|
devlet ve san"at

vaktiyle ''devlet san''atçısı'' diye bir unvan, bir paye icadedilmişti.. devlet, kültür bakanlığı marifetiyle müzik, resim, tiyatro, opera v.s. gibi güzel san''atlarde dikkate değer başarılar gösteren san''atkârlara devlet san''atçısı unvanını veriyordu.. bu bir takdir ve mükâfat hareketiydi.. muhtelif zamanlarda bu ünvan birçok san''atçıya tevdi edildi..

aslında bu unvanı hakeden bir san''atkârın manen ve maddeten takdir edilmesi, herkesi ve bizzat san''atı memnun etmesi lâzımgelen bir keyfiyettir.. fakat san''at gibi hem mâşeri ve ortak değerlerin, hem de ferdi özellik, maharet ve kabiliyetlerin geçerli olduğu bir sâhada devletin söz sahibi kılınmasındaki garabeti görmüş ve uygulamayı net bir şekilde tenkidetmiştik.. ogün bugün, yani bir 10-15 senedir böyle bir unvanın herhangi bir san''atkâra verildiğini duymadık.. anlaşılıyor ki, devlete ait bir san''atkârın olamayacağı yani devleti ve kamuyu bütün vasıflarıyle temsil eden bir kişinin düşünülemeyeceğini anlayan ilgili çevreler bu işten vazgeçtiler..

sonra devlet bir şahıs değildir ki, bir kısım san''at adamını beğensin, bir kısmını beğenmesin.. bu ünvanı vermek istediği kişileri seçerken hangi kriterleri, hangi ehil komisyonlar marifetiyle seçecektir.. bu kriterler mütehavvil değerler olarak daima değişebildiğine göre, seçimde ve unvan dağıtımında isabeti ve adaleti nasıl sağlayacaktır..

bu çeşit sıkıntılarla ve pürüzlerle karşımıza çıkan ''devlet ve san''at'', yahut ''devlet ve san''atkâr'' mevzuu son günlerde yine ortaya çıkmış bulunuyor..

* * *

şehir tiyatroları yönetmeliğinde yapılan bir değişiklik ve belediyenin daha etkin bir sorumluluğu kullanmak istemesi; bir kısım san''atçıyı veya sadece görevinde değişiklik yapılan kişileri itiraz edici pozisyonlara sevketmiş bulunuyor..

bu konuda, cumhurbaşkanlığı genel sekreteri mustafa isen''in son günlerde sarfettiği bir sözü hatırlamamak kabil değildir.. kendisi de bir kültür adamı ve bir edebiyatçı olan mustafa isen, ''devletin san''atçısı olmaz'' meâlinde bir cümle sarfetmiştir..

devlet, aslında, toplumun fertlerini, gençlerini, ahlâkı, hukuku, asayişi ve eğitimi; zaman zaman hürriyeti namütenahi bir surette kullanmaktan kendini alamayan san''atın bu çeşit tahribedici faaliyetinden ve etkilerinden korumakla vazifelidir.. bunun için mevzu kanunlarda koruyucu, caydırıcı hükümler vardır.. devlet bir taraftan toplumu, san''atın sûistimalinden yani kötüye kullanılmasından doğacak mahzurları önlemeye çalışacak, bir taraftan da san''atı en hür ve en pervasız bir şekilde icra etmekten kaçınmayan san''atçıya tesahübetmek, onu eleman olarak kullanmak zorunda kalacaktır.. işte birbirine zıt bu iki olayı telifetmek, birarada tutmak şimdiye kadarki uygulamalarda görülmüştür ki, asla mümkün olmamıştır.. san''atçılar, kaprisli insanlardır.. alıngan insanlardır.. akıllarına gelen, hayallerine giren birçok hareketi san''at namı hesabına uygulamaktan çekinmezler ve buna da san''atın ve san''atçının özgürlüğü adını verirler..

ankara belediye başkanı melih gökçek, herkesin gözü önünde daha evvel dikilmiş bulunan bir heykeli oradan kaldırmış, ''böyle san''atın içine tükürürüm'' demişti..

türkiye, bir fransız toplumu değildir.. milletimizin ortak değerleri vardır.. müşterek duyguları ve ölçüleri vardır.. bu duygular ve ölçüler, fertleri ve aileleri birbirine bağlayan, aralarında sevgi ve saygı yaratan bağlardan ibarettir..

belediye yâ, bir kamu kuruluşu olarak san''atın iyi idare edilmesini sağlayacak tedbirlere ve sorumluluğa sahip çıkmalıdır, yahut ta san''at faaliyetini özel teşebbüs erbabına bırakmalıdır.. özel teşebbüse geçecek olan san''atçı, san''at namına halkın itibar edeceği san''at faaliyetini göstermek fırsatını kendi kafasına göre bol bol kullanır.. halk işte o zaman kendisini ya takdir eder, bağrına basar yahut ta büsbütün yok farzeder.. bu halk vasfi rıza zobu, hüseyin kemal gürmen, aziz basmacı, gazanfer özcan, nejat uygur, münir özkul, sadri alışık, kenterler, dormenler, ismail dümbüllü, süruri ailesi gibi san''atçıları bağrına basmaktan geri kalmamıştır..

her türlü san''at vadilerinde marifet iltifata tâbîdir.. halkın itibar ve iltifat etmeyeceği san''atın ve san''atçının payidar olması beklenemez.. onun için bazı san''atçılarımız san''atçı duygusallığıyle hareket ederek bazı gerçeklerden uzak durmamalıdır.. devletin, san''atın, san''atçının ve halkın temennisi budur...

12 yıl önce
devlet ve san"at
Çok hayâtî bir dört sene
65 yaş aylığı alabilme şartları
İslâmî hareketten kavramlar savaşına…
Yaşama Sanatı ve Sinema
Bizim sorunumuz ne?