İktidar aygıtı kimin elinde olursa olsun, söylemsel iktidar kendi mecrasında böylece işler durur. Ancak söylemsel iktidarı sürdürenin de bir aşamada ulaştığı şımarıklık onun en büyük tehdididir. Söylemsel iktidar zannedildiği gibi mutlak bir iktidar değildir ve burada siyasal haricinin istisna imtiyazını hoyratça kullanmaya izin vermez.
Oysa çözüm süreci bir ülkenin insanlarının samimi çözüm arayışından başka bir şey değildi. Bunu terör örgütü ve onun siyasi uzantısı olan HDP’nin kötü niyetli bir suiistimal fırsatı olarak değerlendirmiş olması onların ayıbı ve kabahati idi. Bu konuda onlar da samimi olsalardı sonuna kadar gidebilir ve Türkiye’de siyasetin bambaşka bir seyri oluşabilirdi.
Lütfi Türkkan’ın milliyetçilikte mangalda kül bırakmayan ve Türkiye’de insani siyasetlerin ve çözümlerin önünde çirkin-acımasız bir tıkaç haline gelen aşırılığı olmasaydı belki bu hareketi o kadar infial yaratmazdı.
Ancak hem hesabı vermeye yanaşmayıp üstüne bir de galiz küfrü basmak, sizi insanlıktan çıkardığı gibi siyasal alanın da dışına çıkarır.