|
Varlıkta insandan daha bulaşıcı olanı yoktur
Okullardaki fizik derslerinde öğretilen ilk şeylerdendir
maddenin hâli.
Benim zamanımda maddeye
katı, sıvı
ve
gaz
olmak üzere
üç hâl
nispet edilirdi. Sonra buna plazma hâli de eklenerek sayısı dörde, şimdi ise
plazma hâli
çeşitlendirilerek ilk sayısı iki katına çıkarıldı.

Çünkü bilim(sel araştırma) kesinlik taşımayan, bir buluştan bir yenisine doğru sürekli akan kesintisiz bir süreçtir. Buluş burada (dünyada ve yeryüzünde) bulunana aittir, yok olana değil. Bilimsel anlamda bir şey bulunmuşsa o burada var olduğu için bulunmuştur ve bugün bulunan bulunanın sadece bir yönüdür asla tamamı değildir.

Bilim bu nedenle kesintisiz bir süreçtir ve bilimde gelinen noktayı son nokta olarak görmek önce bilimin mantığına aykırıdır.

Öte yandan yine bilimde ulaşılan yeni bir aşamayı mükemmel olarak nitelemek de geçersizdir, zira bulunacak olanların bulunanlardan çok çok fazla oluşuna göre bilimsel keşifler henüz tam başlamamıştır; sadece başlamasının gerekliliği daha iyi anlaşılır hale gelmiştir.

Güncel dile indirgeyerek söylersek bizim inanışımıza göre Peygamberlere nasip edilen mucizelerin künhüne tam vakıf olunmadan bilimsel arayışlar bitmeyecektir ve bu manada bizim zamanımız
Hz. Süleyman
’a verilen mucizelerin anlaşılma ve hayata tatbik edilme zamanıdır ki, onun mucizelerinden de henüz çok azı bilimsel buluş olarak vuku bulmuştur. Bir yoruma göre bu esasta insan zihnini, bakışını, anlayışını aciz bırakma manasında -Allah, sebepsiz olarak yaratmaya muktedir olmakla birlikte- bilgisi bize ulaşmış bulunan mucizeler sebepsiz olarak değil burada bulunan(lar)dan yaratılmıştır.

Fizik/madde bağlamında yaptığımız bu çerçeveleme, genelde hayatın, özelleştirerek söylersek insan hayatının dışında bir yerde değildir, bilakis onun içindedir, kısaca ondandır ve onunladır.

Bilimsel araştırma dediğimiz şey kendisine özel bir düzeyde değil, doğrudan hayatın içinde yapılır ki, bilimin itibarı da insan hayatını kolaylaştırmasına, bu maksatla gündelik eylemlere yansımasına göredir. Öyle ki, bilimin söz konusu kolaylaştırma, eylemlere yansıma hususu, zahirden batına göre yayılarak genişlemek suretiyle görünenlerin, var oldukları halde -henüz veya hiç- görünmeyenlerin bilgisini kendi içine çeker.

Örneğin maddeye nispet ettiğimiz -şimdilik sınırlı- hâller üzerinden ancak kalbin hâllerindeki sınırsızlığı idrak edebiliriz. Zira bizler suretler aleminde olduğumuzdan, bir şeyin bizim bilgimize girebilmesi için önce surete girmesi gerekir. İnsanın hâllerindeki değişmeleri gökyüzündeki ve denizlerdeki değişmelere benzeterek anlatmaya çalışmamız bu yüzdendir; bunalımlı insanları bulutlu, dalgalı, karanlık; neşeli insanları güneşli, berrak, aydınlık olarak niteleyişimizdeki gibi…

Bu hususun sosyal bir gereklilik olarak, İmam Gazzalî’nin şu sözlerinden de anlaşılacağı üzere hâllerin inanç / din esasındaki bilgisini, tanımını, sevk ve idaresini sağlayan ilimleri kapsaması da son derece ilginçtir:

“…Fakih/hukukçu, insanları doğruluk çizgisinde tutarak dünya işlerini düzene sokmak için halkı yönetme ve disiplin altında tutma usulleri konusunda siyasi liderin öğretmeni ve yol göstericisi konumundadır. Doğrudur; fıkıh din ile de ilişkilidir. Fakat bu ilişki doğrudan değil, dünya (işleri) aracılığıyladır. Çünkü ‘dünya ahiretin tarlasıdır.’ Din (hayatı) dünya (imkânları) ile zenginleşir. ‘Devlet ile din ikiz kardeştirler.’ Din temel, devlet (sultan) koruyucudur. Nasıl ki, halkın devlet otoritesiyle yönetilmesi birinci derecede din ilmine girmeyip, sadece dinin güç kazanmasını sağlayan şartları geliştiriyorsa yönetme usullerinin bilgisi de (fıkıh) böyledir.” (İhya, Trc: Mustafa Çağrıcı)

İmam’ın bu sözlerinden yazı başlığımıza dönecek olursak: Varlıkta insandan daha bulaşıcı olanı yoktur ve asıl olan insanın kendi hâlini, başkalarının olumsuz hâllerinden koruyan aslî bilgiyle -dünya ve din bilgisiyle- koruması elzemdir.

Zira zaten sürekli değişen olan kalp, kendi hâlinin yanı sıra başkalarının hâllerinden de etkilenme özelliğinde yaratıldığı için, o karmaşada hâl terbiyesinden yoksunlaşarak zelil olabilir.

Örneğin Türkiye’deki gibi haini, müptezeli, maşası, sapkını… çok olan bir ortamda, bunların şu söz ya da fillerinden kaynaklanan çirkinliklere, sapkınlıklara sosyal medya üzerinden verilen tepkilerde hangi hâlin etkili olduğunu düşünmek düşünenine yarar sağlayabilir.

Zira insan bulaşıcıdır ve hangi planlanmış hâlin kendisine dayatıldığını her zaman doğru göremeyebilir.

Maddenin gaz hâli, insanın en çok maruz kaldığı dünya hâlidir.

#madde
#hal
#bilim
2 yıl önce
Varlıkta insandan daha bulaşıcı olanı yoktur
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi