyip geri çevrilirken, rejimin İdlib’in güneyinde yoğunlaştırdığı saldırılarla bazı köyleri de ele geçirmesi sonucu bugün
kuzeye doğru hareket ettiği belirtiliyor. TSK’nın İdlib’e intikali devam ederken diğer yandan yardım kuruluşları da yoğun bir uğraş içerisinde; yine çadır kuruyor, yine yerinden edilmiş Suriyelileri Suriye içerisinde muhafaza edebilmenin yollarını arıyor. Türkiye’nin Suriye’de çözüm için kritik önem atfettiği Afrin ve PYD/PKK konusu, anlaşıldığı üzere Rusya ve İran tarafından ötelenirken,
İdlib’de rejim Nusra bahanesiyle muhalifleri vuruyor
, ve bu hafta Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun da iki kez ifade ettiği gibi siyasi çözüm sürecini baltalıyor.
İdlib’deki ihlaller, Afrin’deki tıkanıklık ve ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde PKK’ya vermeyi sürdürdüğü yoğun destek
nedeniyle, daha
Doğu Guta gibi rejimin abluka altında tuttuğu ve saldırılarını yoğunlaştırdığı diğer bölgeleri
henüz konuşamıyoruz bile; ancak uzunca bir süre sabretmesinden sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir kez daha Esad’la yürümenin mümkün olmadığını vurgulamasının ardında yatan saha gerçeklerini, rejimin ihlallerini ve bunların iki garantör ülke Rusya ve İran tarafından verilen sözlerle uyuşmadığını görebiliyoruz.
Peki 2,5 milyar dolar maliyetinde S-400 anlaşmasına imza attığımız Rusya’nın generalleri, Esad’ı bir el hareketiyle durdurup Suriye ziyareti sırasında devlet başkanı olarak Putin’in yanında yürümesini bile engelleyebiliyorken, İdlib’deki rejim ihlallerini engelleyemiyorlar mı?
“Ne Gazze, ne Şam ne de Lübnan, bize İran yeter”
diyerek İran’daki ekonomik sorunları protesto edenlerin başlattığı olayların ne yöne ilerleyeceği henüz net değilken Türkiye’nin İran’a gösterdiği kardeşçe tavır, Esad’ın hamiliğini üstlenmiş Tahran’dan böyle mi cevap bulmalı?
Bir yıl önce Astana süreci ve Suriye’de ateşkesle başlatılan üçlü süreç akamete uğramasın diye Türkiye’nin gösterdiği iyi niyet, çaba ve titizlik, masadaki diğer garantör ülkeler tarafından da aynı şekilde ortaya konmalı; taraflar sahada başka masada başka davranmamalı. Herkesin bildiğini Ankara da biliyor; rejim yıllardır sürdürdüğü
“ne DAEŞ ne PYD, esas hedef muhalifler”
stratejisini geride onlara santim toprak bırakmayana kadar devam ettirmek istiyor. Suriye’de rejimden çok sözünün geçtiğini bildiğimiz Rusya ve İran, çatışmasızlık sürecinin rejim lehine daha da esneyerek ihlal edilmesine göz yummayı sürdürürse, sadece Suriye’nin geleceğine değil, bölgede oluşan yeni jeostratejik fırsatlara da kapı kapatabileceklerini fark etmeli; Amerikan karşıtlığının haklı olarak yükselmesi sonucu kendilerine yeniden sempatiyle bakan Türk halkını tekrar küstürebileceklerini de unutmamalı.
#Soçi
#İdlib
#Türkiye
#Rusya
#İran